28. Bölüm

9.6K 576 208
                                    

Arabasını evinin önüne park edip ağır adımlarla indi. Kazadan beri karısıyla çok fazla uzaklaşmışlardı. Bugün tam 3 hafta olmuştu. Gerekmedikçe konuşmuyorlardı. Eğer Yiğit olmasaydı muhtemelen evlerinde ölü sessizliği hakim olacaktı. Arabayı kilitleyip yavaş adımlarla apartmana doğru yürümeye başladı. Eve gitmek istemiyordu. Eve gidip o sessizlikte boğulmak istemiyordu. Karısının sessizliğinin altında boğuluyordu. Ona ulaşmasına, acılarının, korkularının üzerinden birlikte gelmelerine izin vermiyordu. Mert o an ölmek istiyordu. O Allah'ın belası kazanın kendi başına gelmesini istiyordu. İçindeki acıyı bir tek Can'a anlatabilmişti. Can; sabretmesini söylemişti. Ama Mert sabretmek istemiyordu. Karısını öyle kendini haline köşeye çekilmesine dayanamıyordu. Kendi de acı çekiyordu. Karısını kaybedeceğini onu bir daha asla göremeyeceğini düşünmüştü. Ama Allah buna izin vermemişti. Karısını sanki yeniden armağan edilmişti ona... Şimdi o içindeki korkuyu onla atmak isterken, karısına sarılamıyor, konuşamıyor, öpemiyordu. Boğazındaki düğümü atamıyordu. O düğüm boğazında takılıp kaldığı günden beri kalbi sıkışıyordu. Karısına öyle çok ihtiyacı vardı ki...

Asansörle yukarıya çıkarken yarın yapılacak olan kutlamayı nasıl söyleyeceğini bile bilmiyordu. Bu habere sevinememişti bile... Herkese kolaylıkla sevinmiş numarasını çok iyi başarmıştı ama içindeki adam buna inanmamıştı. Yarın en mutlu günlerden biri olacaktı. Kariyerindeki en büyük adımı atmıştı. Ve bunu hayatındaki en önemli kişiyle paylaşmak istiyordu. Ama hayatları birden bire öyle bir hal almıştı ki... Karısına mutlu olalım demeye korkuyordu.

Asansörden inip dairesine doğru yürüdü. Derin bir nefes alıp anahtarı laptop çantasının ön cebinden çıkartıp kilide doğru yönlendirdi. Kapıyı açıp içeriye geçti. Televizyonun sesi geliyordu. Ayakkabısını çıkartıp elindeki laptop çantasını portmantoya koyup salona doğru yürüdü. Bugün birilerini görmemek biraz olsun rahatlatmıştı içini...

Evleri doğal olarak boş durmuyordu. Ömer ve Karya boş buldukları her an geliyorlardı. Can geliyordu arada. Annesi falan geliyordu. Dün akşam buradaydı annesi. Karısının o anlarda daha da sessizleştiğini görmüştü. Belki de yarın ki parti ikisine de iyi gelecekti.

"Selam." Sesi kendine ait değildi. Tüm ışığı sönmüş gibiydi.

Yiğit babasını görünce hızlıca koltuktan uçup babasının yanına koşmuştu. Mert onu kucağına alıp saçlarından öpmüştü. Birlikte koltukların olduğu yöne doğru yürümüşlerdi. Gül Oya'nın yanına oturmuşlardı.

Gül Oya "Hoş geldin." derken ona bakıp hafifçe gülümsemişti.

Mert onun gülümsemesine takılıp içinden 'Buda bir şey.' dedi. "Nasılsın?"

"İyiyim. Hala değnekliyim." derken omuz silkmişti. Sanki bunu kabullenmiş gibiydi.

"Fizik tedavin nasıldı peki?"

Gül Oya kocasının sesindeki kırgınlığı hemen anlamıştı. Fizik tedaviye giderken onun gelmesini istememişti. Kendisini öyle çabalarken ya da çabalayamıyorken - doktoru bugün artık gerçek anlamda çabalaması gerektiğini söylemişti- kocasının görmesini istemiyordu. Tek başına yapmayı ve bunun üstesinden gelmeye öylesine takılmıştı ki... Kocasının ne kadar acı çektiğini göremiyordu.

"İyi işte... Boyun egzersizleri daha çok işe yarıyor."

"Anladım. Peki yürümen ya da kol egzersizlerin?"

"Kolum iyi biliyorsun. Yürümede zorlanıyorum sadece..."

Üç gün sonraki fizik tedaviye gelmek istediğini söylemek istedi Mert ama karısının 'yapabilirimlerini' duymak istemediği için bir şey demedi.

AŞK MEŞK VE SAÇMALIKLARI ( #1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin