Bir haftada sizi ne kadar özledim bir bilseniz! İyi okumalar canımın içleri, şarkıyı açmayı unutmayın!
"Miray..." Ağzımdan çıkmayı başaran sözcük buydu. Dudaklarımın arasından dökülen kelimenin abla olması gerekmez miydi? Onu gördüğümde içimdeki hislerin acıma ve nefretten çok daha farklı olması gerekmez miydi?
Kapının ağzında, hapsedildiğim ve benimle dalga geçmeye başladıkları ilk andan itibaren bir daha yüzünü göremediğim ablam duruyordu. Ne yapmıştı bu süre boyunca? Ben ona gidemezdim, ben onunla yüzleşemezdim. Hapsedilen bendim. Bunca zaman neden bana zarar vermek için bile olsa gelmemişti yanıma? Varlığım belli ki önemsizdi onun için.
Siyah, uzun saçlarına takıldı gözüm. Ne kadar da güzel biriydi. Küçükken birbirimizin saçını örmemiz gerekmez miydi? Onun tuzağında takılı kalmaktansa saklambaç oynamalıydık. Babama eziyet ettirmektense birbirimizi ona şikayet etmeliydik. En büyük sıkıntımız kıyafetlerimizi paylaşamamak olmalıydı.
Ona ne demem gerektiğini bilmiyordum. Hoşgeldin mi, neden buradasın mı? Ağzımı açmak istesem de kelimeler boğazıma dizilmiş, düğüm olmuştu.
"Ne istiyorsun?"
Bu cevabını merak ettiğim bir soru olsa da, soran kişi ben değildim. Soğukkanlı tavırlarım sıcak suyun ortasına koyulan bir buz parçası gibi kaybolup giderken ellerimin titremeye başladığını hissettim. Korku değildi buna sebep olan. Karşımdaki kişiye koşarak sarılmam gerekirken yüzüme sabitlenen bakışlarındaki soğukluktu.
İki kardeş olarak nasıl bu kadar yabancı olabilmiştik birbirimize, birbirimizin hayatlarına?
Bizi bu hale getiren her sebepten nefret ederken, o içeri girdiğinden beri nefesimi tuttuğumu fark ettim.
"Seninle konuşacağım." Soruyu soran kişiye, yanımdaki adama bakışları uzak kalırken gözlerimin içine beni delip geçecek kadar kararlı bir ifadeyle bakıyordu. Sesi soğuk, mesafeliydi.
Başımı belli belirsiz sallarken benim de istediğimin bu olduğunu biliyordum. "Konuşalım."
Benim sesim de en az onunki kadar mesafeli çıkarken bakışlarını çeviren ilk ben oldum. Yanımdaki adama baktım, benden bir adım ileride, sanki karşılaşacağım herhangi bir tehlikeyi engellemek ister gibi vücudunu siper etmişti.
"Onunla yalnız konuşacağım." dediğimde dönüp bana baktı. Yüzündeki sert ifade bana bakarken biraz yumuşadığında başını iki yana salladı.
"Hayır, ben buradayken konuş."
"Çıkar mısın dışarı?" Sesimi yükseltmeden kurduğum cümle aslında bir soru değildi. Sinirlerim farkına varmadan yay gibi olurken kaşlarımı istemsizce çattım karşımdaki adama.
Zor bir karar veriyormuş gibi kaşları çatılmıştı. Nefesini dışarı verdiğinde Kapının dışındayım."
Sinirli bir ifadeyle kapıya doğru yürürken Miray adamın ona yaklaştığı her saniye yavaş çekimde gözlerini benden uzaklaştırıp adama baktı. Endişeli miydi?
Adamın Miray'ın dibine girdiği sırada Miray da bir adım geri çekilmiş, bir şey söylemeden ona bakmıştı.
"Ona bir şey yapmayı aklından bile geçirme." Bu cümle belli belirsiz kulağıma ulaştığında dudaklarım hafifçe aralandı. Miray'ın bu adamdan çekinmesi beni fazlasıyla şaşırtmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Efendisi | GÖLGE
Fantasy-Tamamlandı. Bu kitap Gölge serisinin ikinci kitabıdır. Melodi'nin hayatında her şey yolunda gitmeye başlamışken öldürülen bir kızın cansız bedeni üzerinde kendisine bırakılmış bir not bulunur. Kendini feda etmezse herkes birer birer ölecektir. ...