İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNE GÖRE GELİYOR... BOL KEYİFLER...
"Demek elin boş döndün" dedi Reaver. Çadırında sere serpe uzanmış, kollarını başının altında kendisine yastık yapmıştı. Gözleri kapalıydı ve dudakları hafif bir gülümsemeyle kıvrılmıştı. Bu adam nedense bir şekilde hep sevişme sonrası rehavet yaşıyormuş gibi görünüyordu. "Şimdi bu durum işine geldi mi gelmedi mi onu anlayamadım" dedi.
Torin kollarını göğünde birleştirdi. Dalgın bir şekilde panteradamların köylerine bakıyordu. "Herhangi bir şeytan kardeşini öldürse ve sonrada asıl ebedi eşinin sen olduğunu söylese ne yaparsın?"
"Onun gırtlağını cümlesini tamamlayamadan parçalarım" dedi Reaver düşünmeye gerek görmeden. "Dişlerimle"
Elbette ki parçalardı. Juvia onurlu bir kadındı ve düşmanca yaklaşmadığı sürece kimseyi öldürmezdi. Ancak muhtemelen Torin'e karşı kendisini zor tutuyordu.
Burayı sevmişti. Panteradamlar son derece rahatlardı. Minik köylerinde kendi düzenlerini kurmuş küçük bir köydü bu. Kıyafetleri pek sevmiyorlardı ama yine de insani görüntülerinden ötürü olabilecek en minimal şekilde giyiniyorlardı.
Reaver iyi bir yoldaştı. Kafası çalışan zeki bir adamdı. Kendi çapında bir espri anlayışına sahipti. Ondan gerçekten hoşlanmıştı. Bir de adamın üzerinden yayılan tuhaf hissin ne olduğunu anlayabilseydi... Kötü değildi ancak anlamlandıramıyordu.
Panteradam başını kaldırıp ona baktı. "Peki, bu kadın neden bu kadar özel? Ona yaklaşmak istemeyeceğin kadar güçlü sanırım"
Ah, çok güçlüydü gerçekten de. Juvia, bu dünya üzerinde görülmemiş bir yeteneğe sahipti. Tıpkı diğerleri gibi. Sadece gardiyan olarak o diğerlerinden daha güçlüydü. "Majo ırkını biliyor musun?" diye sordu başını çevirip ona bakarak. Adamın gözlerindeki boş bakışı görünce güldü. "Onlar bulundukları alanın güçlerini alırlar. Eğer bir volkanın içine gömersem onlar lav olur. Eğer okyanusa gömersen okyanus olurlar"
Erkek etkilenmiş gibi kaşlarını kaldırdı. Bu yüzden Punk Hazard onları etkisi altına alamıyordu. Dünyanın en güçlü hapishanesinin güçlerine sahip oldukları içindi. O adada olmasalar bile her şekilde hayatta kalırlardı. Hem de en güçlü şekilde.
Onun neden sürekli buraya geldiğini biliyordu. Reaver, doğrulup oturdu ve gerindi. Yalan, kendisinden şüpheleniyordu. Birilerinin ona gerçekleri söylemeye ihtiyacı vardı. Panteradamların duyularının yanıltılamayacağını da biliyordu. Umut ettiği şey Reaver'ın ona ne hissettiğini söylemesiydi.
Bunu yapacak değildi. Bir adamla aşk hakkında ya da anlamlandıramadığı şu ebedi eş mevzularında konuşacak değildi. Gerçi bu adamdan hoşlanmıştı. İlk tanıştıklarında ona çok dikkat etmemişti. Ancak gerçekten diğerlerinden farklı bir havası vardı. Hiç de bir prens gibi değildi.
Burası her yerden uzakta ve izoleydi. Panteradamların en önemli özelliği köylerinin bulunamamasıydı. Hiçbir kötü amaçla yaklaşan yaratık bu köye ulaşamıyordu. İnsanlar farkında olmadan yanlarından geçip gidiyordu. Bu Kral Samael'in Reaver'a ilk hediyesiydi.
"Gerçekten onunla yüzleşmekten korkuyor musun?" diye sordu merakla. Cehennemin en büyük ve güçlü prensi bir kadından korkuyordu. Düşünce biraz komikti. Tek nedeni duygusal nedenler olması daha da komik olmasına neden oluyordu.
Torin başını iki yana salladı. Altın sarısı kedi gibi gözleri erkeğe baktı. "O vahşi bir hayvan gibi davranabilir ancak Juvia'yı tanıyorum. Ürkek bir kedi yavrusundan başka bir şey değil. Kendisini ve halkını korumak için hırlayıp, kuyruğunu dikip umutsuzca hırlayabilir ancak kardeşi hayatta olmadığı sürece gardiyan olarak zayıf"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEDİ ÖLÜMCÜL GÜNAH 3- YALAN
FantasyYedi ölümcül günahlardan biriyim, İnsanların en çok kullandığı günahım Bilmezler ne kadar ölümcül olduğumu Bilmezler tatlı kelimelerin zehirle dolu olduğunu Sizleri zehirlemeye geldim. Ben günahların derinlerinde yatan zehirim. Ben yalanın ta kendis...