Doruk'tanYine berbat bir pazartesi günü.
Sabah evden yine büyük bir gerilim eşliğinde çıkmıştım.
Neredeyse saat beşten beri yaşayan ölü gibiydim. Bunun sebebi ise, hayatımın içine eden babamdı. O ve onun yediği haltlar...Kendisi tam bir ayyaştı. Akşam sekizde evden çıkar sabah, beş gibi gelirdi. Onun dışında da hep uyurdu. Ondan nefret etmek için o kadar çok sebebim vardı ki. Bunları sayamazdım bile. O iğrenç bir adamdı. Baba olmaya yakışır bir adam değildi. Onu her gördüğümde yüzüne tükürmek istiyordum fakat annem için sürekli kendimi dizginlemek zorunda kalıyordum.
Maddi durumumuz ciddi anlamda berbattı. Babam olacak herifin içkiye yatırdığı para yüzünden kardeşime alacak kalem olmadığı zamanları asla hafızamdan atamıyordum.
Annemin yıpranışını hatta bitişini izliyordum. Bu bana o kadar çok acı veriyordu ki.Annemi defalarca aldatmıştı. Annemse hala onu ilk günkü gibi seviyordu. Bu beni delirtiyordu. Nasıl bu kadar aptal oluyordu, bilmiyorum. Annemin anlattığına göre birbirlerine ilk görüşte aşık olmuşlar. Ne hikaye ama.
Beni aşktan soğutuyordu bu durum.Annemi ne kadar çabalarsam çabalayım, o heriften vazgeçiremiyordum. Onun için yapabildiğim tek şey annemi ve küçük kız kardeşimi bu pislikten korumak oluyordu. Gitar kursu veriyordum.Elime bir miktar para geçiyordu, bu para annem ve kardeşim Cemre'nin okulu içindi. Her zaman onlar için uğraşıyordum. Onlar benim bu hayata tutunma sebeplerimdi. Onlar her şeyimdi.
Bir şekilde yaşamaya çalışıyordum. Hiç iç açıcı bir hayatım olmadığından bu durum beni içine kapanık, depresif biri yapmıştı. Sadece annem ve kardeşimin yanında gülüyordum. Sadece onlarla mutluydum. Herkes beni suskun, depresif, soğuk, olarak bilir.
Aslında, içimde var olan kişi hiçte böyle biri değil. Sadece bunu dışarı vuramıyorum. Çünkü beni anlayacak, kimsenin olduğunu düşünmüyorum.Her neyse.
Klasik bir pazartesi. Uykusuz bir ben ve okulda ki deli saçması insanlar.
Kantinde oturuyordum, kolumdan çıkardığım kardeşimin pembe tokasıyla oynarken ara sıra da onu aklıma getirip gülümsüyordum. Grupta ki çoğu kişi beni, ve hayat hikayeme hakim kişilerdi. Onların yanında, az da olsa içimde ki çocuk dışarı çıkabiliyordu. O da ara sıra, her zaman kendim gibi davranamıyordum.
Gözüm bir anda kantin sırasında bana bakan sarışın kumral kıza kaydı. İsmi Pera olmalıydı, yan sınıfımda olduğundan ortak projeler olduğunda sınıfça tanışıldığını hatırlıyorum. Evet, o olmalıydı
Benimde ona baktığımı fark ettiğinde, hızlıca gözlerini kaçırdı. Garip bir kızdı. Okulda ki diğer kızlar gibi de değildi, belli oluyordu.
Kantin sırasından çıktığında etrafına baktığını gördüm. Etrafa kötü bakışlar atıyordu. Bu halini görünce sırıtmama engel olamadım. Aslında bana benziyordu.
En sonunda pes etmiş olacak ki elindekilerle merdivenlere doğru ilerledi. Ve bende o anda içimden geçen şeyi yaptım.''Hey!''
Bir an duraksar gibi oldu sonra yoluna devam etti. Bu sırada gözler bana çevrilmişti.
''Pera!'' Bu sefer durdu ve arkasını döndü, beni görünce ağzı şaşkınlıkla açılacak gibiydi. Beklemediği çok belliydi.
''E-efendim?''
''Oturacak yer mi arıyorsun?''
''Evet ama bulamadım. Sınıfa gidiyordum.''
''Gel.'' dedim ve kolundan tutarak bizim masaya ilerledim. Şu an ne yaptığım hakkında hiç bir fikrim yoktu.
O da şaşkınlıkla bana ve etrafa bakıyordu. Bende yaptığıma en az onun kadar şaşkındım. Ama bir kere de olsa, içimden geçeni yapmak istemiştim. Gerisi umrumda değildi.
Bizim masanın önüne geldiğimizde, gözüme Ege'yi kestirdim. Kızlarla ilgilenmekten olan biteni görmüyordu bile. Yavşak.
''Ege, sen kalksana şuradan.''
Sonunda bana ve Pera'ya baktığında itici bir şekilde sırıttı.
''Ne bu şimdi?''
''Kalk, kız oturacak.'' Bu sırada Pera'ya baktım. Şaşkınlıktan ölecekti. Gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu, sevimli gözüküyordu.
Ege kalkıp giderken, bana omuz atmayı ihmal etmemişti. Onunla sonra görüşecektik. Zaten aramız her zaman pek iyi olmamıştır.
Pera sonunda masaya yerleştiğinde, gözüm kantine kaydı. İşsizler, oturmuş bizi izliyorlardı. Kantinci Ahmet abi bile...
Ayağa kalktım ve kantinin ortasında fazlasıyla yüksek bir tonda bağırdım.
''İşinize baksanıza!''
Herkes önüne döndüğünde bende masaya geri döndüm. Pera hala şaşkındı, içimden bu haline gülüyordum.
Bizimkilerin de Pera'ya baktığını gördüğümde:
''Sizde işinize bakın.''
Melisa'nın bana baktığını gördüm. O bu grupta ki en yakın kız arkadaşımdı, kardeş gibiydik. Koşulsuz şartsız güveneceğim insanlardandı. Bana bakıp gülüyordu, gülüşünün sebebini az çok anlayabiliyordum. Bende ona sırıttım. O sırada dönüp, Pera'ya gülümsedi. Pera da masum bi çocuk gibi ona gülümsüyordu.
Pera gözlerini kaçırıp, uzun bir süre etrafa ve yere baktı.
Bir süre sonra, eline tostunu ve portakal suyunu aldı.
Tostunu yemeye başladı, utancını atmıştı galiba.
O yemeğini yemeye devam ederken titreşen telefonuma baktım. Annem arıyordu. Masadan kalktım ve içimden kötü bir şey olmaması için dua ederken telefonu açtım.
''Efendim anne?''
''D-doruk, eve gelebilir misin oğlum?''
Siktir.
Ağlıyordu.
''Anne neyin var, ne oldu? Neden ağlıyorsun. Lütfen bana o herifle alakası olmadığını söyle.''
''Babanla ilgili değil. Sadece gel oğlum.''
''Tamam hemen geliyorum.'' dedim ve telefonu kapattım.
Koşarak merdivenleri çıkmaya başladığımda arkamda, şaşkın gözler bıraktığımı hissedebiliyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
En Güzel Şarkı
Teen FictionGerçek aşkın müzik ile harmanlandığı nefis bir aşk hikayesi. Doruk & Pera'nın ilham verici aşkını anlattığım hikayeme hoş geldiniz. Keyifli okumalar :)