4.0

24K 1.7K 352
                                    

bu bugünün kaçıncı bölümü bilmiyorum, lütfen bölüm atlamayın.

*

"Konuşmalıyız." Sancak, Doruk'u yavaşça ittirdi.

"Siktir git Manken." Ama Doruk'un gözleri benimkilerden bir an olsun ayrılmıyordu.

"Sancak, Akın dışarı çıkın." Akın bana dönüp tercümesi ciddi misin amk olan bir bakış attı.

"Çıkmıyorum." Dedi Sancak, Doruk'a etten duvar olmaya devam ederken.

"Sancak dışarı dedim." Akın yüzümdeki o korkutucu bakışı görmüş olmalı ki Sancak'ı çekiştirdi ama Sancak kılını bile kıpırdatmadı. Şu sıralar kafamın bozuk olmasını Doruk'a bağladığı için eskisi gibi Doruk–Yağız Fan Club açma sevdalısı değildi. Daha çok ona olan gıcıklığı tekrar meydandaydı.

"Sancak!" Doruk'a eğilip bir şeyler söylediğinde tekrar seslendim.

"Sancak dedim!" Akın onu omzundan tuttuğu gibi dışarı taşıdığında kapanan kapının sesiyle Doruk durduğu noktadan bana doğru yürümeye devam etti.

Doruk beni atölyeye kilitlediğinde Sancak muhtemelen kantinde voleybolcu kızları tavlamaya çalıştığından neler yaşadığımı tam anlamıyla bilmiyordu. Bu yüzden en başından beri Doruk'tan nefret etme sebebimi Doruk'un gıcıklığı olduğunu sanıyordu. Akın'sa o zamanlar arkadaşımız değildi, bu olayı hatırlasa bile bunu ortaya atıp muhabbet konusu yapacak birisi değildi.

"Düşündüm." Dedi önümde durarak.

"Neyi?"

"Seni." Kalbim yine sıkışmaya başladığında gözlerimi önüme indirdim.

"Özür dilerim." Şimşek hızıyla gözlerimi yine ona çevirdiğimde yaşadığım şokun haddi hesabı yoktu.

"Hatırlıyorum seni, nasıl ağladığını hatırlıyorum ve sende nasıl bir etki bıraktığımı da hatırlıyorum. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar hatırlıyorum Animo." Gözlerim dolmaya başladığında neden ağlamak istediğimi düşündüm.

Bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim. Ondan nefret etmeye ihtiyacım vardı ve onun kötü davranması gerektiği yerde beni dinlemesi, benden özür dilemesi, bana teslim olması beni ağlatmak üzereydi.

"O kadar kolay silemezsin." Diye fısıldadım gözlerinin içine bakarak. "Yaşananların izi öyle geçmez."

Bir anda gözlerine ufak bir telaş hakim oldu ve yüzünde küçük bir yudum korku görür gibi oldum. Yüzyılda bir görülen doğa olayına şahit olmuşum gibi şaşkınlıkla izledim onun bu halini.

"Nasıl geçer bilmiyorum." Ensesini kaşıyarak tatlı bir görüntü sundu bana. "Daha önce kimseden özür dilememiştim." Elini ensesinden çekip yanına indirdi ve dilini dişlerinin arasına koyup güldü.

"Öyle bakmasana." Gözlerimi kırpıştırdım.

"Nasıl?"

"Uzaylıya bakıyor gibi." Bakışlarımı kaçırıp giysi dolaplarına bakmaya başladım.

"Tamam. İlk defa özür dileyen bir insan görmüş gibi bakmayacağım." Ritmik bir gülüş sundu ama ben ona da bakmadım. Keşke bakabilseydim, çok sık kahkaha atsa da görmek istediğim bir manzaraydı.

Hep görmek istediğim bir manzaraydı.

"Yağız."

"Hm?"

"Beni affettin mi?"

"Sana söyledim. Yaşanan izleri özür dileyerek silemezsin, bundan daha fazlasına ihtiyacın olacak." Kapıya yöneldim ama beni tuttu elbette.

"Ben züppenin önde gideniyim, biliyorum. Şımarık bir velet gibi davrandığım zamanlarda oluyor, evet. Ama deniyorum Yağız. İyileşmeyi deniyorum, iyi birisi olmayı deniyorum, sevmeyi..." Yutkundu. "Deniyorum."

Yüzünü arşınlayan gözlerim yine gözlerine tutuldu. Sanki o Güneş bense Ay'dım, ne zaman ona yaklaşsam... Ona tutuluyordum.

"Bu," Sesim çatlayınca yalandan öksürdüm. "Bu güzel bir şey." Başıyla onayladı beni.

"Affettireceğim." Diye hırsla konuştu.

"Sana kendimi affettireceğim."

*
the end.
doruk çok tatlısın doruk.

animosity |boyxboy|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin