Yatak odasındaki cam kenarında olan mor Josephine koltuğuna oturmuş, dışarıyı izlerken ağlıyordu. Hastalarının notlarını incelemişti tüm gece ve yine geç yatıp, erken uyanmıştı. Başı çatlıyordu!
'Allah'ım neden bu kadar erken yoruldum evlilikten? Üzerimdeki derin baskıya dayanamıyorum artık. İş, ev, Yiğit, Mert... Hepsini idare ederken, neden kimse bir kerecik olsun beni idare etmiyor? Yani Mert dün gece geç yattığımı biliyor. Çünkü ben yatağa girene kadar uyuyamaz. E madem biliyor niçin erken kalkıp kahvaltıyı hazırlamıyor ki? Ya ben o geç kalmasın diye erken kalkıp hazırlıyorum ama! Hayatında bir kere olsun beni neden düşünmüyor? Bu kadar mı zihniyetsiz, bu kadar mı geri beyinli ya!' diye iç sesiyle konuştu. Sinirle başını kaldırıp, mışıl mışıl uyuyan kocasına baktı. Evlilik bu olamazdı! O romantik adam bu olamazdı! Sanki kocasının ruhunu başka biri ele geçirmişti! 'Acaba bu Merve'nin bedduası falan mı?' diye düşüncelere daldı.
Birazdan saatin alarmı çalacaktı ve kocası kalkıp, banyoya girecek ve duşunu alacaktı. Sonra o kadar ütülü gömlek varken gidip, kirli sepetindeki gömleğini soracaktı. Sonra tartışacaklardı ve Mert balkonda asılı olan gömleklerinden biri seçip, Gül Oya'ya uzatacak "Bari şunu ütüle de giyineyim!" diyecekti. Çünkü bu onların her pazartesi yaşadıkları 'pazartesi sendromunun' başlangıcıydı. Tabii birde Mert her pazartesi gömlek giyerdi, böyle bir takıntısı vardı.
Ama bugün öyle olmayacaktı! Dün akşam fazlasıyla yorulmuştu ve üstelik uykusuz kalıp, baş ağrısına yol açmıştı.
Tekrardan Mert'e baktı ve o sırada saatin alarmı çalmaya başladı.
'İlk önce sağa dönecek, sonra sol gözünü açacak ve tekrardan gözünü kapatacak. Sonra vücudunu benim tarafıma atacak. Ve orada olmadığımı görünce gülümseyecek. Çünkü bu kahvaltısının hazır olacağına işaret! Hatta sucuklu yumurtanın hayalini bile kuracağına yemin edebilirim!' İçindeki benliğiyle konuşup, gözlerini aşağıya indirdi ve başını ovmaya devam etti.
Ve tam da tahmin ettiği gibi oldu. O gülümsemeden sonra Mert gözlerini açtı. İyice gerindi, saatin düğmesine bastı. Yataktan doğruldu ve karısını gördü. Başı önüne doğru eğilmiş ve şakaklarını ovuyordu.
'Yine ağlama krizleri değildir inşallah. Yani cidden bu sefer görmezden geleceğim. Of ya kahvaltı da hazır değildir şimdi... Oysaki sucuklu yumurta fena olmazdı hani...' Düşüncelerini kovup, yatağından kalktı. Karısının yanına geldi ve önünde dikilmeye başladı.
"Günaydın. Hayırdır ne oldu böyle?" dedi Mert, umursamaz bir ses tonuyla...
Gül Oya başını kaldırmadan "Başım ağrıyor." dedi. Sesi hala titriyordu.
Mert onun önünde eğilip, çenesinden tutup kendisine bakmasını sağladı. "Ne oldu, niye ağlıyorsun?"
"Başım ağrıyor Mert. Tüm gece hastalar için aldığım notları inceledim. Uyuyamadım." derken kocasının gözlerine bakıyordu. 'Ne olur sorgulamada git şu kahvaltıyı hazırla, hap içeyim ben de...' diye iç geçirdi, zaten anca iç geçirebiliyordu.
"Gündüzleri ne yapıyorsun ki? Tüm gece çalıştığını anladım ama yine o cılız sesinle kavga çıkartmayasın diye karışmadım."
"Şimdi çıkartmak istiyorsun galiba?" Sesinin tonunu ayarlayamadığı için yüksek çıkmıştı ve başındaki o 'tız' sarsıntısını yeniden yaşamıştı.
"Hayır, hiç kavga edecek havamda değilim."
Gül Oya ona baktı ve bir şey demeden başını tekrardan öne eğdi. Mert çömeldiği yerden kalkıp, karısının yanına oturdu. Elini omzuna atıp, kendine çekti. "Tamam, affedersin. Ama yani böyle ağlayacağına kahvaltıyı hazırlasaydın. En azından sen hap içerdin ve bizde gecikmeli kahvaltı yapmazdık." deyip karısının alnından öptü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK MEŞK VE SAÇMALIKLARI ( #1)
General FictionAşkla başlayan güzel bir ilişki, meşkle son bulan evlilikleri... Saçmalıklarla dolu bu hikâye için hazır mısınız? Evlilik aşkla mı yürür yoksa alışkanlıklarla mı? Onunla sonsuza dek nefessiz kalabileceğimiz o anlardan sonra artık nefes alama...