Bölüm 17 - Yüzleşme

9.2K 991 320
                                    

Yukarıya yine şarkı bıraktım. Sizi seviyorum, iyi okumalar!

Kalbim kulaklarımda atarken, tırnaklarımı avuç içlerime batırarak yanaklarımı şişirdim. Yanı başımda duran Murat, üstüne giydiği takım elbisesiyle her zaman olduğu kadar resmi bir duruşun içinde, ama endişeli çıkan sesiyle daha farklıydı.

"Bunu yapmak istediğine emin misin? Senin için ben de girebilirim içeri."

Hayır, o canavar benim canavarımdı. O geçmiş bana aitti. "Bunu kendim halletmem gerek."

Ellerimi sıkmaya devam ederken kaskatı kesilmiş bedenimi soğuk beton duvara yaslamış, içinde en ufak bir sıcaklık bile barındırmayan koridorda bekliyordum. Murat araya birini sokmaya bile gerek olmadan bana görüşme ayarlamıştı. İnsanların bakanlığıyla bizimkinin iletişimde olup olmadığı zihnimi sadece bir saniyeliğine kurcaladıktan sonra koridorun soğukluğunu tekrar hissettim.

O sırada yaslandığım duvarın karşısında, üstünde bir çift gözün bakmasına yeterli genişlikte camı olan yeşil demir kapı açıldığında doğruldum. Avuçlarıma tırnaklarımı batırmaktan vazgeçip avuç içlerimi elbisemin eteğine sildim.

Evet, elbise giymiştim. Kendi üstümde gördüğümde eğreti olacağını düşündüğüm bu mavi elbise vücuduma tam oturmuş, beni sanki olduğumdan daha mutlu göstermişti. Amacım da buydu, onu kışkırtacaktım. Mutlu olmadığımı bilmesine gerek yoktu. Hiçbir şeyin yolunda olmadığını bilmesine hiç gerek yoktu.

Aralanmış kapıdan vücudunun yarısını dışarı çıkarmış asker önce bana, sonra Murat'a baktı. Sonra bakışları tekrar bana döndü. "Girebilirsiniz."

"Ben burada olacağım." dedi Murat.

Onu orada bırakıp, terleyen avuç içlerimi bir kez daha elbiseme sildikten sonra sessiz bir nefes aldım. Düşünmek yapmaktan her zaman daha kolay olmuştu.

Kapıdan içeri girdikten sonra gördüğüm yüzle arkamı dönüp kaçmak istedim. Cehennemim, geçmişimin acılarına sebep olan kişi orada, elleri kelepçeli şekilde duruyordu. Bir fotoğraf karesi olsaydı eğer bu gördüğüm, içime çekmekte zorlandığım nefes rahat bir soluğa dönüşürdü.

Odada asker dışında sadece ikimiz vardık. Odanın ortasındaki uzun demir masanın bir ucunda o oturuyor, diğer ucunda benim oturmak üzere olduğum sandalye bulunuyordu. Asker odanın köşesine, bizden uzağa geçtiğinde sandalyemi çekip karşısına oturdum. Gözleri ilgiyle beni süzerken ikimiz de sessizlik savaşı vermiş gibi ilk adımı atanın kim olacağını merak ediyorduk.

En sonunda dayanamadım ve konuştum. "Kelepçeler bileklerine çok yakışmış."

Bir şey söylemek yerine önce beni süzdü, sonra askere baktı. "Sende de takılı olmaları gerekirdi, pis işlerimi yapan bir köpek olduğunu unuttun mu yoksa?"

"Bu köpek seni çoktan ısırdı." diye tısladım dişlerimin arasından.

Bakışlarımı sertçe yüzünde gezdirdiğimde onunla konuşmanın sandığımdan daha zor olacağını hissettim. "Buraya tartışmak için gelmedim."

"Beni özlediğin için de geldiğini sanmıyorum." dedi gülerek. Zamanında takım elbisesiyle, altında çalışan bir sürü insanın olduğu devasa bir şirketi yöneten bu adam, insan dünyasına ait olmayan pis işlerle onlara üstünlüğünü sağlayan rezil bir heriften başkası değildi. "Elbise sana çok yakışmış."

"Senin için giydim." dedim gözlerime ulaşmayan gülümsemeyle.

"Ya, yoksa gerçekten beni özlüyor musun?" Kelepçeli elini hareket ettirdiğinde demir masadan yayılan ses odayı doldurdu. Vücudumun tir tir titrememesi için kendimi tutuyordum. Oyun oynuyorduk, bunu sürdürecektim.

Karanlığın Efendisi | GÖLGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin