Bölüm 22

2.4K 346 58
                                    

İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNE GÖRE GELİYOR... OTUZ YORUMUN ALTINA BÖLÜM GELMEYECEKTİR... BOL KEYİFLER...


Gecenin ilerleyen saatlerinde Torin onun için hazırlanan çadırda uzanmış çadırın tavanını izliyordu. Uzandığı yerde bacak bacak üstüne atmıştı ve bir kolunu başının altına almıştı. Reaver, elbette ki onları misafir etmekte bir sakınca görmemişti.

Mithras onlarla kalırken Erebus, Konstantinova ile müttefikleriyle görüşmeye gitmişti. Araf gibi bir yerde kaçak yaşadıkları ve gerçek bir kral ve kraliçe olmadıklarını düşününce muhtemelen bu müttefikler Kaos denen kadından nefret eden birileriydi.

Juvia elbette ki ikinci kere yenilgiye uğramayı kabullenememişti. Sessizliğinin pek de hayra alamet olmadığı da bir gerçekti ancak bir şekilde Torin'e inanmışa benziyordu. Ya da artık onun verdiği sözü tutacağına güvenmeyi seçmişti.

Aralarındaki gerilimin bir kısmının azalması Torin'i memnun etmişti. Artık biraz da olsa onunla iletişim kurabiliyordu. Ancak hala gece uyumaması gereken bir laneti vardı. Juvia'nın bunu nasıl bozacağını bildiğini sanmıyordu. Biliyorsa da biraz daha sürünmesini istediği için bir şey yapmıyor olabilirdi. Çünkü kendisi bu illüzyondan en iyi şekilde kurtulmayı başarmış biriydi.

Bu gece de uyumaması gerekiyordu. Sorun değildi. Güçleri azalmayacaktı sonuçta. Savaş meydanında günlerce uykusuz kalmaya alışıktı. Yorulmayacaktı. Bedeni daha çok uzun zaman dayanabilirdi ancak herkes gibi onunda bir sınırı vardı.

Doğrulup ayaklandı ve çadırından çıktı. Saat çok geç olduğu için herkes uyuyordu. Biraz yürüyüş yapmanın bir sakıncası olamazdı. Sonuçta kendisini bir şeylerle meşgul etmesi gerekiyordu. Yarın cehenneme gitmeyi düşünüyordu. Böylece Konstantinova'ya yardımcı olabilirdi.

Elbette ki Juvia'yı burada bırakmayacaktı. Onun ne yapacağı asla belli olmuyordu. Diğerleri yokken Punk Hazard'ı yükseltmeye çalışabilirdi ve Torin buna izin veremezdi. Bu da demekti ki anne ve babasıyla tanışacaktı. Dahası bütün ailesiyle tanışacaktı.

Annesi kesinlikle ona bayılacaktı. Zaten çocuklarının eşlerine karşı sert bir tavır takınma huyu yoktu. Onları olağan bir şekilde kendi hallerine bırakmış görünüyordu. Ancak Torin geçmişteki tecrübelerinden de biliyordu ki Lilith'in eli her daim üzerlerindeydi ve ihtiyaçları olduğunda orada olurdu.

Ağaçların arasında gezinmeye devam etti. Babasının da annesinin hoşuna gitmeyecek bir şey yapmayacağını biliyordu. Cehennemin tek ve gerçek kralı Samael olmasına karşılık hiç şüphesiz ki anaerkil bir topluluktular. Lilith'in üzerlerindeki gücü sorgulanamazdı.

Konstantinova'nın Lilith'in peşinden gittiğine şüphe yoktu. Mikaela'nın rol modeli tartışılamazdı. Ruth ise daha kendi halindeydi. O, bir kraliçe değildi ve bu konuda herhangi bir çabası da yoktu. Baskın bir kişilikti ancak ne Konstantinova ne de Mikaela gibi değildi.

Ah, Torin en büyük erkek çocuk olarak şüphesiz ki beklentilerin olduğu biriydi. En büyük kardeş olarak diğerlerinin üzerinde bir etkisinin olması beklenmişti. Mikaela bir yana diğerleri üzerinde bir baskısı yoktu. Öyle bir beklentisi de hiç olmamıştı.

Serin gece havasını içine çekti. Her şeyi yoluna koymak dışında bir arzusu yoktu. Evet, hiç şüphesiz ki Lilian'ı geri getiremezdi ancak Punk Hazard'ı Juvia'ya geri verebilir ve onun mutlu olması için uğraşabilirdi. Sonrasında belki eşinin kendisini tamamen affetmesini sağlardı.

Düşünceleri sanki onu kendisine getirmiş gibiydi. Daha doğrusu Torin'i ona çekmiş gibiydi. Genç kadın ağaçların arasında durmuş, başını kaldırmış gece gökyüzüne bakıyordu. Üzerinde gardiyan elbiseleri vardı ve uzun saçlarını açık bırakmıştı. Bu sefer üzerinde savaş boyaları yoktu.

YEDİ ÖLÜMCÜL GÜNAH 3- YALANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin