Bu sefer erken geldim :)
Taslak olarak kaydettiğim ve silinen bütün notlarıma ulaştım, bölümler daha seri gelecek bu yüzden yani artık fazla beklemek zorunda kalmayacaksınız. Belki günde iki bölüm bile yazabilirim ama yine de hemen sevinmeyin biliyorsunuz dengesizim biraz asdjgfjdgf
Geçen bölüm söylediğim konulara tekrar değinmek istemiyorum, güncel okuyucularım var sonuçta sırf bu yüzden bile hevesimi kırmadan yazmaya devam edeceğim. Fakat siz yine de yorum yapmayı unutmayın olur mu? Bölümün üzerinden geçmeyeceğim, bu yüzden yazım hataları olabilir üzgünüm
Okuyan gözlerinize sağlık
SİZİ SEVİYORUM
***
"Davetsiz misafirlerimiz var." Hoseok'un sesiyle birlikte dış kapıya dönmüştü bakışlarımız. Taehyung ile yüzlerimiz çok fazla yakın olduğu için derin soluklarını duyuyordum. Çok hızlı nefes alıyordu. Belki de ilk defa nefesinde telaş hissetmiştim. Saçma ama öyleydi, ilk defa böyle derin nefes alıyordu ve bu zevkten veya başka bir histen değildi. Taehyung'a odaklandığım sırada Hoseok çoktan kapının önüne geçmiş, hava yeni aydınlanmaya başladığından dolayı henüz kapatmamış olduğumuz ışıkları kapatmıştı. Şimdi yalnızca sokak lambası ve yeni doğmaya başlayan güneş ışınları giriyordu eve.
Taehyung Hoseok'a kaşlarını çatık bir şekilde izlerken, Namjoon ve Seokjin çoktan bilgisayarı kapatmıştı. O bilgisayarda önemli bir şeyler olduğunu anlamıştım fakat çekmeceden çıkan gizli bir kasaya konulacak kadar önemli olduğunu anlamamıştım. Gözlerimin odağında bir süre daha ikisi olurken, Hoseok'un sesiyle tekrar o yöne bakmıştım. "Siyah büyük bir araç. Hazırlıklı olun çünkü tanıdığımızı hiç sanmıyorum." Harika. Taehyung'un sözde kimse bilmiyor dediği evi bulmuşlardı. Üstelik üzerimiz de yalnızca Taehyung'un ne zaman koyduğunu bilmediğim fakat beline dokunduğum anda hissettiğim silahı vardı. Savunmasızdık. Buradan belki de sağ çıkamayacaktık. Ya da ben öyle düşünüyordum. Çünkü Seokjin çoktan masanın altında ki gizli bir bölmeden savaşa gitmeye yetecek kadar silah ve şarjör çıkarmıştı. Taehyung'un dudakları çok kısa şeytani bir gülüş alırken, çoktan kararmaya başlayan irisleri beni bulmuştu.
Ne olduğunu anlamama fırsat vermeden, bileğimden tutmuş ve mutfaktan çıkmıştık. "Jungkook koridorun sonunda ki odaya gir. Her ne olursa olsun oradan çıkma ve kapıyı kitle."
"Hadi ama gerçekten bunu yapacağımı düşünmüş olamazsın değil mi?" Şaşırmıştı. Bu benden beklediği cevap değildi. Kaşları hızlıca çatılmış, burnundan derin bir nefes vermişti.
"Jungkook dediğimi yap!" Vurguluyordu. Sesi bağırmaktan çok, dişlerini sıkarak konuştuğundan dolayı vurgularcasına çıkıyordu. Fakat kimin umurunda?
"Dediğini yapmıyorum Taehyung. Bana emir vermeyi kes ve bir silah ver." İnatlaşmak değildi amacım. Yemin ederim değildi fakat ben hiç bir zaman narin biri olmamıştım ki. Bir şeylerden korkmamıştım. Üstelik şu anda korkacak durumda bile değildim çünkü savunmasızdık ve bana ihtiyaçları vardı. İçinde kaç kişi olduklarını bilmediğimiz araç çoktan bize yaklaşmaya başlamıştı. Taşlı yolun üzerinde çıkan teker sesleri, çok fazla vaktimizin kalmadığını belli ediyordu. Taehyung gözlerimin içine tehdit edercesine bakmaya devam ediyordu. Bunun bedeli ödeyeceksin demek istiyordu. "Silah veriyor musun?" Bir kaşım havalanırken, aslında bu bakışlarını hiç umursamadığımı anlatmaya çalışıyordum. Neyse ki bu evde beni ciddiye alan birileri vardı. Seokjin'in adımı seslenmesiyle başımı ona çevirmiş, elime doğru attığı silahı tek hamlede yakalamıştım. Taehyung hala tepkisiz bir şekilde izliyordu. Tepkisiz değildi, fırtına öncesi sessizliğiydi. Silahın emniyetini açmış, Taehyung'a sinsi bir gülüş atarak, adımlarımı Hoseok'un yanına dış kapıya doğru atmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BIG BOSS | TAEKOOK
Fanfiction"Yanımda mısın, karşımda mısın Jeon Jeongguk?" "Yanındayım Kim Taehyung." O gün bir saniye bile düşünmeden "Yanındayım." dememin ardından asla karşısına geçmedim, geçemedim. Çünkü benim yanım onun soluydu, soluğumdu; her defasında nefesimi kesmesine...