"Gitmekle kendinden kaçıp kurtulacağını mı sanıyorsun? Nereye gidersen git, üzüntülerin de seninle beraber gelecektir." Der Cengiz Aytmatov.Olca'da çok gitmişti kendinden, geçmişten, acılardan... yani en azından gitmeye, kaçmaya çalışmıştı. İnsan kaldıramayacağı acılardan kaçarmış. Olca'da kaçmak istemişti. Ama insan aynı bedendeki kendinden nasıl kaçabilirdi ki?
Mert hâlâ duyduklarının şokunu atlatmaya çalışıyordu. Anlayamıyor, anlamak da istemiyordu. Herkesin karşısında dimdik duran bu kadın, binlerce cam kırıklarıyla doluydu. Ne diyeceğini ne yapacağını bilemiyordu. Tam olarak neler olduğunu sormalı mıydı? O şerefsizin eline nasıl geçtiğini? Nasıl bu acıyla baş edebildiğini? O gün o soysuzun yanına tekrar nasıl gidebildiğini sormalı mıydı? Düşündükçe tüyleri diken diken oluyor içini büyük bir ateş kasıp kavuruyordu. Olca kendisini taciz eden o soysuzun karşısında nasıl da dimdik durmuştu.
Mert dayanamayıp sordu. Öğrenmek istiyordu. Öğrenip yanında olabilmek istiyordu."N-na-nasıl..."
Mert'in sözünü kesen aniden açılan kapı olmuştu. İkisi de başını kapıya çevirdiğinde kapıdaki kişi Kurt Timi'nden Cenk'ti. Cenk iki binbaşıyı böyle karşılıklı otururken görünce biraz şaşırsa da gözleri en çok yerde duran kahve bardağında takılmıştı yere düşen bardağın içindeki kahve etrafa saçılmıştı ama bu durumu şimdilik geri plana atarak bozuntuya vermeden ve gözlerini iki komutanın gözlerinde gezdirerek soğuk, bir o kadar da ciddi bir ses tonuyla:
"Komutanım bölüyorum özür dilerim ama dışarıda görmeniz gereken bir hediye paketi var. "
Olca çatılan kaşlarıyla:
"Hediye paketi mi?"
Diye sorunca Cenk yine aynı tavrıyla bu kez sadece Olca'nın gözlerine bakarak ve son cümlesini vurgulayarak konuştu.
" Evet komutanım. Bir hediye paketi."
Olca'yla Mert'in gözleri birbirini bulurken ikisi de aynı anda ayağa kalktı. Olca kahvesini masaya bıraktı ve ardından ikisi de Cenk'in arkasından dışarıya çıktılar.
Dışarıdaki askerler ,muhtemelen, hediye paketinin etrafına toplanmışlardı. Mert'le Olca'nın geldiklerini görünce de onlara yol vermişlerdi. İkisi de bankın üzerinde duran hediye paketini gördüklerinde dehşetle gözlerini açabildikleri kadar açmışlardı. Olca ve Mert'in gözleri bir kez daha birbirini bulurken. Kerem Olca'ya küçük bir kart uzatarak:
" Komutanım bu paketin üstündeydi."
Olca Kerem'in uzattığı kağıdı aldığında yüksek sesle okumuştu üzerindeki yazıyı.
"Beni, en iyi adamlarımdan birisini alarak çok üzdünüz. Bende üzüntümü size bildirmesi için civar köyden bir elçi bulup gönderdim. Umarım elçimi sevmişsinizdir."
Olca öfkeyle:
"Neredeydi bu paket." Diye tısladı adeta.
Cevap yine Kerem'den geldi.
"Kapının önündeymiş. Nöbetçiler bulmuş."
Olca bu kez sesini yükselterek:
"Paket oraya koyulana kadar neredelermiş. Uyuyor mu bu nöbetçiler. Millet kapıya bomba koysa hepimiz havaya uçucaz desenize."
Bu kez aynı öfkeyle konuşan Mert oldu.
"Kim nöbetçiydi dün gece?"
Arslan timinden Alican ve Burak çekinerek bir adım öne çıktı.
Mert yine öfkeli bir sesle konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurt Timi : Doğu'da Hayat
AksiyonRuhu olmayan... Acıyı hissetmeyen... Donuk bakışlı... Kalbinde sadece VATAN aşkı olan... Askerlerine değer veren bir kadın ve hiç bitmeyen görevler ve tuzaklar... (Kitabın tanıtım vidyosuna biomdan ulaşabilirsiniz:))