Jaehyun sonunda ne giyeceğine karar vermiş saçını yeniden düzleştirmişti. Aslında düzleştirmeyi tam olarak Taeyong yapmıştı. Jaehyun yere otururken o yatağa oturmuş ve kaşları çatık bir şekilde, hiçbir tutamı gözden kaçırmadan düzleştirmişti küçüğün. Bazense aynada attığı bakışlarıyla Jaehyun'u kızartmıştı.
Küçük olan ona feci halde düşüyordu. Taeyong'un nefes alması bile yeterli bir sebepti. Jaehyun kalbi patlayacak gibi hissediyordu, hayatında hiç böyle hissetmemişti. Hiç böyle hissetmediği için adını da koyamıyordu.
Süslenme seansı bittiğinde de Yuta'nın attığı konuma yürüyerek gelmişlerdi. Yeni açılmış devasa bir lunapark.
Taeyong Lunapark'ın girişine geldiklerinde çıt çıkarmayan Jaehyun'a döndü.
"Hm?" büyük olan küçüğün tepkisini görmek istiyor gibiydi.
Jaehyun ise bir süre sonra dudaklarını aralamıştı. Girişteki büyük welcome yazısının parlayıp sönen ışıklarına hayran bir biçimde bakıyordu. Devasa olan alan neon ışıkları ile çok şık donatılmıştı.
Jaehyun gözleri ışıl ışılken söyledi. "Burası müthiş! Televizyondan göründüklerinden bile daha da büyüklermiş! Şu renkli ışıklara baksana hyung, burası çok çok güzel!"
Jae bunların hepsini masumca dile getirirken Taeyong oğlunu ilk kez bir lunaparka getirmiş olan bir baba gibiydi.
İşin doğrusu Jaehyun 8 yaşından beri ailesiyle ne bir etkinlikte ne bir eğlenceli aktivite yapmıştı. 8 yaşında neşe bir anda minik olan Jaehyun'u terk etmişti. Kardeşi öldüğü için ailesi hissettikleri acıdan onunla fazla ilgilenememişti. Jaehyun ailesine bu konuda hak verip onları anlayışla karşılasa da bu çocukluğunu yaşayamadığı gerçeğini değişmezdi.
Taeyong dudakları aralı kalan küçüğün ince bileğini tuttu. "Güzelim zamanımızı burada harcamak istemezsin öyle değil mi? Gel, sana eğlenceli bir şey göstereceğim. Eminim bunu çok beğeneceksin." küçük olanı çekiştirdi.
Jaehyun Taeyong'un kafasıyla gösterdiği yere baktığında gülümsemesi genişledi.
Jaehyun gördüğü oyuncakla kardeşine okuduğu resimli kitabı hatırladı, bu ona çok benziyordu. Devasa, ışıltılı, gösterişli ve göz alıcı; üstünde at figürleri sabitlenmiş olan eğlence aracı. Her çocuğun hayali ve biricik eğlencesi.
Jaehyun bağırdı. "Karıncalı at!"
Taeyong ağzından 'ha' çıkartırken kaşları çatılmıştı. Onu düzeltse mi bilemedi ama nedense küçüğün yanlış söylemesi hoşuna gitmişti.
Taeyong küçüğün kıpır kıpır olan bedenini süzdüğünde dudaklarını dişledi, dalga geçmeyi sonraya bırakacaktı. Çünkü küçüğün dolgun kalçasına bakmakla meşguldu.
Taeyong bir süre sonra sonunda gözlerini dolgun kalçadan çekerken söyledi. "Güzelim sen atını seç, geliyorum. Tamam mı?"
Jaehyun hemen onaylayıp bir sürü atın arasına girdiğinde Taeyong görevliye gidecekti ki görevli onun ayağına geldi.
"Efendim, elli kilo üstü binemez. Üzgünüm."
Taeyong cevap vermedi. Cüzdanındaki bileti mimik oynatmadan görevlinin avucuna bırakıp oradan ayrıldı.
Ki kolunu tutan biri olmasaydı ayrılırdı belki. "Efendim lütfen kurallara uyar mısınız?"
Taeyong'un beynine kan sıçraması bir oldu. Kara gözleri görevlinin eline buz gibi bir şekilde döndüğünde görevli korkudan elini çekti. Taeyong ona yapılan ani temastan veya herhangi bir temastan ölesiye nefret ederdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
eighteen // jaeyong
FanfictionJaehyun gideceği üniversite için gece gündüz çalışan sevimli bir öğrenciydi, Lee Taeyong ise Jaehyun'un bir gün yaptığı hatadan dolayı onun peşini bırakmayan baş belası bir tip. [tamamlandı.] #1 nct127 ➖side ships; yuwin, johnten ➖highschool au!