Bölüm 16 - Geçmişin Canavarı

8.8K 1K 315
                                    

Ben geldiiim! Youtube'da video girişi yapar gibi hissediyorum, bölüm yazarken niye bu kadar hevesleniyorum bilmiyorum. Üstelik neredeyse her bölümde kendime engel olamayıp sizi çok sevdiğimi de söylüyorum. sdhfsdkf cidden çok seviyorum -yine söyledim...

Bu bölüm, Melodi'nin ağzından yazılmıştır. Burası benim için taslaklarımı paylaştığım bir platform olduğu için, bir de böyle deneyelim bakalım. Bölüm sonunda yorumlarınızı bekliyorum.

Bölümü üstteki şarkıyla okumanızı tavsiye ediyorum!

Bazen, yaptığınız seçimler sizi nereye sürükler bilemezsiniz. Size açılan hiçbir kapı asla iyi noktalara çıkmaz, belki de başlangıçta olduğunuzdan daha yorgun, daha pişman çıkarsınız. Ben, yıllar önce geldiğim bu okulun mutfağında, yerde suratından kanlar akan Mert'in sadece birkaç adım ilerisinde, aklımın ve kalbimin ayırdığı yolun başında duruyordum.

Hayatımın bir dönemlerinde yaşarken öldüğümü hissederken, yine aynı hislerin girdabında sürüklenmeye başlamıştım. Mert'in sözlerini duyup, bizi sarılırken gördükten sonra Toprak'ın bana tek bir kelime bile sarf etmemiş olması kendimi ölü gibi hissetmeme sebep oluyordu. Canımı nasıl acıtacağını biliyordu ve gözlerimin içine bile bakmamıştı. Arkasından gitmek, yanlış anladığını söylemek istedim.

Bakışlarımı Mert'e çevirdim, ben farkında olmadan tezgaha tutunup çoktan ayağa kalkmış, yere damlalar halinde düşen kanı tişörtünde ve ardında izler bırakırken yanıma gelmişti. "Kötü görünüyorsun." diye mırıldandım.

"Önemi yok. Toprak işte, asla dinlemezdi zaten." Elinin dışıyla burnundan akan kanı silmeye çalıştığında daha çok bulandırdı. Onu öyle görmek içimin acımasına sebep olsa da Elif'i çağırmayı, Toprak'ın yanına gitmeyi çok isterdim.

"Otur," dedim. "Otur da yüzündeki kanı temizleyeyim." Tezgahın üstündeki peçete rulosundan bir parça koparırken Mert başını iki yana salladı.

"Yeterince yanlış anladı zaten, yanına gitmelisin." Başıyla ruloyu işaret ettiğinde avucunu açtı.

"Seni böyle bırakamam." dedim Mert'e bakarken. Aslında, koşarak uzaklaşmak istiyordum ve Mert'in bunu söylemesi beni rahatlatmıştı.

Eli havada, hala peçeteyi vermemi isterken göz kırptı, sadece beni rahatlatmaya çalıştığını hissediyordum. "Peçeteyi bana ver Melodi, daha önce de yumruk yemiştim."

"Emin misin?" Çekingen çıkan sesime karşılık, hala peçeteyi avucunun içine bırakmamıştım. Başını olumlu anlamda salladığında kendimi hem suçlu, hem de rahatlamış hissederek mutfaktan çıktım.

Mert'le ayrılmış olsalar da Elif'e haber verirsem ne olursa olsun Toprak'tan nefret edecekti, zaten Toprak'ın kimseyle çok iyi anlaştığı da söylenemezdi. Son zamanlarda içini açmaya başlamış, diğerlerinin yanında kaşları çatık oturmaktan vazgeçmişti ve bütün bunlar benim yüzümden bozulabilirdi.

Karanlığın Efendisi | GÖLGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin