23. Bölüm

8.7K 583 34
                                    

İki hafta... Tam tamına iki haftanın sonuna gelmişti. Kayınvalidesi sonunda evine gidiyordu! Gidiyordu ya... Resmen gidiyordu! Tüm hormonlarından havai fişekler patlıyordu! İki hafta boyunca Gül Oya resmen 'hoş geldin kül kedisi' sendromu yaşamamıştı. Tabi bunun en büyük payı şüphesiz Şeker cadısıydı ya da acısı! Akşam yemeklerini beğenmez, kahvaltıya bahane uydurur, evin düzensiz ve kirli olduğunu vurgular.

Gül Oya onunla nasıl iki hafta geçirmişti ki? Sürekli oğlunu karısından kıskanan, hatta torunu, kızını, kocası... Kısacası Gül Oya'yı onun yanında kim övse Şeker panter gibi üstelerine atlama modundaydı! Öyle ki akşamları kocasıyla odaya gitmeye çekiniyordu Gül Oya... Zavallı Gül Oya!

Çiçeğin gelmediği günler yemeği kendisi yapıyordu (ah bu arada Şeker tüm gün yan gelip yatıyordu!). O yemek masası Gül Oya'nın ağzından burnundan geliyordu. Zaten Çiçek yapmış olsa yemekleri yinede bir şey fark etmiyordu ya...

Mesela; bir akşam yemekte bonfile vardı ve Yiğit onu zar zor yiyordu. Gül Oya oğluna yardım ettiği anda acı Şeker "Kendi yemeğini yiyor musun paşam? Baban senin yaşındayken her şeyi kendi yapardı. Ben öyle öğretmiştim." demişti. Aslında demek istediği 'anan anamı ki sana mükemmel bir eğitim versin! Çatal, bıçak kullanmayı bilmiyorsun daha çocuğum' idi. Gül Oya onun sevecen tatlılığındaki cümlesindeki imayı şak diye anlamıştı. Ah, evet o aptal sarışın değildi! O cümleden sonra içinden 'Ah, evet oğlunu nasıl yetiştirdiğini gördük. Elinde olsa poposunu silmek için bile beni çağıracak! Şımarık pislik!' demişti. Acaba bunu o anda Şeker'in yüzüne söyleseydi ne olurdu? Tabi ki de kocası kolundan tutar onu bir güzel sarsar ve ağzına geleni sayardı! Ne de olsa o annesiydi. Peki karısının hiç mi değeri yoktu? Aslında Mert bunu yapmazdı. Ama laf sokacağı kesindi. Yan gözle kocasına bakmıştı. Acaba imayı anlamış mıydı? Bok anlamıştı! Hayvan gibi yemek yemekten etrafında olup biteni mi görüyordu ki?

Başak bir olay ise; Şeker'in arkadaşlarıydı. Altın günü adı altında bol dedikodular, bol yemekler ve tabi ki de bekar kızlara koca, bekar erkeklere de kız aranma girişimleri. O gün Gül Oya işe gitmemişti. Bir seminere katılacaktı sabahtan. Öğleden sonraki hastası da gelmemişti ve hayali 'evde oturup uzun zamandır aksattığı kitabını okumaktı' ve tabi ki de evren ona en güzel yerinden gülmüştü. Öğlen eve döndüğünde Çiçek'in salon ve mutfak arasında mekik dokuyordu. Gül Oya ayakkabılarını çıkartıp dolaba koyarken oradaki ayakkabıları ve anında gelen seslerle evde misafirlerin olduğunu anlamıştı. Pofuduklu mor terliklerini ayakucuna atmış ve giyinmişti. Yavaşça salona doğru ilerlemişti. Herkesle selamlaştıktan sonra bir sandalye çekip oturmuştu. Şeker Hanım her zamanki rolüne girip Gül Oya'ya "Tatlım bundan da yesene... -Kızım bir bardak su getirir misin ? -Oğlum ne iyi etti seninle evlenerek!" gibi çok abartılı şeyler söylemişti. Tabi o gün Mert'in de eve erken geleceği tutmuştu ve Şeker Hanımın bu konuşmalarına şahit olmuştu. Misafirlerin yanından ayrılıp karısını yanına çağırmıştı.

"Gülo anneme hipnoz falan mı yaptın?"

"Ne alaka be? Ne diye annene hipnoz yapacakmışım ki? Misafirlerinin yanında sevecen kaynana rolünü oynuyor hepsi bu."

"O ne demek öyle? Rolünü oynuyor falan..."

"Eeee öyle...."

"Offf tamam uzatma. Ne zaman gider bunlar? Eve erken geliyorum bir düzine kadın evimi basmış gibi. Anneme söyle yollasın hemen."

"Bazen şakanla normal konuşman karışıyor. Hem bu kadar memnun değilsen git annene sen söyle... Çünkü ben şuan içerideki annenden gayet memnunum. Oğlum iyi ki de seninle evlendi dedi bana!" derken bir eli kalbinin üzerinde, son söylediği cümleyi kayınvalidesinin ses tonuyla yapmaya çalışmıştı.

"Bu kadar mutlu olma bence. Misafirleri gittikten sonra bula bula böyle bir sarışın mı buldun deyip beni sıkıştıracak."

Gül Oya şok olmuş bir vaziyette kocasına bakmıştı. Mert'te onu öylece bırakıp üzerindeki gömleğini çıkartıp bir kenara fırlatmıştı. Hızlıca pantolonunu da çıkartmış ve fırlatmıştı. Gül Oya ona yavaş adımlarla yaklaşmıştı. Tam arkasında durmuş ve ellerini kocasının omzuna bırakıp okşamalı bir masaj türüne girişmişti. Kocasını kendisine çevirip ellerini göğsüne koymuştu. Yavaşça okşayıp "Demek bu sarışınla evlendiğine pişmansın?" demişti.

Mert kollarıyla onu sarıp kendine yapıştırmıştı. "Öyle olmadığını ispatlasana kocana..."

Gül Oya bir eliyle kocasının göğsünde daireler çiziyor ve diğer elini de çok aşağılara indirip birkaç seksi girişimlerde buluyordu. Mert karısının girişiminden memnun olmuş bir vaziyette kendini anında ona bırakmıştı. Yavaş yavaş heyecanlanmaya başlamıştı bile! Gül Oya parmak uçlarında yükselip kalın dudaklarını diliyle hafifçe yalamış ve alt dudağını da dişlemişti. Bu hareketle kocasına her istediğini yaptırabiliyordu! Dudaklarını kocasının dudaklarına değdirip konuşmaya başlamıştı.

"Yeterince ispatlamış oldun mu?"

Mert karısının elinin altındaki girişimlerle zaten az önce olanları bir kenara atmıştı. Yani o konu orada bitmişti ona göre... Şuan bu konu vardı. Hızlıca karısını yatağa iteleyip üzerine uzanmıştı. Karısının bedenine zevk dolu öpücükler bırakmaya başlamıştı. Karısının giydiği dar eteğini hızlıca yukarıya kaldırmıştı ve bu Gül Oya'nın canına acıtmıştı. Karısını tekrar öpmeye başlarken bir eli de ait olduğu kısımlarda geziyordu ve az önce kendisine yapılanın aynısını şimdi o karısına yapıyordu. Birbirlerini kaybetmiş bir şekilde öpüşmeye devam etmişlerdi. Mert karısının iç çamaşırını çıkartmak için yerinden doğrulurken kapı çalınmıştı.

Şeker Hanım "Misafirlerim gidiyor Gül Oya neredesin? Ay nasıl gelinin var diyecekler. Kapandı kocasıyla odaya bizi yolculamaya bile gelmedi diyecekler." diye söylenmişti. Gül Oya üzerindeki kocasını itip yerinden doğruldu. Üzerini düzeltip kocasına döndü.

"Sanırım ben ne kadar ispatlamaya çalışsam da sen gene olmayana inanacaksın."

Mert kendini yatağa bırakıp heyecanını kontrol altına almaya çalışırken karısının söylediklerini algılamaya çalışıyordu.

"O ne demek şimdi? Var ya çok kötü bir zamanlama oldu."

"Yani demek istediğim. Senin bir annen varsa bir de karın var! Birini yükseltirken, diğerini ezme!"

"Ya kızım saçma sapan konuşma, şimdi kim ezdi seni?"

"O kelimede ezilenin ben olduğumu söylemedim ama bak sen şak diye bana yönlendirdin." derken kocasının yanına gelmiş ve ellerini onun iki yanına koyup üzerine eğilmişti. "Eğer bir daha annenin yanında bana sesini yükseltirsen o zaman hayatında sadece annen olacak." demişti.

Bunu demesinin sebebi de dün akşamki televizyon mevzusuydu. Şeker elindeki kumandayla sürekli kanalları zaplayıp duruyordu ve Gül Oya'da bir anlık "Aaa Merhamet'in tekrarı varmış." demişti.

Şeker ona bakıp "Kitaplardan uygulanan dizileri izlemekte tam sana göre bir hareket. Kitabını oku bence diziyi izleyeceğine, hem kültürün de değişir." demişti.

Gül Oya hızlıca ona bakıp "Ben zaten kitabını okumuştum. Sandığınız kadar kültürsüz de değilim. Üstelik sizin dizi kapasitenize bakılırsa benim izlediğim tek bir diziyle yargılamayın bence, Şeker anne!" demişti.

Şeker Hanım ve Gül Oya arasında hızlıca bir tartışma başlamıştı. Şeker ısrarla Gül Oya'nın kültürsüz olduğunu diretiyordu ve Gül Oya'da bunu kesinlikle kabul etmiyordu.

En sonunda Şeker "Kültürsüz olduğun annen yaşındaki bir kadına uzattığın dilinle belli" demişti.

Gül Oya hiçbir şey demeden öylece kalmıştı. O sırada Mert dayanmayıp "Sıçım Merhametinize de kültürsüzlüğünüze de!" derken direkt karısına bakmıştı. Sesini çok fazla yükseltmişti. Belki de babası içeride dinlediği için ani bir öfkeyle bağırmıştı.

Şeker Hanım hiç umursamadan kanalları zaplamaya devam etmişti. Gözlerini karısından çekip "Anne sende bir konuyu uzatmaktan vazgeç. Israrla aynı şeyleri diretme. Kimin kültürlü olup olmadığı kimseyi ilgilendirmez." derken sesi normal tonda çıkmıştı ve hızlıca salonu terk etmişti.

O gece yatakta Gül Oya sessizce ağlarken Mert sessizce yerinden kıpırdandı. Karısını kollarının arasına alıp "Annemin huyunu biliyorsun, o anda ona cevap vermemen en mantıklısı... " demişti.

"Bunun için mi beni kollarının arasına aldın yani? Annen için mi?"

"Hayır tabi ki de Allah aşkına ne alaka!"

"Suçsuz yere bana bağırdın fakat dönüp annenle normal bir ses tonuyla uyardın. Evet o annen ama ben de senin karınım."

Ve şimdi Mert dün akşam ki olayı gözünden geçirdi. Konun kapanmadığını biliyordu elbette ama az önce karısını sevmeye başladığı anda kendisini affettiği biliyordu. Ama hala kırgın olduğunu şimdi anlıyordu. Yerinden doğrulup karısını öptü. Kısa kısa öpüşlerinin arasında "Tamam şarkılı kadınım." dedi.

Gül Oya kocasının üzerinden kalkıp "Güzel, annenler gidene kadar ancak yatakta bana sarılabilirsin daha fazlası yok. Aklından sil at ve unut!" dedi ve kocasının diyeceklerini duymamak için hızlı adımlarla odadan çıktı.

***

Pazar günleri her evde mutluluk kaynağı olmuştur. Tabi bu mutluluk çok kısa sürmüştür her defasında... Çünkü ertesi gün o lanet Pazartesi geliyordu ve hayır Pazar akşamını kimse pek sevmezdi.

Gül Oya ilk defa Pazar akşamını seveceğini düşündü. Şekersiz bir Pazar akşamını kim sevmezdi ki? Ah, evet kocası sevmezdi. Zaten şu anda konu kocası değildi, Şeker'di. Akşam evlerine dönüyorlardı nihayet. Bu kadar erken dönmelerinin birkaç sebebi vardı elbette ki...

Mesela; kocası artık annesinin TV saçmalıklarına dayanamamıştı. Kemal Bey evini ve yatağını özlemişti. Nazlı'da gece dışarıya çıkamadığı için eve gitmenin çok daha mantıklı bir çözüm olacağını düşünmüştü. Çünkü Mert, Nazlı'yı o kadar çok boğuyordu ki... Gül Oya işte o gün, bir kız çocukları olsa durumun ne olacağını düşündü. Kızı evden kaçabilir ya da... Ya dasını pek düşünmek istemiyordu.

Şeker Hanım ise nemrut yüzlü gelininin (ki bu kesinlikle Gül Oya'nın kanıtlanmış fikriydi) görmekten bıkmıştı. Bu arada eve dönmelerinin sebebi arasında kimse Gül Oya'yı düşünmemişti de elbette ki... Çünkü o külkedisi rolündeyken onu kim düşünebilirdi ki? Bir Prens? 15 beklide 16. yüzyılda olsalardı belki onu bir Prens'in düşünme olasılığı çok daha yüksekti. Fakat şu anda onu düşünen üç erkek vardı. Bunlar; babası, Ömer ve oğluydu! Biri kocası nerede mi dedi? Onun düşünme sırasında Gül Oya'ya henüz sıra gelmemişti!

Yatakta hafifçe gerindi. Kocasıyla arası iki gündür çilek ve çikolata kadar mükemmeldi. Gül Oya bunun altındaki sebebi düşünmek dursun bir yana bir sebep olduğunu bile aklına getirmemişti. En azından fazla düşünmüyordu. Ya da o zamanlar psikolog kimliğini unutmak kendini çok daha iyi hissettiriyordu. Çünkü biliyordu bunun altındaki sebebi ararsa siniri fazla gerilecekti ve bunu istemiyordu.

Bu kavgasız Mert'i ne çok özlediğini düşündü. Kavgasız ve aşık Mert'i... Özlemişti de bu yanındaki eşeği... Baya özlemişti. Neredeyse üç hafta olacaktı. Mert için üç hafta bir rekordu. Resmen rekorunu kırdı! Gerçi zamandı dört senelik bir rekoru vardı ama... Hafifçe yan dönüp kocasının çıplak göğsünde kendini hissettirecek daireler çizmeye başladı.

Mert uykusunda gülümseyip yerinde hafifçe kıpırdanarak ve rüyasının en tatlı yerlerine dalmaya devam etti. Rüyasında Miranda'nın çılgınlıklarına gülümsüyor ve onu izlemeye devam ediyordu. Göğsündeki hissettiği sıcak dokuyla Miranda uzaklaşmaya ve o sıcak doku kendini çok daha fazla hissettirmeye başlamıştı. Tek gözünü açtı ve öylece kaldı. Neydi o sıcak doku öyle?

"Günaydııııııınnnnn..." dedi Gül Oya bebeksi bir ses tonuyla...

Fakat o ses tonu Mert'in boş bir anına geldiği için yerinden sıçramasına ve yataktan uçarak kalkmasına neden olmuştu. Bunun en önemli sebebi karısının sesini bir anda Nazlı'nın ses tonuyla örtüşmesiydi. Derin bir nefes alıp karısına baktı. 'Bir yalan bul Mert!' diye içinden geçirdi. Fakat ne yalan bulabileceğini bilmiyordu.

Gül Oya ona öylece bakmaya devam ediyordu. Neden korkmuştu ki böyle?

"Hayatım iyi misin? Ne oldu öyle? Oysaki sesime bebeksi bir ton katmıştım. Yani yeni bir şey denemek için."

Karısının sözleri beyninde dönmeye başladı yavaştan. Bebeksi ton! Tabi o bebeksi ses Nazlı'nın her zaman kullandığı tondu. Daha doğrusu Nazlı o sesi bir tek Mert'le konuşurken kullanırdı. Sesi böyle nazlı ve bebeksi arasında bir yerlerde ve o kısa dar eteği ve üzerine giydi derin göğüs dekolteli bluzuyla Mert'e dosya uzatıyordu. Bir saniye saçları falanda uçuşuyor gibiydi?

Mert kafasını sallayıp o görüntüden uzaklaşmaya ve karısına odaklanmaya başladı. Karısının üzerindeki narçiçeği ve derin göğüs -biraz daha eğilse göğüsleri görebilirdi- dekoltesiyle çok daha iyi görünüyordu. Yavaşça yatağa döndü ve aklına gelen saçma bir şeyi söyleyiverdi.

"Rüyamda tanımadığım bir kadınla olmaya gidiyordum. Sonra sen o hiç duymadığım ses tonuyla 'günaydın' deyince korktum." dedi ve karısına baktı. Karısı tek kaşını kaldırmış ona dik dik bakıyordu. Yüzünde bir gram inanma durumu yoktu. "Vallahi korktum kızım. Yani iğrenç bir rüyam ancak böyle güzelleşebilirdi." deyip karısını şakağından öptü.

"Rüyanda Miranda Kerr'i gördün değil mi?" dedi Gül Oya...

Bunu şak diye bilmesinin sebebi ise dün akşam kayınvalidesinin bulduğu bir kanalda magazin haberlerinde kadının 'aldatılan seksi kadınlar' adılı sunumuydu. İçlerinde Miranda Kerr'in yer aldığı bir haberdi. Koocası "Miranda bile aldatılıyor. Ben olsam aldatmak bir yana onu evden çıkartmam." demişti. O an da Gül Oya bıçağın ucuyla kocasına elma uzatıyordu. Karısıyla göz göze geldiği anda "Hani olsaydım. Ama olmadım. Ben sarışın kadın severim hem. Yani karımdan memnunum ben." diye bir düzine şeyler sıralamıştı. Tabi Kayınvalidesi bu aşk dolu sahnenin sonlanması için anında "O zaman neden evden çıkmasına razı oluyorsun." demişti. Gül Oya meraklı gözlerle kocasına bakmıştı. "Çünkü karım çalışan ve işinin en iyisini yapan bir psikolog. Yani onun psikolog tarafını paylaşmam lazım şekerim." demişti Mert. Şeker Hanım memnunsuz bir şekilde televizyon izlemeye devam etmişti. Mert en son yaşanan o kavgalı olaydan sonra annesinin yanında kelimeleri daha iyi seçiyordu ve karısını kendince sahiplenmeye çalışıyordu. Gül Oya o anda 'Demek ki azıcık tehditten hiçbir şey olmuyormuş.' diye iç geçirip gülümsemişti.

Mert ona gülümseyip "Ya var ya yeminle çok zekisin sen. Kızım sana hayranım ben ya... Gelsene sen böyle... Bugün ne tatlısın böyle ya... Bu narçiçeği rengi seni ne kadar fazla arzulamama sebep oluyor biliyorsun değil mi?" dedi. Karısını kendine iyice çekip boynunu öpmeye başlamıştı.

Gül Oya geri çekilip kocasının sert göğsüne kendince bir yumruk atmıştı. "İnkâr bile etmiyorsun!"

"Ya bir şey diyeceğim. Böyle yumruk atmayı nereden öğrendin sen. Ben sana bir ara yumruk dersi vermeliyim. Kendini korursun hem." derken karısını yatağa yatırmaya çalışıyordu. Karısının direnmesi sonucu "Direnme boşuna tam iki hafta üç gün oldu!" dedi.

Kocasının öpücüklerine ne zaman direnmişti ki? Tabi ki de hiçbir zaman!

***

Hafif sessiz tonda şarkı mırıldanıp aynı zamanda da balkon ve mutfak arasında mekik dokuyordu. Üzerindeki baharlık elbise rüzgârda uçtuğunu hissedince şarkısını daha bir coşkulu mırıldanmıştı. Salona geçeceği sırada kocasıyla karşılaştı.

Mert karısının boynuna bir öpücük bıraktığı sırada arkasında bir öksürük sesi duyuldu. Birbirlerinden ayrıldılar. Mert arkasını döndü ve annesini görünce gülümsedi. Karısını geri bırakıp annesine kollarını açtı ve sıkıca sarılıp yanağına sulu bir öpücük bıraktı. Ve Gül Oya onlara bakıp 'ayyy ni şikirlir' gülümsemesini attı. Şekerler miydi? Uzun bir tartışma konusu olurdu!

Öğlen vakti hep birlikte dışarıya çıkmışlardı. Nazlı'nın kaçma çabaları yüzünden Mert yine delirmiş ve kardeşini ön koltuğuna oturtup kemerini bağlamıştı. Onların bu hallerine gülünmüş ve arabaya binilmişti. Tabi kimse Mert'in durduk yere böyle bir şey yapmasını sorgulamamıştı. Çünkü Mert'in normal karşılanabilecek olaylarının arasındaydı. Fakat Mert'in asil amacı; karısı ve annesinin ön koltuk kavgalarına mani olmaktı. Aslında babası duruma el atabilirdi fakat kalbi torunuyla öyle doluydu ki etrafında olanları pek umursamıyordu. Sahil kenarında hoş ve sıcak bir kafeye gelmişlerdi.

Her şey sakin boyutunda ilerliyordu. Hatta dışarıdan bakıldığında kocaman mutlu bir aile tablosu olarak gösterilebilinirdi. Nazlı ve Gül Oya yan yana oturdukları için sürekli konuşup fotoğraf çekiliyorlardı. Gül Oya'nın diğer yanında da Mert oturuyordu. Karşılarında da Şeker Hanım ve Kemal Bey ortalarında da Yiğit oturuyordu. Yiğit onlara yine Anya ile yaşadığı bir olayı anlatıyordu. Tabi konu yine Anya'nın güzelliğine gelmişti.

"Ya babaanne böyle sapsarı ranpuzel gibi saçları var."

"Her sarışın güzel olacak diye bir kanun yok ki paşam." dedi Şeker Hanım gelinine bakıp.

"Nasıl yok. Ama babam senin gibi demedi. Sarışınsa tamamdır dedi."

"Babanın zevki hep çürük elma gibidir paşam."

Gül Oya Nazlı'nın gösterdiği fotoğrafa baktığı sırada duyduğu sözlerle öylece kaldı.'Bir saniye çürük elma ben mi oluyorum?' diye iç sesiyle konuştu ve aynı anda kocasının bacağına tekme attı.

Oysaki Mert duymazdan gelmişti. Keşke karısı da bunu yapsaydı. Yani annesi çürük elma deyince çürük elma olunmuyordu değil mi? Ya da 'oğlum da zevksizdir' deyince zevksiz olmuyordu. Zaten zevksiz olsaydı Merve'yle evlenirdi. Fakat o güle su vermek ve onu büyütmek istemişti.

Annesine bakıp "Vallahi anne zevksiz olsaydım sana faredişli Merve'yi gelin diye getirirdim. Fakat bak sana Sindyli, ranpuzelli, Rus görünümlü bir gelin getirirdim." dedi.

Şeker Hanım oğluna tek kaşıyla bakıp torunuyla ilgilenmeye döndü. Mert onun bu haline gülümseyip karısına döndü. Karısı çoktan Nazirella ile sohbete dönmüştü. Karısına yakın olan eliyle karısının elbisenin eteğini yavaşça kaldırıp bacağını okşamaya başlamıştı. Gül Oya'nın gözleri kocaman olmuş öylece Nazlı'ya bakıyordu. Bir eliyle kocasının elini üzerine gelip tüm gücüyle çimdiklemişti. Tabi bunu yaparken hala Nazlı'yla konuşuyordu ve kahkaha atıyordu.

Kemal Bey torununu alıp sahile gitmişti. Ve diğerleri kafede oturmaktan sıkılmıştı ve onlarda sahil kenarına gitmeye karar vermişlerdi.

Biraz sonra sahile gelmişlerdi ve hafifçe yürüyorlardı. Önde Nazlı ve Şeker Hanım konuşuyorlardı ve arkada da Gül Oya ve Mert birbirlerine laf sokup duruyorlardı. Mert İnstagram'da dolanırken karısına laf yetiştirip duruyordu. Daha sonra İnstagram'ın kamerasını açtı ve ön kamara moduna getirdi. Karısını hızlıca kendine çekip birkaç fotoğraf çekildi. Nazlı arkasını dönüp onları öyle görünce gülümsedi.

Şeker Hanımda hafifçe gülümseyip "Hadi hepimizi birlikte çek oğluşum" dedi.

Mert onların istediğini kabul etti. Şeker Hanım ve Nazlı yanlarına geldi. Mert ön kameradan fotoğraflarını çekerken hepsi gülümsüyordu fakat tek bir kişi gülümserken düşünüyordu.

Gül Oya az önce kocasının kolları arasındayken en arkaya nasıl geldiğini anlamaya çalışıyordu fakat kavga etmeyecekti!

Az ileriden kendilerine koşan Yiğit'i gördüler ve Kemal Bey'in elinde de... Kaç tane poşet vardı öyle?

Yiğit elindeki pamuk şekeriyle kendini annesinin üzerine attı. Daha doğru yerinden zıplayıp üzerine atladı. Gül Oya, Yiğit'i kucağına alırken dengesini kaybettiği anda Mert hızlıca onu kavramıştı. Sonrada kulağına "Hatırlarsan ben varken düşmeyeceğine dair bir söz vermiştim" dedi.

"Hatırladım. Teşekkürler Sipirmin!"

"Komikti bak bu! Sarışınlarda espri yapabiliyor demek ki..." deyip kolunun birini karısının omzuna atmıştı ve oğlunun elinde pamuk şekerden bir tutam alıp ağzına atmıştı. Gül Oya oğlunu öpüp yere indirdi. Kocasının kendine baktığını görünce de 'ne bakıyorsun' gibisinden kafasını sallamıştı.

"Sevap meselesi araya girme..."

"Sen bana bir kırk yılda baksan günahlarından arınamazsın."

"Sana bakmıyorum zaten arkandaki kırmızı üste açık arabaya bakıyorum."

Gül Oya arkasına döndü ve gözü arabadan çok arabaya binen siyah dar kısa elbiseli ve poposuna kadar uzanan sapsarı altın saçlı kadına takıldı. Yiğit annesinin elini bırakıp halasının yanına doğru koşmaya başladı. Gül Oya onun arkasından bakıp kocasına döndü.

"Tabi tabi arabaya baktığın belli! Arabaya binen o kadına bakıp 'sevap kazanıyorum' diyorsun birde! Pislik herif!"

"Yok kızım vallahi arabaya bakıyordum. Bak şimdi fark ettim. Bugün resmen tüm günahlarımdan arındım."

"Sen en büyük günahı karşına aldın. Bakalım bu günahtan nasıl kurtulacaksın!" deyip yürümeye başladı.

Mert nereye bakması gerektiğini şaşırıp hem karısının peşinden yürüyordu hem de giden arabaya bakıyordu. Araba gözden kaybolunca karısının yanına gelip "Aklıma ne geldi. Demin en büyük günah benim falan dedin ya... Sana şu Serdar Ortaç'ın klibinde oynayan hatunun kıyafetlerinden alalım. Vallahi o zaman o şarkıyı seve seve dinlerim. 'Şeytan diyor ki yanaş şuna' diye bir başlarsın ben devamını seve seve getiririm." dedi.

"Sonunda elimdeki uzun çatalla sana istediğim şeyi yapacaksam olur tabi..."

"Ne yapacaksın ki?"

Gül Oya ne yapacağını belirten bir bakış atıp, gözlerini haince kocasına dikti. Mert o fikirden anında vazgeçti ve karısının yanında ilerlemeye devam ederken fark etmeden ellerini kot pantolonun arka cebine koydu. Karısının deli tarafından korkuyordu. O seviyeye gelmemek için tüm bedeniyle buna mani oluyordu hep.

AŞK MEŞK VE SAÇMALIKLARI ( #1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin