EVET, GERİ DÖNDÜM TEKRARDAN SİZLERLE BİRLİKTEYİM. BU AYRILIK İÇİN KUSURA BAKMAYIN ANCAK YAPMAK ZORUNDAYDIM AKSİ HALDE ÇOK YORULMUŞTUM. ŞİMDİ YARIM KALANLARIMIZI HALLEDELİM. İYİ OKUMALAR. YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNE GÖRE GELİYOR. OTUZ YORUMUN ALTINA BÖLÜM GELMEYECEK. BOL KEYİFLER.
Cehenneme açılan geçitten geçerken yanındaki kadının elini tuttu. Parmaklarını onun parmaklarına kenetledi. Juvia, ilk defa cehennemi görecekti. Dahası şimdi düşününce babasıyla tanışacaktı. Samael'in Punk Hazard'ı yok edenlerden biri olduğunu düşününce o kadar da iyi bir durum olmadığı aklına geldi. Ne yazık ki yapabileceği bir şey yoktu. Juvia'yı panter obasında tek başına bırakırsa Reaver'ın aklını çelme ihtimali vardı. Ne yapacakları hiç belli olmayacak iki deliyi yan yana bırakmak hiç iyi bir fikir değildi.
Mikaela, cehennemin her daim alacakaranlık bir gökyüzüne sahip olduğunu söylemişti. Gerçekten de öyleydi. Dev kule hiç de Araf'dakine benzemiyordu. Oldukça eski ve kocamandı. Juvia, şu anki durumdan pek de memnun değildi. Cehennem, Punk Hazard'ı yakıp yıkanlardan biriydi. Burada olmakla ilgili ne düşünmesi gerektiğinden emin değildi.
Aslında hiç de cehenneme benzemiyordu burası. Kral Samael'in Punk Hazard üzerindeki etkisini düşününce daha alevli şeyler bekliyordu. Ancak tuhaf bir şekilde kaleyi çevreleyen devasa bir bahçe vardı.
Yeşillikler ve çeşit çeşit çiçeklerle doluydu. Taştan yapılma bir patika uzanıyordu. Bahçenin içinden minik bir akarsu geçiyordu ve içinde balıklar oynaşıyordu.
Çok güzeldi. Gerçekten muhteşem bir güzelliği vardı bu bahçenin. Kalenin girişindeki askerler onları gördüğü anda hürmetle başlarını eğdiler. Torin, hiçbir şey için durmadı. Kalenin koridorlarından yukarı doğru çıkarken arkasından Juvia'yı sürüklüyordu.
Taht odası olduğunu tahmin ettiği geniş kapıların önünde durdu. Torin başını çevirip ona baktı. Genç kadının yüzünü elleri arasına aldı. "Juvia, bunun senin için zor olduğunu tahmin edebiliyorum. Ancak elinden geldiğince sakin olmanı istiyorum senden. Onlar bize her şekilde yardım edecekler"
Sakin olması için özellikle hiçbir sebep göremiyordu. Özellikle de Samael denen adamın adasının bir kısmını cehennemin olması gereken haline çevirdiğini düşününce...
Derin bir nefes alıp sırtını dikleştirdi ancak hiçbir şey söylemedi. Torin bir süre ona baktı ancak Juvia'nın bu konuda pes etmeyeceği belli oluyordu. Torin bir an için gözlerini kapadı. "Hakkın tabi" dedi pes edercesine.
Kapıya döndü ve dev kapılar artlarına kadar açıldı. Torin tekrar onun elini tuttu ve içeri girdi.
Beklenmedik bir yer daha düşündü Juvia. Çift kişilik bir taht hemen odanın bir başında duruyordu. Çevresinde ise renk renk ve boy boy miderler serilmişti. Odanın bir kenarında üzeri örtülü bir şey vardı. Boyutları büyük olmasına rağmen ne olduğunu anlayamıyordu.
Son derece güzel bir odaydı. Tavandan asılı olan avizede mumlar yanıyordu. Büyük pencerelerin hepsi açıktı ve güneş batmadan önceki o kızıl ışıkla aydınlanıyordu. Açıkçası son derece renkli bir görüntüsü vardı. Hiç de bir taht odası ağırlığına sahip değildi.
Tahtta oturan kadın daha önce Juvia'ın hiç görmediği bir güzelliğe sahipti. Tahtın tam ortasında oturuyordu. Bacak bacak üzerine atmıştı. Üzerindeki uzun beyaz elbise son derece zarifti. Uzun gümüş rengi saçları beline kadar iniyordu. Başında altın yapraklardan bir taç süslüyordu bu saçları. Ellerini kucağında birleştirmişti ve meraklı turuncu renkli gözlerle onlara bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YEDİ ÖLÜMCÜL GÜNAH 3- YALAN
FantasíaYedi ölümcül günahlardan biriyim, İnsanların en çok kullandığı günahım Bilmezler ne kadar ölümcül olduğumu Bilmezler tatlı kelimelerin zehirle dolu olduğunu Sizleri zehirlemeye geldim. Ben günahların derinlerinde yatan zehirim. Ben yalanın ta kendis...