20 ❥ Call me later

1.8K 182 115
                                    

     Ten Johnny ile eve geldiklerinden beri bir cümle bile etmemişler, hiçbir etkileşimde bulunmamışlardı.

     Ten odasına girmiş ve yarım saattir ders çalışıyordu, John ise elinde tuttuğu telefona bakarken Kun'dan herhangi bir mesaj veya arama bekliyordu. Çünkü Ten'e göre Kun artık Johnny'nin dediklerini ailesinin baskısına maruz kalmamak için yapacaktı.

     Johnny bir kez daha telefonunu kontrol ettikten sonra uzun bir nefes verip telefonu komodine koydu ve saçlarını arkaya taradı. Ten'in son dediği yankılanıyordu hâlâ kulaklarında.

"Benden hoşlanıyor musun?"

     Johnny sıkıntılı bir nefes verip ailesinin baskısını bir kenara itti ve düşünmeye başladı; ailesinin onu zorlamadığını ve para için kendisini kullanmadıklarını düşündü. Ne giyeceğine kadar karıştıklarını es geçti ve her şeyi unuttu, o zaman Ten ile birlikte olmak ister miydi?

Cevabı bulmuştu bile.

     Ten evdeki sessizliği kapısının açılma sesiyle bölmüş ve Johnny'nin yanından hiçbir şey demeden geçmişti. Yolunu mutfağa doğru tutarken Johnny'nin telefonu çalmış ve kısa olandan gözlerini ancak böyle alabilmişti.

     Telefonu titreyip dururken Johnny ekrandaki kişiye baktı, beklenildiği gibi Kun arıyordu. Amansızca titreyen telefonla Johnny kalbinin birden hızla attığını hissetti, aslında telefonda arayan kişi değildi bunu yapan, tam olarak Ten'di. Johnny Ten'e baktığında solukları istemsizce hızlanıyordu.

     Johnny en sonunda telefonu açıp Kun'un devam etmesine izin vermeden cevabını verip telefonu kapattı. "Beni sonra ara."

     Telefonu kapattığı gibi koltuğundan kalktı ve sanki zamanı kısıtlıymış gibi mutfağa erişip su içen Ten'i buldu gözleri.

     Ten bardağından ayrılıp sordu. "Ne? Neden öyle bakıyorsun?"

    Johnny cevaplamadı. Hâlâ düşünüyor ve son kararlarını veriyordu. Ten tekrar sordu.

"Bir sorun mu var?"

Johnny sonunda cevapladı.

"Evet bir sorum var."

     Ten anlına tokat attı. "O anlamda demek istemedim mankafa. Yanlış giden bir şey mi var anlamında sordum. Kun ile az buluşmuş olmana rağmen onun kalın kafasından almışsın, aferin sana."

     Ten cevap vermeyen Johnny'nin yanından geçmeye yeltendiğinde uzun beden önünde dikilmiş ve yolunu bloklamıştı.

     "Benimle çık." bir soru olmasa da duygularını anlatmak için öz bir yöntem olduğu kesindi.

     Ten bakışlarını yukarı kaldırana dek dudaklarında tanıdık bir tat hissetmişti.

     Ten beklemediği şey karşısında gözleri açık kalırken John bu öpücüğü kafasında tasarlamış gibi büyük bir ustalıkla Ten'i kucağına çıkarmış onu yatak odasına götürmüştü bile.

     İlk geceleri gibi ikisi de yeniden birbirlerini keşfetmiş, kıyafetler odanın her bir kenarına atılmıştı. Vücutları ateş gibi yanarken odayı da yangın yerine döndürmüşlerdi.

     Bundan sonra her şey onlar için farklı olacaktı.























     Yuta eve geldiklerinde Winwin odasına çekilirken onunla konuşmak istediğini ve beklemesi gerektiğini söylemişti.

     Ona iş işten geçmeden her şeyi anlatmak istiyordu. Kalbi bu sırada çok hızlı çarpıyor ve avuç içleri terliyordu. Yuta turuncu saçlarını arkaya taradı ve derin bir nefes alıp Winwin'in odasına girdi.

     Winwin ders kitabından ayrılıp büyük olana döndü ve sordu. "İyi misin hyung?"

     Yuta kafasını yukarı aşağı salladı ve Winwin'in yanındaki sandalyeye oturdu. Gergince ellerini birleştirdi ve derin bir nefes aldı. Dünyanın sonuymuş gibi gelen hissi kendinden defedemiyordu.

     Bir yandan Winwin ise büyük olanın yaptığı hareketleri izliyor anlam vermeye çalışıyordu. Gerçi kendi kalbi de hızla attığı için mantıklı düşünemiyordu ki.

Yuta bir süre daha beklerse tırnaklarını yiyecek seviyeye gelmişti. "Winwin benim sana söyleyecek bir şeyim var. Beni iyi dinle, tamam mı? Beni yanlış anlamanı hiç istemiyorum ama geçirdiğimiz bütün zamanları düşündüm de, sen çok iyisin Winwin ve bunu hak etmiyor..."

Winwin birden "Evet" derken bulmuştu kendini. Yanakları ise kızarmış tatlı bir görüntü oluşturmuştu.

Yuta ensesine elini götürürken küçüğün bunu çıkma teklifi olarak algıladığını sonradan anlamıştı. Dudakları aralı kalırken Winwin ise kekelemiş ve durumu kurtarmaya çalışmıştı.

"Evet, yani evet hyung, seni dinliyorum anlamında söyledim!" Winwin kurtarmaya çalıştıkça sıvıyordu anlaşılan. Yuta kendini tutamadı ve Winwin'i hafifçe elinden tuttu ve ona güzel gülümsemesi ile baktı.

"Winwin, senden hoşlanıyorum ve evet sana daha demin çıkma teklifi etmeye çalışıyordum, ama sanırım batırdım. Evet, o zaman şey, ım...benimle çıkar mısın?" Yuta döndürdüğü lafın arkasında durmakta epey zorlansa da Winwin büyük olanda art niyet aramamış ve ona sarılmıştı.

Yuta boynunda hissettiği kollarla başka bir evrene geçerken Winwin ise çok mutlu hissetmiş ve kocaman gülümsemişti. Yuta da mutlu hissetmeyi isterdi ama şu an tarif edemediği duygular içerisindeydi. Ona çıkma teklifi etmemesi, her şeyi açıklaması gerekliydi. Fakat işler beklemediği gibi gelişmiş ve Yuta'yı daha beter bataklığın dibine çekmişti.

İşler arap saçına dönmeden bu oyunu bozması ve iddiadan vazgeçmesi gerekti. Fakat şu an ona sımsıkı sarılan bir Winwin bütün planlarını altüst ediyor ve her şeyi unutmasını sağlıyordu.

🌷🌷🌷
otuz gibi final olur diye düşünüyorum

eighteen // jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin