Bölüm 8

2.2K 333 119
                                    

GEÇEN BÖLÜMDEKİ YORUMLARI GÖRÜNCE GÖZLERİMDEN KALP FIŞKIRDI :D... TEŞEKKÜR EDERİM VE BAŞARILARINIZIN DEVAMINI DİLERİM... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNE GÖRE GELİYOR... BOL KEYİFLER...

Konstantinova'nın bu zamana kadar Araf'ta saklandığı belli oluyordu. Burada kendilerine bir kale inşa etmişlerdi. Doğrusu son derece mantıklı bir karardı. Araf, her iki taraf tarafından da tarafsız bölge ilan edilmişti. Üstelik buraya birinin gelmesi için bir nedeni yoktu.

Cennete ya da cehenneme giremeyen ruhlar sonsuza kadar burada beklemeye mahkumlardı. Nasıl bir mahluk böyle bir şeyi başarabilirdi aklı almıyordu.

Ona Kaos ve diğer paganlar hakkında her şeyi anlatmıştı kardeşi. Torin'de ona Juvia'dan bahsetmişti. Ancak hiçbir şey Kaos'un neden onun peşinden gittiğini anlatmıyordu.

Uyuyordu. Buraya geleli iki gün olmuştu. Punk Hazard'ın çöküşünden bu yana iki gün geçmişti ve Juvia hala uyuyordu. O ne kadar derinden uyuyorsa Torin o kadar uyanıktı. Şimdilik beklemekten başka bir şansı yoktu. Juvia'nın sahip olduğu her şey o adaydı ve şimdi o da yok olmuştu.

Merak ettiği çok şey vardı. Lilian, kraliçe olarak adayı kontrol edemezken Juvia nasıl kontrol edebilmişti? Savaş esnasında adayı geri çektiğinde ağlamasının nedeni Torin'in onun zihnini yalanlarla doldurduğunu anlaması mıydı? Juvia, Torin'e nasıl merhamet etmişti?

Kafasında binlerce soru vardı ve hiçbirinin cevabı yoktu onda. Uyandığından beri sürekli bir keşmekeşin içindeydi. Düğümleri bir türlü açamıyordu. Bir şey bulduğunu sandığında yeni bir sorun çıkıyordu.

"Kafandaki çarkların sesini duyabilmek için seninle bağım olmasına gerek yok"

Mithras...

Erebus'un en yakın arkadaşı ve savaştaki en büyük destekçisi. Kalenin surlarına doğru geliyordu. Elinde iki kadeh vardı. Birini Torin'e doğru uzattı ve neşeli bir şekilde güldü. "Konstantinova içki içemiyor" dedi. "Ama senin bir şekilde bundan hoşlandığını sanıyorum"

Kadehi eline aldı. Bir süre içindeki şaraba baktıktan sonra duvarın üzerine koydu. İlk yudumunda kör kütük sarhoş olacaktı sonuçta. Ellerini duvara dayayıp sırtını gerdi. "Dünyanız çok boktan" diye fısıldadı. "Paganlar ve onların egoları benim başa çıkabileceğimin üzerinde"

Bunun üzerine Mithras kahkaha attı. "Bana mı söylüyorsun?" derken neşeyle sırıtıyordu. "Bu ebedi eş ve aşk ya da bağlılık olaylarının hiçbirini anlamıyorum. Hissetmiyorum. Benim açımdan her şey siyah ve beyaz. Ancak bütün bu olaylar her şeyin başında bu devasa savaşın başlamasının nedeni"

Erebus, Konstantinova'nın geleceğini öğrenmiş, kendi eşini daha küçücük bir bebekken tanımış ve hissetmeye başlamış. Sonrasında da onu korumak adına kendi türünü hapsetmiş. Evet, hepsini duymuştu. Oldukça romantik bir hikayeydi. Karanlık tanrısından beklenmeyecek kadar hem de...

"Hissetmediğim zamanlara dönmek için sol kolumu verirdim" diye fısıldadı gözlerini sımsıkı kapayarak.

"Neden hep sol kol?"

"Ne?"

Torin, onun ne demek istediğini anlamayarak Mithras'a baktı. Erkeğin mavi gözleri neşeli bir şekilde parlıyordu. Dudağının bir kenarı alaycı bir şekilde yukarı kalkmıştı. "Sol kol" dedi. "Seni savaşırken gördüm. Sağ kolunu kollanıyorsun. Yani aslında sol pek bir anlam ifade etmiyor. Kaybetmekten yana bir çekingen yok"

YEDİ ÖLÜMCÜL GÜNAH 3- YALANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin