Hayat merdivenlerini çıkarken, insanlara iyi davranalım. Çünkü inerken gene aynı insanlara rastlayacağız, demiş Cenap Şahabettin
Ben o merdiveni çıkarken her türlü kötülüğü gören, acıyı iliklerine kadar tadan kişiydim. Şimdi ise merdivenden inme zamanıydı yani herkes ektiğini biçecekti. Fakat şu da bir gerçekti ki kimseye yaşadığını yaşattıramıyorsun.
İntikam, sana yapılanın aynısı yapmak değildir zamanı geldiğinde karşındakine yaşatabileceğin en büyük acıyı yaşatmaktır sadece.
Art arda çıkan kurşunlar hedefini tam on ikiden vurmuş, cansız bedenler ayaklarımızın dibine yığılmıştı büyük bir adrenalinle atan kalplerini dizginlemeye çalışan Talha ve Kerem kocaman açılan gözleriyle bana bakarken , kurşunlardan sonra oluşan sessizliği ağlama sesleri bozmuştu. Ölümle burun buruna gelen Haluk ve Levent şimdi birer bebek gibi ağlıyor ve ayaklarıma kapanarak teşekkür ediyordu bana. Ayağımla ittirip iğrenerek baktım onlara ardından:
" Aval aval bakmayın takın şu ikisine kelepçeyi lazım olacaklar bize." deyip timin olduğu yere gitmek için arkamı döndüm ve hala kendine gelememiş olan Kerem ve Talha'ya tekrar emir verdim:
"Kime diyorum hadi!"
arkamda hissettiğim hareketlilikle emrimin yerine getirildiğini anlayıp ilerlemeye başladım on dakikalık yürüyüşten sonra önümüzde duran arabayla bizde durduk açık olan camdan seslene kişi Demir oldu.
" Gideceğiniz yere bırakalım mı komutanım?"
Demir'e ters bir bakış attım. buda onun ciddileşmesini sağladı ve açıklama yapma gereği duydu
" ımm şey biz, siz tekrar yürümeyin diye sivilleri korumaya alıp arkanızdan geldik ve..."
" Tamam Demir iyi yapmışsınız." deyip aracın arka koltuğuna geçtim benden sonra da Kerem Talha, Haluk ve Levent bindi. Sanırım normalde insanlar böyle durumda bu ikisinden gözlerini kaçırıp onları görmek istemez bense gözlerimi üzerlerine dikip , tabiri caizse gözlerimi kırpmadan izliyordum her hareketlerini. Tabi onlar bakamıyordu benim yüzüme vicdan azabından değil korkularından bakamıyorlardı gözlerimdeki nefretim bile yetiyordu onların korkuyla karşımda ezilmesine.
karargahın bahçesine gelince hepimiz araçlardan indik
" Bir an gerçekten vuracaksınız sandık komutanım." Kerem'in sesiyle durdum acı bir tebessüm belirdi yüzümde dönmedim yüzümü Kerem'e nedense zayıf hissettim o an kendimi.
" Hadi ama Kerem biz eğitimde üstünden F-16 savaş jeti geçen insanlarız duygularımıza esir düşecek değiliz."
Kerem'in gülüşünü duyduğumda yürümeye devam ettim sonra söylemeyi unuttuğum bir şeyi hatırlayıp durdum ve arkamı döndüm ve bunu yapmamla Haluk ve Levent'le göz göze geldim. benim durmamla onlarda aniden durmuştu. Soğuk ,düz bir ifadeyle bakmaya özen göstererek gözlerimi onlardan çekip Talha'ya baktım:
" Bunları içerde misafir edin daha sonra sorguya alacağız."
" Komutanım yanlış anlamayın ama tam olarak ne sorgusu sonuçta onlarda sıradan, sivil insanlar. Ayrıca sizin..."
Talha'nın sözünü bitirmesine izin vermedim, gülümseyip Haluk'a döndüm ve alaylı bir tavır takındım:
" Duydun mu bak sizin için ne diyorlar ' sıradan, sivil insanlar'. sen ne dersin Haluk BAYRAKTAR?"
Sesini çıkarmak bir yana yüzüme bile bakamıyordu doğru düzgün. Az önce takındığım alaylı tavrın aksine şimdi bir buz kütlesi kadar soğuktu yüz çehrem. aynı soğuklukta çıkan sesim biraz ürpertici olmuştu sanırım:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt Timi : Doğu'da Hayat
AcciónRuhu olmayan... Acıyı hissetmeyen... Donuk bakışlı... Kalbinde sadece VATAN aşkı olan... Askerlerine değer veren bir kadın ve hiç bitmeyen görevler ve tuzaklar... (Kitabın tanıtım vidyosuna biomdan ulaşabilirsiniz:))