GİRİŞ

5.8K 378 57
                                    

MERHABA ARKADAŞLAR... İZMİR'DEN SELAMLAR SİZLERE... YAZARINIZ UFAKTAN UFAKTAN DELİRMEYE BAŞLIYOR DİYE DÜŞÜNÜYORUM :D... ŞAKA ŞAKA EVDE KALIN ADAMI HASTA ETMEYİN... YENİ HİKAYEMİZLE SİZLERLEYİZ... ELBETTE Kİ HEPSİ SIRAYLA GELECEK... HER NEYSE SİZLERİN TORİN VE JUVİA İLE BAŞ BAŞA BIRAKMADAN ÖNCE TEKRAR SÖYLEYEYİM. YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNE GÖRE GELİYOR... BOL KEYİFLER...


                        Yedi ölümcül günahlardan biriyim,

                        İnsanların en çok kullandığı günahım

                        Bilmezler ne kadar ölümcül olduğumu

                        Bilmezler tatlı kelimelerin zehirle dolu olduğunu

                        Sizleri zehirlemeye geldim.

                        Ben günahların derinlerinde yatan zehirim.

                        Ben yalanın ta kendisiyim.


Sudan yaratılmış üç adet ejderha önünde yükseldi. Pespaye bir haldeydi. Acı çekiyordu ve bu işkencenin bir an önce bitmesini istiyordu artık. Kanatlarında onu taşıyacak kadar bile güç kalmamıştı. Hemen arkasında durduğunu biliyordu. Onun gücünü hissedebiliyordu. Ancak onunla savaşacak gücü yoktu.

Gözleri hemen altında duran minik adaya odaklanmıştı. "Juvia" diye mırıldandı.

Bu ada her şeyin başlangıcıydı. O kadar uzun zamandır bu minik adayı aramıştı. Kendisini bildi bileli bu ufak adaya büyük bir merakı vardı. Burası babası Satan'ın meleklerle büyük bir savaşa tutuştuğu yerdi.

Zamanının en büyük hapishanelerinden biriydi Punk Hazard. Satan'ın efsane savaşından sonra bütün gücünü kaybetmiş ve adanın yarısı alevden bir denize diğer yarısı ise buzdan bir çukura dönüşmüştü. Adayı ufacık bir göl birbirinden ayırıyordu sadece.

Bu adanın sakinleri majo adı verilen perilerdi. Hapishane bekçileri olan majoların nesli tükenmek üzereydi. Sadece bir avuç kalmışlardı. Her nesilde ikiz doğan kız kardeşlerin biri kraliçe diğeri ise gardiyan olurlardı.

Lilian bu neslin kraliçesiydi. Yüz yıl önce Torin, meleklerle savaştığı sırada kendisini kurtarmak için Punk Hazard'a sığınmıştı. Lilian, meleklerle savaşında arada kalmış ve onunla beraber hapsedilmişti.

Kız kardeşi hemen arkasında duruyordu. Hiç şüphesiz ki Juvia ondan nefret ediyordu. Kraliçelerinin ölümüne neden olmuştu. Ebedi eşinin gün ve gün ölüşünü izlemişti. Punk Hazard, gibi bir hapishane tutsaklarının gücüyle beslenirdi.

Torin bunu kaldırabilecek kadar güçlüydü ancak Lilian'ın o kadar gücü yoktu. O hapishanede onu yaşatmak için elinden geleni yapmıştı. Ancak başarılı olamamıştı. Lilian'ı kendi güçleriyle beslemeye çalıştıysa da olmamıştı. Lilian, onun gibi bir iblisin güçleriyle beslenememişti.

Erkek ellerini saçlarının içinden geçirdi. Hırpani haldeki kıyafetleri savaştan çıkmış gibiydi. Oysa asıl şimdi bir savaş vermesi gerekiyordu. "Juvia" diye tekrarladı. Arkasındaki kadın hiç sesini çıkarmamıştı. "Lütfen, onu görmeme izin ver." Veda etmek istiyordu.

"Yalan, artık Punk Hazard'ın dostu değil" dedi Juvia'nın sert ve kati sesi.

Elbette ki olamazdı. Geri kalan her şey Lilian ile birlikte solup gitmişti. Bütün yük Juvia'nın üzerine kalmıştı. Onun ne kadar zorlandığını tahmin edebiliyordu.

Gözlerini sımsıkı kapadı. Çektiği acı o kadar büyüktü ki zar zor kendisini taşıyordu. Kalbinden yükselip bedenine yayılıyordu. "Juvia" dedi. "Veda etmeme izin ver" derken daha fazla ayakta kalacak gücü bile yoktu. "Sonra istersen beni öldürebilirsin. Söz veriyorum, karşı koymayacağım."

Bu sözler genç kadının öfkelenmesine neden olmuş olacak ki ejderhalar başlarını yukarı kaldırıp kükredi. "Juvia katil değil" diye bağırdı kadın öfkeli bir şekilde. "Eğer, Yalan ölmek istiyorsa bunu kendisi yapmalı"

Bu kadınla ilgili aklında kalan en büyük şey onun öfkesiydi. Her zaman hırçın bir kadındı. Kendisinden üçüncü şahıs gibi bahsederdi her zaman. Torin derin bir nefes aldı. Arkasını dönüp onunla yüzleşmesi gerektiğini biliyordu. Ancak belki de en çok korktuğu şey onun suçlayan gözlerine bakmaktı.

Torin ardı ardına derin nefeslerle soludu. Yavaş yavaş arkasını döndü. İşte orada duruyordu. Menekşe mavisi gözleri nefret doluydu. Uzun siyah saçları kalçalarına kadar iniyordu. Yüzünü çevreleyen kâkülleri gözlerini gölgeliyordu. Yüzünde savaş boyaları vardı.

Yanaklarına kırmızı bir boyayla şerit çekilmişti. Üzerinde gardiyanların geleneksel kıyafetleri vardı. Uzun bir etek kalçalarından aşağı iniyordu. İki bacağını da açıkta bırakıyordu. Uzun bir şerit gibi iki bacağının arasını kapatacak şekilde iniyordu aşağı.

Üzerinde sırtından geçirilip göğüslerinde bağlanan bir üst vardı. Kıyafetlerinin üzerinde geleneksel motifler vardı. Mavi ve altın renklerle süslenmişti.

Hiç şüphesiz ki Lilian ve Juvia ay ile güneş gibi birbirlerinden farklıydılar. Juvia, geceydi. Lilian ise gündüz. Onun altın sarısı saçları ve masmavi gözleri vardı. Lilian her zaman neşeliydi. Etrafındakilere de neşe saçardı.

Genç kadının elinde mızrağı duruyordu. Bir gardiyan olarak bu adada yaşan en güçlü canlı bu kadındı. Belki Torin'den bile daha güçlüydü. Hemen karşısında bir tanrıça gibi duruyordu. Oysa ufak tefek bir kadındı.

Gözleri en sonunda onun gözlerini buldu. O anda kalbinden yukarı doğru bir uyuşma başladı. Hapishaneden çıktığından beri hissetti acı bir anda yok olmuştu. Başı dönmeye başlamıştı. Geri doğru bir adım attı istemsizce.

Bir şekilde yenileniyor gibiydi. Canlanıyordu tekrar ve güçle doluyordu. Bütün bedeni tekrar doğuyordu sanki. Gözleri titreşerek kapandı. Kulaklarında kendi kalp atışlarını duyabiliyordu. Hisler yeniden kalbine dolmaya başlamıştı.

Hissediyordu...

Gözleri kocaman bir şekilde açıldı. Karşısındaki kadına baktı. Yeniden hissediyordu. Böyle bir şey nasıl olabilirdi ki? Lilian'ın ölümüyle beraber ebedi eşini de kaybetmişti. Her canlının yalnızca bir eşi olurdu. Nasıl olurda karşısındaki kadın onu hissettirebilirdi ki?

Kanatları yeniden canlanmış bir şekilde iki yanında açıldı. "Juvia" diye mırıldandı ancak ne diyeceğinden emin değildi. Başını iki yana salladı. "Yine geleceğim" dedi en sonunda. "Beni sonsuza kadar engelleyemezsin."

Şuanda yaşadığı şeyi anlamak için zamana ihtiyacı vardı ve onunla kavga ederek hiçbir yere varamazdı. Kafası fazlasıyla karışmıştı. Kendisine zaman tanıması gerekiyordu.

Kadının menekşe rengi gözleri öfkeyle koyu bir renge büründü ve elindeki mızrağı ona doğru uzattı. Anında üç ejderha erkeğin çevresini sardı. "Juvia sana izin vermeyecek" dedi sert bir şekilde.

YEDİ ÖLÜMCÜL GÜNAH 3- YALANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin