Bölümü yukarıdaki şarkıyla okumanızı şiddetle öneriyorum, özellikle son kısımları.
Dakikalar saatler gibi gelirken, günler aslında üflenmiş bir karahindibanın tohumları gibi uçup gidiyordu. Her gün yoğun, her gün yetersizdi. Yüreğinin acısını ve endişelerini çalışarak kapatmaya, elinden gelen her ilerlemeyi sağlamaya çalışan Melodi için zaman hem çok yavaş, hem de çok hızlıydı. Tek bir dakikayı bile kaybetmemekte kararlıydı. Günün ilk ışıklarında kalkıp kendi başına çalışmalar yapıyor, Yusuf Hoca'nın bütün gün öğretmeye çalıştığı şeyleri düzene sokmaya çalışıyordu. Vücudu hareket etse de o aslında aklının içinde, düşüncelerinde yapmaya çalışıyordu her şeyi.
Kendini bulmak. İnsanın kendini tamamen anlaması çok zordu. Acılarını, zayıflıklarını kabullenebilirdi belki ama ya kötü yanlarını? Karanlığın içinde saklanıp ona fısıldayan, aklına kötü düşünceler sokan yanını nasıl kabullenebilirdi? Güçleniyordu, fiziksel bir güçten ziyade kim olduğuyla alakalıydı bu. O güçlendikçe karanlığın içinde saklanan acımasız yanı da onunla beraber güçleniyordu. Onu kabullenmediği her saniye içindeki şeytan daha da büyüyor, saklanmaktan vazgeçiyordu.
Kendini bulmaya çalıştığı her saniye, içinde saklı kalmış güçlerini açığa çıkarmaya çalıştığı her saniye bir şeylerin değiştiğini hissediyordu. Hayatında hiçbir zaman bütün güçlerini bu denli ortaya çıkarmak istemediğini fark etmişti. O normal bir hayat yaşamış, bir anda deliliğin içine sürüklenmiş biriydi. O kırılgandı... Ve acımasız.
Bahçede yaptığı koşunun ardından nefes nefese kalmışken yere çömeldi. Sabahın erken saatleriydi, herkes uyuyordu. Onun uyumak için vakti yoktu. Ayağa kalkıp koşmaya devam etti. Vücudunun yandığını hissedene kadar koştu. Hareket etmeye hali kalmadığında kendini çimenlerin üstüne attı. Çiğ düşmüş, hafifçe ıslanmış çimenler yanağını okşarken gökyüzüne baktı. Göğsü hızlı hızlı inip kalkarken ellerini havaya, gökyüzüne uzattı. Çok yakın, bir o kadar da uzaktı, amaçladığı şeyler gibi.
Tekrar ayağa kalktı ve gözlerini kapattı. Temiz ve serin havayı içine çekti. Hafifçe aralık ağzından nefesinin buharı çıkarken ellerini tekrar havaya uzattı. Beynindeki bütün düşünceleri boşaltırken tek bir düşünceyi orada bıraktı, düşmanını. Yüzü oldukça sakin, kaşları düzdü. Onu gören biri oldukça huzurlu olduğunu söylerdi, oysa içindeki fırtınalara odaklanıyordu. Onları topluyor ve hapsediyordu. Derin bir nefes aldı ve aldığı o nefesi de diğerlerinin yanına hapsetmek ister gibi avuç içlerini birbirine yaklaştırdı.
Bir anda gözlerini açtığında, sağ elini havaya savurmuş ve onun bu hareketiyle ağaçların yaprakları, dallarından kopartacak bir fırtınaya kapılmış gibi sallanmıştı. Bu sefer gözlerini kapatmadı. Onun yerine dikkatli bir şekilde baktı ve etrafındaki havaya odaklandı. Onu hissedebildiğini, vücudunda oluşturduğu ağırlığı fark edebildiğini düşündü. Parmak uçları titreyip, avuç içlerini birbirinden uzaklaştırırken havayı oraya hapsetti. Onu döndürdüğünü, bir top haline getirdiğini düşündü. Önce bir şey olmadı, sonra iki avucunun arasında havanın belli belirsiz döndüğünü hissetti. Oradaydı, onunla istediği her şeyi yapabilirdi. Farkında olmadan yüzün yerleşen gülümsemeyle parmaklarını kıpırdattı.
Sınırları hayal gücüydü.
Serin ve durgun bir günün başlangıcında avucunun içinde hareket eden hava ona kendini güçlü hissettirdi. Onu fırlatmayı deneyecekti, birkaç gündür yaptığı gibi. Her seferinde bir öncekine göre daha rahat, daha kolay yapıyordu bunu. Bu denli hızlı bir gelişme göstermesi Yusuf Hocayı da, Çınar Hocayı da şaşırtıyor, kendisini mutlu ediyordu. Bütün bunları yapmaya zorunlu hissetmese acaba güçlerine bu kadar kolay ulaşabilecek miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Efendisi | GÖLGE
Fantasy-Tamamlandı. Bu kitap Gölge serisinin ikinci kitabıdır. Melodi'nin hayatında her şey yolunda gitmeye başlamışken öldürülen bir kızın cansız bedeni üzerinde kendisine bırakılmış bir not bulunur. Kendini feda etmezse herkes birer birer ölecektir. ...