Mart 1998
"Nefret ediyorum bu hocadan! Kesin bana garezi var! Herkes fısır fısır konuşurken, neden tüm sorularını bana soruyor ki?"
Sesi öyle sitemli ve yüksek çıkmıştı ki hala sınıfta olan birkaç kişi bu duruma gülmüştü. Bunların içerisinde yakın arkadaşı da vardı! Gül Oya ona sinirle bakıp aynı zamanda önündeki kitabı sinirle kapatmış ve sırt çantasına atmıştı.
Karya arkadaşına dönüp "Sakin olur musun?" dedi.
"Nasıl sakın olmalıyım söyler misin? Adam resmen kafayı bana takmış. Zaten o beyinsiz çocuktan da nefret ediyorum! Nasıl bildi soruyu gördün mü? Üstelik dersi dinlemiyordu bile!" İsyan etti Gül Oya... Birçok gerçeklik payı da vardı hani. Sınıfın en haylaz tipiydi. Ve hocası manyak gibi ikisini yarıştırıyordu resmen! Yani bir nevi adam erkekleri tutuyordu. Adam resmen 'kadınların bilemediği gerçekler.' adlı skecini Gül Oya üzerinde oynuyordu!
"Of ne takıyorsun ki? Bırak şu kara ve— Eeeee—" diye devamını getiremedi Karya...
"Olumsuz bir devamı yok onun biliyorum. Kara ve zeki. Kara ve yakışıklı. Kara ve esprili. Kara ve kurnaz. Çok var daha aklımda ama devam etmeyeceğim! Nefret ediyorum kara erkeklerden!" dedi Gül Oya merdivenlerden inerken...
"Büyük konuşma kızım."
"Aman konuşsam kaç yazar ki?"
Gül Oya ve Karya merdivenleri inip bahçeye çıkarken, arkalarında bir ses duydu. Arkalarına dönüp kendilerine koşan Merve'yi gördüler.
"Neden beklemiyorsunuz ki? Bağırıyorum o kadar duymuyorsunuz da!" dedi Merve. Koştuğu için nefes nefese kalmıştı.
"Sinirliydim bildiğin üzere... O çocuğa ve ona arka çıkan kimseyi görmek istemedim." dedi Gül Oya... Çünkü Merve'de o çocuğa hayran tiplerdendi ve zaten o çocuk da bariz Merve'ye kafayı takmıştı. Gül Oya, Karya ve Merve aynı bölümde okuyorlardı.
"İyi de güzelim, kara böceğim ne yapsın ki... Yılmaz Hoca sana sordu sen bilemedin o da gitti Mert'e sordu ve bildi." dedi Merve... Mert deyince içindeki hormonlar tavan yapıyordu.
"Kara böceğim mi? Çıkmıyorsunuz bile, hatırlatırım!" dedi ve Karya da Gül Oya'nın haklı olduğunu gösterecek şekilde başını salladı.
"Evet çıkmıyoruz ama bu benimle alakalı bir şey. Yani ben hemen olsun istemiyorum. Hem böylelikle zor kız imajı veriyorum kızım."
"Aman ne hoş." diye mırıldandı Karya, tabi bunu gülümseyerek söylediği için Merve o mırıldanma kısmını pek duymadı ve bu durumu olumlu bir şekilde algıladı.
Hep birlikte bahçeye çıkıp boş olan bir masa bulup oturdular. Hava bir öyle bir böyle dönemine gelmişti. Daha dün yağmur ve rüzgârın sert döngüsü arasında kalmıştı İzmir. Şimdi ise; güneş açmıştı. Hava esiyordu ama herkes baharlık ceketlerini giydiği için rahatça oturabiliyordu bahçede... Tabii bazı kızlar kısa etek ya da şort giydiği ve altlarına da ten rengi ya da renkli ince çorap giydiği için titriyorlardı. En azından Gül Oya bunu biliyordu. Çünkü Merve'de bunlardan biriydi. Güneş masalarına vurmadığı için ve rüzgârda hafifçe estiği için üşümeye başladı. Zaten o kadar zayıftı ki yazın ortasında hafif bir rüzgâr çıksa yine üşürdü.
Merve gözleriyle Mert'i arıyordu. Karya kitabının arasından Ömer ve kendine ait fotoğrafı çıkartmış ona bakıyordu. Gül Oya'da kendiyle kalıp, iç savaş veriyordu.
'Nasıl bilmem ben o soruyu ya... Nasıl nasıl nasıl! Salak Karya kitaptan Ömer'in fotoğrafına bakmak yerine, sorunun cevabına baksaydın şuan da o salak Mert'e yeniliyor olmazdım! Şunların haline bak, Allah'ım ya! İnanmıyorum o gelen Mert mi? Tipe bak ya! Nefret ediyorum ondan!' deyip iç savaşına son verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK MEŞK VE SAÇMALIKLARI ( #1)
Ficción GeneralAşkla başlayan güzel bir ilişki, meşkle son bulan evlilikleri... Saçmalıklarla dolu bu hikâye için hazır mısınız? Evlilik aşkla mı yürür yoksa alışkanlıklarla mı? Onunla sonsuza dek nefessiz kalabileceğimiz o anlardan sonra artık nefes alama...