32.

879 90 40
                                    


''Jimin?''

Gözlerime inanamazken yüzünün her zerresini beynime kazımak istercesine inceliyordum.Yetmiyor, sanki beynim bu gerçekliği reddediyormuş gibi ellerimle yüzünü okşuyordum.

Gözlerimden yaşlar süzülürken tek yaptığım şey boynuna sarılmak olmuştu.Kollari belimi sıkıca sararken güzel saçlarını koklamıştım.Onu o kadar çok özlemiştim ki, o kadar çok  korkmuştum ki, onu göremeyeceğim için ödüm kopmuştu.

''Sen gerçekten burda mısın?''Diye sordum ne diyeceğimi bilmeden.Yüreğim bir kuş gibi titriyordu.Baş parmağıyla göz yaşlarımı silerken onun da ağladığını görebiliyordum.

''Burdayım.Senin için hep burda ve hep yanında olacağıma söz vermemiş  miydim zaten?''Diye sorduğunda başımı sallamıştım.

''Verdin.''

Üstünde dikkatimi çeken kıyafetler giymisti. Sarı üniforması ve şapkasına baktığımda bir logo görmüştüm.'Songdo Food Restournt'

''Restorantta mı çalışmaya başladın?''Diye sorduğumda sarı  şapkasını  çıkardı.Saçları hala sarıydı.

''Evet, yemek siparişlerini motorla götürüp getiriyorum.Üniversiteye başlayıncaya kadar çalışıp para biriktireceğim."

"Hım."

Kollarını iki yana açıp güldü."Hayatım tek hücreli bir canlıdan farksız anlayacağın."dediğinde ben de gülmüştüm.

"Öyle deme .Hangi tek hücrelinin yaşamında böyle güzel bir sevgili var?"diye sorduğumda  yanağımdan öpmüştü.

"Haklısın sanırım.Şanslı bir tek hücreliyim ben." Onu gerçekten çok özlemiştim.Sohpetini, öpmeye doyamadığım dudaklarını, gözlerimi ayırmadığım gözlerini...Kısacası ona ihtiyacım vardı.Sandığımdan daha çok hem de.

"Saçların hala sarı."dediğimde ensesini okşayıp konuştu."Üniforma da sarı.İyice civcive döndüm.Nerde benim o eski erkeksi siyah saçlarım, masum bir civcive çevirdin beni Seohyun."dediğinde yanaklarını sıkmıştım.

"Sen her halinle yakışıklısın.Hem sarı sana çok yakışıyor , böyle devam."dediğimde göğsüme düşen kızıl tutamını eliyle kıvırttı.

"Sana da kızıl çok yakışıyor.Jeju hatırası.Sakın boyatma."dediğinde göz devirmiştim.Kızıl saçlarımı sadece Jimin'in hatırası olduğu için boyatmamıştım.Yoksa siyahı ben de özlemiştim.

"Yemeği kime götürdün?"

"Kim Dong Jun diye biri.Domuz eti ve pirinç sipariş etmiş.Deli gibi çalışıyor içeride." Demek Bay Dong Jun' a getirmişti.Muhtemelen Bay Kim'in Jimin'den haberi yoktu.

"Bay Dong Jun'un asistanlığını yapıyorum.Buranın müdür yardımcısı."dediğimde Kaş'ları havalanmıştı.

"Bilseydim içine tükürürdüm.Yemeği götürürken garson arkadaşlarım Dong Jun'un buraya çok sık geldiğini söylemişlerdi." 

Bu bizim işimize gelirdi.Her yemek sipariş ettiğinde Jimin ile buluşabilirdik.Bu harika bir fırsattı bizim için.Jimin kolundaki saate bakıp telaşlandı.Sanırım geç kalmıştı.Cebinden beyaz tuşlu bir telefon çıkardığında ne yaptığına anlam verememiştim.

"Bu ne?"

"Muhtemelen baban telefonlarını takip edecek.Beni görürse de olacakları tahmin bile etmek istemiyorum.Bu yüzden sana ayrıyetten bir telefon aldım.Pek lüks bir şey değil ama idare eder.Hem küçük , kolay saklarsın.Bunla iletişime geçeceğiz."dediğinde yaptığı plana hayran kalmıştım.İçimden 'İşte benim sevgilim!' Demekten kendimi alıkoyamıyordum.

Love Is Not Over | Park JiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin