Bölüm 20

2.3K 347 127
                                    

GECİKTİĞİM İÇİN KUSURA BAKMAYIN ARKADAŞLAR... İYİ OKUMALAR... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNİZE GÖRE GELİYOR... 30 YORUMUN ALTINA BÖLÜM GELMEYECEKTİR... BOL KEYİFLER...


Juvia, kalenin surlarına geldiğinde saat gece yarısını geçiyordu. Yarın sabah büyük gündü. Punk Hazard'ı denizin dibinden çıkarmaya gideceklerdi. Günlerdir Araf'taydılar. Konstantinova'nın verdiği kıyafetleri çıkarmıştı. Sonunda gardiyan kıyafetlerini yeniden giymişti. Çok uzun zaman olmuştu. Sanki üzerinde farklı duruyor gibiydi.

Çok heyecanlıydı. Öyle ki yattığı yerde dönüp durmuştu. Hava almak için kalenin en üstüne çıktı. Mikaela surların üzerinde oturuyordu. Ayaklarını aşağı sarkıtmıştı.

Ona bakınca gerçek bir kraliçe gibi göründüğünü düşündü. Lilian'ın ve kendisinin asla olamayacağı kadar asil duruyordu. Tuhaf bir şekilde ona karşı kendisini yakın hissediyordu. Kendisine kimsenin edemediği yardımları yapmıştı. Juvia bunu asla unutmayacaktı.

Genç kadının yanına doğru gitti ancak Mikaela ona baktı. Yüzünden hiçbir şey anlaşılmıyordu. "Cehennemde her daim bir alacakaranlık manzarası vardır" dedi uzun süren bir sessizliğin ardından. "Burada güneş her daim tepedeymiş gibi" dudaklarını memnuniyetsiz bir şekilde büzdü. "Çok çirkin bir manzara"

Araf bir çöl gibi görünüyordu gerçekten de. Uçsuz bucaksız bu kum denizinde yalnızca bu kale vardı. Doğrusu Konstantinova saklanmak için uygun bir yer bulmuştu. Günlerdir buradaydı ama kimse gelip gitmemişti.

"Juvia, dünyayı seviyor" dedi hafifçe omuz silkerek. "Orada güneşin her açısını görebiliyor"

Mikaela başını çevirip ona baktı ve hafifçe gülümsedi. "Yarın büyük gün" dedi. "Sonunda serseri adana kavuşacaksın"

Evet, bunu düşünmek gerçekten de içinin mutlulukla dolmasına neden oluyordu. Elinden geleni yapacak ve Punk Hazard'ı eski görkemine kavuşturacaktı. Yüzü büyük bir gülümsemeyle aydınlandı bunları düşününce.

"Torin ile ne yapmayı düşünüyorsun?"

Bu soruyu kesinlikle beklemiyordu. Konstantinova'dan Erebus'a kadar herkes onunla bu konuda konuşmaya çalışmıştı. Ancak Mikaela onu ilk tanıştıklarındaki sorgulamasından sonra bir daha konuşmamıştı.

Ona karşı açık olabileceğini hissediyordu. Yavaşça surların üzerine tırmanıp onun yanına oturdu. "Juvia, onu seviyor" dedi en sonunda gözlerini tepelerinde yükselen güneşe baktı. "Ancak ne yapması gerektiğini bilmiyor"

Mikaela bunun üzerine alaycı bir kahkaha attı. Başını arkaya attı ve dalgın bir şekilde gözlerini onun gibi gökyüzüne dikti. "Ebedi eş göründüğü gibi kolay bir şey değildir" dedi yüzünde hatıraların arasında kaybolmuş gibi bir ifade vardı. "Arzu her zaman tiksintiyle azalmaz. En çok hak edene bir lütuf gibi bağışlanmaz" diye mırıldandı. "Ne kadar reddedersen et o seni ve sende onu sevmeye devam edeceksiniz. Ta ki birbiriniz olmadan acıdan gözlerinizi açamayacak noktaya gelinceye kadar"

Çok iyi biliyormuş gibi konuşuyordu. Tam emin değildi ancak sanki onun bir eşi olduğuna yönelik bir şeyler duymuştu. Bir nedenden dolayı kimse o kişinin kim olduğunu bilmiyordu. Juvia'da sormak istemiyordu. Kardeşlerine söylemediği bir şeyleri ona açmasını bekleyemezdi.

Sessizliğini korumaya devam etti. Bunların farkındaydı. Sonuçta bizzat yaşıyordu ancak Yalan'a karşı duvarlarını indirecek gücü yoktu. Başını öne eğdi ve ayaklarını salladı. "Yalan, Lilian'ı çok mutlu etti" dedi en sonunda. "Lilian onunla yaşadığı dönemlerde her ikisi de içten gülüyordu. Juvia, Yalan'a baktığında hep aklına o zamanlar geliyor"

YEDİ ÖLÜMCÜL GÜNAH 3- YALANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin