Uykumun en güzel yerinde, yatağımın sıcaklığı vücudum için görünmez bir yorgan gibi üzerimi örterken kulağıma ilişen sesle gözlerimi araladım. Daha uyuyalı en fazla bir iki saat olmuştu, kapımın çalınmasıyla düşüncelerim netleşirken hızlıca toparlandım. Çıplak ayaklarımı yataktan sarkıttığımda ahşap parkelerin tatlı sıcaklığıyla hala uyumak için bir şansım olduğunu düşündüm. Ayağa kalkıp sarsak adımlarla odanın kapısına ilerlediğimde kapıyı aralayıp boşluktan dışarı baktım. "Günaydın, canımın içi."
Toprak'ın yumuşacık, sıcacık sesi aynı yatağımın tatlı sıcaklığı gibi bedenimi sararken gülümsedim. "Günaydın," dedim uyku mahmuru sesimle.
"Aşağıda misafirlerimiz var, gelmeyi düşünmüyor musun artık? Öğlen oldu da." Sözleri üzerine esnediğimde güldü, kapıyı hala aralık tutmaya devam ederken pervaza yaslandı.
"Kim geldi ki," dedim anlamayarak. "Saat kaç?"
"Saat 11 oldu bile," dediğinde gözlerimi büyüttüm. Neredeyse yarım gün uyumuştum, hala da uykum vardı.
"Geliyorum," diye mırıldandığımda kapıyı kapattım. Akşam onun odasında uyumamıştım, o da rahatsız olacağımı düşünerek ısrar etmemişti. Şu anda esneyerek karşısında durduğum dolabın içindeki kıyafetlerimi de bu misafir odasına taşımıştım bile. Ben bütün bunlarla uğraşırken o sadece yatağının ucuna oturmuş, muzip bir ifadeyle beni izlemişti.
Dolaptan bir pantolon alıp geçirdiğimde yatağa oturdum. Yorganın içindeki tatlı sıcaklık beni geri çağırsa da artık aşağı inmem gerekiyordu. Her zaman erken uyanmaya alışık olan ben, bu dağ evinde mışıl mışıl uyuduğuma şaşırdım.
Esnemeye devam ederken odadan çıkıp ortak lavaboya girdim ve yüzümü yıkadım, gözlerim şişmişti. Bu kadar uyursam olacağı buydu. Saçlarımın halini gördüğümde utanmadan edemedim, Toprak'ın karşısına kesinlikle cadı gibi çıkmıştım az önce. O sırıtışı belki de bu yüzdendi... Yanaklarıma su çarparken kızarmasını yine de engelleyemedim.
Aşağı indiğimde mutfaktan gelen konuşma sesleriyle oraya yöneldim. İçeri girdiğimde herkesin dikkati üstüme yönelmişti. Ortadaki adada çok güzel bir kahvaltı hazırdı, bu beni oldukça şaşırtsa da en büyük şaşkınlığıma sebep olan şey aslında orada bulunan insanlardı.
Mert, Semih, Elif ve Murat. Hepsine kötü kötü bakmaya devam eden bir de Toprak. Resmen ortalık Kavak Yelleri'ne dönmüştü, ortamdaki gerilim elle tutulacak cinsten olsa bile hepsi beni görünce gülümsemişti.
Elif beni gördüğünde kollarını boynuma dolayıp bana sarıldığında aynı şekilde ben de kollarımı bedenine sararak karşılık verdim. Sonra gördüğüm manzarayla ister istemez ciddileştim.
Mert'in de, Toprak'ın da, Murat'ın da dudağı patlamıştı.
Mert'in yarası geçmek üzereydi, Toprak ve Murat'ınkiler ise oldukça taze, yeni kabuk bağlamış, kırmızı bir renkteydi. Akşam olan olaydan sonra Toprak'ın nasıl buraya Murat'ı da çağırdığını çözemesem de Elif çekildikten sonra belimde hissettiğim elle başımı yana çevirdim.
Harika, dün hiç ayıp olmamış gibi bir de elalemin gözüne sokacak hareketler yapıyoruz yani Toprak Bey?
Kesinlikle güzelim.
Toprak'ı eli belimi iyice sararken gülümsemeye çalıştım.
"Hadi oturun ama artık," diye şakıyan Elif'le herkes kendine gelmiş, adanın etrafına yerleştirilmiş yüksek sandalyelerde yerini almıştı. Ben masanın bir tarafında Toprak'ın yanında otururken, karşımızda Semih ve Murat yan yana, Elif'le Mert'de karşı karşıya gelecek şekilde dizilmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Efendisi | GÖLGE
Fantasy-Tamamlandı. Bu kitap Gölge serisinin ikinci kitabıdır. Melodi'nin hayatında her şey yolunda gitmeye başlamışken öldürülen bir kızın cansız bedeni üzerinde kendisine bırakılmış bir not bulunur. Kendini feda etmezse herkes birer birer ölecektir. ...