1

3.4K 155 56
                                    

Sonunda tekrar mutlu olduğum yere, en yakın arkadaşımın olduğu ülkeye dönebilme cesaretine sahiptim. Geçen yıl olanlardan sonra uzunca süre hiçbir suçu olmamasına rağmen onunla bile konuşamayacak kadar bitkindim. Ama sonunda, bitmek bilmeyen kinim beni tekrar buraya getirmişti. Herşeyin başladığı yere. İntikam, hayatta beni yöneten tek duygu olabilirdi. Ama bunun olmasına izin veren bendim. Ve buraya, beni inciten adamı mahvetmeye dönmüştüm.

Güneş gökyüzünde büyük bir yangın gibi yükseliyordu. Sıcaklığı beyaz tenimi sanki pamuk gibi okşuyor, hafifçe yakıyordu. Her zaman güneşi severdim. Ben gündüzün ve baharın insanıydım. İnsan kalabalığının arasından zorlukla geçip sonunda havaalanının çıkışına varabilmiştim. Beni bekleyen kişi her zamanki gibi Dianaydı. 1,5 yıl önce burada çok sevdiği bir ağabeyi için Btsten Jeon Jungkook'un koruması olmayı kabul etmişti. Ve ardından büyük bir aşk ve bir sürü entrika yaşamıştı. Buraya onu ziyarete geldiğimizde Jungkook ona evlenme teklifi etmişti. Hayranlar çıktıklarını biliyor ve onları destekliyordu. Çok sevilen bir çift olmuşlardı. Onun evlenme teklifi aldığı günün, benim hayattaki en kötü günüm olacağını kim bilebilirdi ki? Aynı grubun üyesi olan, yıllarca fotoğraflarına iç çekerek baktığım Park Jiminle o gün tanışmıştım. Daha önce tanışmak istesem de Di buna izin vermemiş, kötü olabileceğini söylemişti. Onu dinleseydim o gece kendimi onun yatağında bulmaz, onu tekrar eden bir hafta boyunca şiddetli bir cinsel hayata atılmaz, sonra da Jimin tarafından kendisinin ünlü olmayan biriyle çıkamayacağını söyleyerek bir kenara atılmazdım. Orospu çocuğunun kırdığı kalbimi hala tamir edememiştim.

Düşüncelerimden sıyrılarak koşup arkadaşımın boynuna atladım. Artık onun bile beni güçsüz görmesine izin vermeyecektim.
"Cornii! Seni çok özledim." Ondan ayrılırken gülümsüyordum.
"Ben de seni özledim Di. Hadi bana gidelim." Beni kolumdan tutup yönlendireceği sırada başımı iki yana salladım.
"Hayır. Kookun çoğu zaman sende kaldığını biliyorum. O yüzden babacığımın paralarıyla kendime güzel bir ev alıp eşya sipariş ettim. Yani bana gidiyoruz." Bana inanmıyormuş gibi yüzüme baktı.
"Bunu nasıl yaparsın? Birlikte kalacağız diye mutlu olmuştum." Dudağımı büzüp onu çekiştirdim.
"Biliyorsun, içlerinden birini bile görmeye tahammülüm yok. Kooku severim ama yine de..." kolumu tutup beni susturdu. Anlamıştı. Bu yönünü seviyordum.

Yeni evimin kapısının önündeydik. Paspasın altından anahtarı çıkarıp kapıyı açtığımda gördüğüm manzara ağzımın az daha yere düşecek olmasına neden olmuştu. Eşyaları yerine yerleştirmiş olmaları gerekiyordu. Ama herşey salonumun ortasına yığılıp atılmıştı. Alışveriş yaptığım firmayı arayıp onlara bir ton küfür etmem gerekecekti.
"Umm. Burayı toparlamak gerekecek." Onu başımla onayladım. Evim evim güzel evim.



Hava çoktan kararıp neredeyse gece çökmek üzereyken biraz yerleşmiş sayılabilirdim. koyu gri L koltuğumu sonunda salonun ortasına koymuş, karşısına beyaz tv ünitesini ve büyük televizyonumu yerleştirmiştim. Koltuğumun üzerindeki renk renk pofuduk yastıklarımı yerleştirmeden önce küçük bir yastık savaşı bile yapmıştık. Televizyonun sağındaki idare edebilecek büyüklükteki kitaplığa küçük biblolar ve figürler yerleştirmiştim. Kitaplarım sonraya kalmak zorundaydı. Kook gelip Di'yi alana kadar beklemek zorundaydım. Sonunda gelebildiğinde kooku zorlanarak da olsa içeri davet etmiştim. Bir süre muhabbet ettikten sonra sonunda o beklediğim soruyu sordu.
"İyi misin? Biliyorsun. Hyungum..." yutkunsam da yüzüme hemen en sahte gülümsemelerimden birini yerleştirdim. Di anlayabilirdi ama ona bile söylemeyeceğine emindim.
"Evet. Çok iyiyim." Sonunda gitmeye karar verdiklerinde kapıda Di'yle yarım saat sarılmıştık. Onu gerçekten özlemiştim.
"İyi olacaksın değil mi? Bak burada kalabilirim." Başımı anında iki yana salladım. Tek başıma kalabilirdim. 8 yaşında değildim. İkiz kardeşim aksini düşünse de. Ve Noe. Ve bazen Di. Ve beni tanıyan diğer herkes. Ama hey! Ben artık büyük bir kızdım öyle değil mi? Kookun telefonu çalınca bir süre durakladı.
"Evet Dianaylayım. Evet. Evet Corni geldi. Hayır Hyung. Bunun iyi olacağını sanmıyorum. Hayır Hyung. Evet Hyung. Tamam. Söylerim Hyung." Telefonu kapattığında soran bakışlarla ona bakmıştık. Mahçup bir tavırla gülümseyip elini ensesine çıkarttı.
"Jimin Hyung bugün biz konuşurken senin geleceğini duydu. Ummm merak edip aramış. Gelmesinde sorun olup olmadığını sordu. Sonra da sana selamlarını iletmemi söyledi." Şerefsiz! Sanki beni bir paçavra gibi kullanıp atmamış gibi bir de gelmek istemişti demek. Asla gözlerime ulaşmayan gülümsememi daha da büyüttüm.
"Ah, teşekkür ettiğimi söylersin. İyi geceler."

Gittiklerinde bir süre kitaplığı ve dolabımı yerleştirdim. Sonunda yatağıma yattığımda yorgunluktan ölüyordum. Kore'yi seviyordum. Buraya döndüğüme mutluydum. Onunla artık yalnızca gerektiğinde karşılaşacaktım. Eğer zorunda kalmazsam diyalog kurmayacaktım. Hala aklımda, kalbimde yeri olduğunu bilmesine izin vermeyecektim. Beni geri dönülemez bir şekilde kırmıştı. Gözüm büyük pencereye takıldığında günün doğmaya başladığını gördüm. Hemen uyumazsam yarın iş görüşmem için geç kalacaktım. Ve bu kötü olurdu. Çünkü yarın, ondan alacağım intikam için ilk adımı atıyordum. Beni öylece bırakıp gittiği gece, yüzüme iyi bakmış olmasını umdum. O yüz, onu mahvedecek olan kadının yüzüydü. Bekaretini alıp, bir hafta sonra öylece gittiği kadının yüzü.  Hayat önüme ne çıkaracak bilmiyordum. Yarın adım atacağım işte başarılı olabilecek miyim bilmiyordum. Yeni evimde tek yaşamaya alışabilecek miydim? İntikamımı hakkıyla alabilecek miydim bilmiyordum. Bildiğim tek şey intikam almayı herşeyden çok istediğimdi. Ve beni tanıyan herkes, bu konuda çok iyi olduğumu bilirdi.

DANSÇI|Park JiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin