Bulaşıkları makineye dizerken Yağız salona geçtiğinde Gorgon'u anımsayarak kilitlediğim yerden çıkardım, tuvaletini yapabilmesi için balkona götürdüm ve hemen ardından mamasını koridordaki kabına döktüm. O orada yemeğini yerken yumuşacık tüylerini sevip salona geçtim.
Yağız bir koltuğa boylu boyunca yatmış, Netflix'i karıştırırken neyi bulmaya çalıştığını merak ettim.
"Ne arıyorsun?"
"İzleyebileceğimiz bir şey?" O televizyona yakın olan koltukta bense onun karşısındakindeydim. Yüzü, boynunu bükerek oturduğu için çok tatlı gözüküyordu. Dayanamayarak ayağa kalktığımda bana bakmadan televizyonla uğraşmaya devam etti.
Dar koltukta üzerine yatmak için bacaklarımı kalçalarının iki yanına koyduğumda bakışları bana döndü.
"Ne yapıyorsun sen?" Eğilip göğüslerimizi birleştirdikten sonra kucağına oturdum, kafamı boynuyla omzu arasındaki o yere gömdüm. "Doruk..." Diye söylense de biraz doğrulup daha rahat yatmamı sağladı. Bu sayede hem kalçam kasıklarının üzerindeydi hemde televizyonu da göz ucuyla görebiliyordum.
"Short Term 12'yi izleyelim mi?" Sorusunu omuz silkerek cevapladım. Bana fark etmezdi, onunla her şeyi izlerdim. Bunu belirttiğimde tebessüm etti.
Netflix'ten çıkıp internete bağlandı, hemen ardından herhangi bir siteden filmi açmıştı bile. Kumandayı sehpaya bırakmak için hareketlendiğinde kafam omzundan düştü. Aslında cidden rahatsız edici bir pozisyondu ama kokusunu soluyabilmek istiyordum.
"Rahat mısın sen böyle?" Kumandayı bırakınca bana sormuştu ve ben bir anda sanki beynimi okumuş gibi aklımdan geçeni söylemesine şaşırdığım için kekelemiştim.
"Iı... E-evet." Ellerini yanaklarıma koyup yüzümü dudaklarına yaklaştırdı. Burnuma dokunan dudaklarıyla içim pamukla dolmuş gibi bir nefes verip gülümsedim.
"Böyle sırtını televizyona dönerek filmi nasıl izleyeceksin sevgilim?" İçim hop ettiğinde bunu fark etti ve tekrar yanağıma hoş bir öpücük bıraktı.
"Aşırı tatlısın." Ardından arkamı ona dönmem için beni teşvik etti, koltukta bacaklarının arasına girdiğimde elleri belime dolandı ve bu sayede hayatımda yaşadığım en güzel iki saate giriş yapmış olduk.
Filmin jeneriği akarken bu kez bir ilk oldu ve kafasını boynuma gömen o oldu. Derin bir soluk alıp öptüğü boynum cayır cayır yanarken karnımın altındaki yılan kıvrılarak boynuma dolandı.
*
Her güzel şeyin bir sonu olduğunu, film bittikten hemen sonra annesinin çağırmasıyla gitmek zorunda olduğunda anlamıştım. Aile yemekleri gibi bir şey verileceğinden bahsetmişti ve evden çıkarken kısa süreli bir üzüntüye gebe kalmıştım. O gidince çok boş gelen evde, yatakta tek başıma yatarken onu düşünüyordum.
Bir şekilde onunlayken kendimi fazla gergin ve beyinsiz hissediyordum. Düşünemiyor, düşünsem bile bunu yanında uzun süre sürdüremiyordum. Hareketlerine, yüzüne takılan beynim bana bir oyun oynuyordu. Onun beni affedip affetmediğini bilmeden ona sevdiğimi söylemek çok ağır gelmiş olmalıydı, yavaştan almam gerektiğini biliyordum çünkü belki de bu yüzden böyle tutuktu. Aramızdaki iletişim belki de bu yüzden bu kadar kopuktu.
O anlatmıyordu bende onu anlayamıyordum. Aklından neler geçirdiğini anlayamıyordum ve bu beni delirtiyordu. Sorsam da söylemiyordu bir de, beni daha delirten bir diğer noktada buydu.
Onun beni sevdiğini biliyordum ve hissediyordum ama bir şeylerin olduğunu da görebiliyordum. Beyninde ne dönüyorsa beni ondan uzaklaştırıyordu. Dudaklarımız buluşuyordu ama kalplerimiz de beynimizde birbirinden çok uzaktı artık.
Benimle hiçbir şeyini paylaşmıyordu, en basitinden babasından bahsetmiyordu. Babasını geçtim, bir yerde kilitli kalmakla ilgili nasıl bir sorunu olduğunu bile bilmiyordum. Ona nasıl bir travma verdiğimden haberim vardı ama bunun sebebini bilmiyordum.
Telefonum çaldığında komodinin üzerinden ekrana baktım, bilmediğim bir numara arıyordu.
"Alo?" Telefonu açan bendim ama kadın önce konuşmuştu.
"Alo?" Sabırsız bir nefes veren kadın konuştu.
"Doruk sen misin?"
"Um, evet ama sizi tanıyamadım. Kusura bakmayın kimdiniz?" Kadın bazı hışırtılar yaparak bir süre bekledi.
"Ay benim ben. Dilek." Kadının şimdi daha net gelen sesiyle gözlerim açıldı.
"Dilek Hanım!" Kadın bir kahkaha atıp kendini durdurdu.
"Hanım demene gerek yok oğlum. Ne bu resmiyet!" Pekâlâ bunu yapabilirdim ama neden beni aramıştı ki?
"Hm, bir sorun mu var Dilek Ha–" Duraksadım. "Dilek Hanım Teyze." Kadın yine güldü.
"Bir sorun yok, yokta..." Son kelimeyi uzatmıştı. "Hani ben seni bir akşam yemeğe çağıracaktım ve sende iki elin kanda olsa da gelecektin hatırladın mı?" Tahmin ettiğim şeyi yapmayacağını umdum.
"Evet?"
"Tamam, hadi bu akşam kalk gel bize." Evet, tahmin ettiğim şeyi yapmıştı.
"Ama sizin aile yemeğiniz–" Sözümü kesti.
"Evet, ne olmuş?"
"Yağız buna ne der bilemiyorum." Muhtemelen beni istemezdi, isteseydi buradayken çağırabilirdi değil mi?
"Aman sen onu ne umursuyorsun! Sen benim misafirim olarak geliyorsun."
"Ama biz onunla–" Biz onunla sevgiliyiz diyecekken durdum, yutkundum. Muhtemelen Yağız bizi annesine söylememişti.
"Sevgilisiniz biliyorum." Küçük dilimi yutmak üzereydim. Şaşkınlıktan elimdeki telefon düşerken hemen onu alıp oturduğum yerde heyecandan zıplamaya başladım.
Beni annesine mi söylemişti?
"Herneyse bak, Yağız'ı tanıyorum. Büyük ihtimalle seni çağırmayı akıl edemedi ama ben senin burada olmanı istiyorum... O da isterdi." Sırf bizi ailesine söylediği için bir hata yaptığımı bile bile:
"Tamam." Dedim. "Tamam geleceğim."
*
the end
LANET OLASI 6.4 SENİ TAM ÜÇ KEZ YAZMAK ZORUNDA KALDIM OROSPU ÇOCUAMA VAR YA SORUN SENDE DEĞİL SORUN WATTPAD......... SEN VAR YA GERÇEK BİR İNSAN OLSAYDIN İŞKENCELER ÇEKTİRE ÇEKTİRE ÖLDÜRÜRDÜM SENİ
gidiyorum çok sinirliyim. bütün bölüm yazacağım dedim yazabildiğim bölüm sayısı üç amk soktuğumun wattpad'i
ŞİMDİ OKUDUĞUN
animosity |boyxboy|
Altele[Tamamlandı.] bilinmeyen: senden nefret ediyorum doruk: kulübe hoş geldin |gay kurgu.|