11

1.1K 92 8
                                    

Taeminin benden hoşlandığını öğrenmemin üzerinden iki gün geçmişti. Buna hala inanamıyordum. Benden hoşlanması için hiçbirşey yapmamıştım. Hatta ona kötü bile davranmıştım ama o bunu başarmıştı. Kaçan kovalanır taktiğinin işe yaradığını biliyordum ama kaçmıyordum ki kovalasın. Güzel bir erkekti. Cidden çok güzel. Ama kalbim Park Aptal Jimin'e aitken onunla takılamazdım. Pratik odasında tek başıma yuvarlanıyordum. Taemini ne yaparak kendimden soğutabilirdim acaba? Şuan yuvarlandığımı görse soğur muydu? Beni sarhoş halimle görmüştü. O da sarhoştu gerçi. Ona bağırıyordum. Sunbae demiyordum ve gıcıklık yapıyordum. Yine de benden nasıl hoşlanabilmişti Tanrı aşkına? Kapı açıldığında bakmadım.
"Chanyeol-sshi çık buradan. Düşünüyorum." Narin elleri kafamı yerden kaldırıp dizlerine yasladığında. Bir saniye ne? Narin elleri mi? Gözlerimi açtığımda karşılaştığım yüz Taemininkiydi.
"Ne düşünüyorsun?" Kalkmaya yeltendim ama izin vermedi.
"Şarkı yazmayı." Güldü.
"Bunu hep yuvarlanarak mı yaparsın?" Gözlerimi devirdim.
"Konumuz bu mu?" Uzanıp koltuklardan birinden yastık aldı ve kafamın altına koydu.
"Üzerini değiştir. Seni kaçırıyorum." Kaşlarımı çatıp doğruldum.
"Nereye? Hem beni kaçırabileceğini de nereden çıkarttın?" Üzerime eğilip yüzlerimizi yaklaştırdığında kalbim hızlanmıştı. Sadece yakınlıktan dolayıydı ama hoşuma gitmedi.
"Ben senin Sunbaenim. Söylediğimi yapmak zorundasın. Hiçbir yere gidemiyorum demiştin. Gideceğiz."
"Nereye?" Ofladı.
"Lunaparka." Onu başımla onayladım.

Onu giyinmek için yarım saat bekletmeme sesini bile çıkarmamıştı. Normal şartlar altında Jiminden hoşlanmasam hoşlanmak için iyi bir seçenek olurdu. Lunaparka gelmiştik. Çok kalabalık değildi. Kalabalık olsa bile yüzümüzde maskeler vardı. Tanınmamız biraz zorlaşırdı. Uzaktan gelen maskeli küçük bedeni gördüğümde gerildim.
"Üzgünüm. Yaşadıklarınızı biliyorum. Beni aradığında seni lunaparka götüreceğimi söyleyince gelmek için ısrar etti." Taemin yaşadıklarımızı bilmesine rağmen nasıl benden hala hoşlanabilirdi ki? Herşey böyle olmak zorunda mıydı?  Siyah bir kot ve tişört giymişti. Ayağında da beyaz spor ayakkabılar vardı. Böyle sade bir kıyafetle bile mükemmel fiziğini belli edebiliyordu. Bacakları nefisti.
"Merhaba." İnce sesini duyduğumda vücudum karıncalanmaya başlamıştı. Sadece sesiyle bana acı çektirebildiğini bilseydi ne yapardı acaba?
"Merhaba."

Yarım saat sonra Taemin yüzünden aşırı korkunç bir korku tünelinden çıkıyorduk. Jimin ve ben iki ödlek binmeyi reddetmiştik. Ama o hayırı bir cevap olarak kabul etmemişti. İkisinin ortasına oturup gözlerim kapalı bir şekilde 10 dakika boyunca çıkmayı beklemiştim. Taemin korktuğumu düşünüp kolunu omzuma attığında jimin beklemediğim birşey yapmıştı. Taeminin kolunu omzumdan indirip kendi kolunu omzuma atmıştı. Burada birşeyler dönüyor olabilirdi. Ve ben bunu çözecektim. Sonrasında çılgın bir hız trenine binmiştik. Tren o kadar hızlı hareket ediyordu ki durana kadar çığlık atmıştım. Şimdi ikisi benimle dalga geçiyordu. Sanki benimle birlikte bağıran onlar değilmiş gibi. Ben de somurtup oturuyordum. Eskiden birşeyler yaşadığım ve şimdi benimle birşeyler yaşamak isteyen biriyle birlikte değilmişim gibi davranmamı bekliyorlardı. Çok beklerlerdi.
"Yaa! İkinizi de döverim bak!" Jimin karnını tuttu.
"Hayır corni. Güçlü biri olmadığını ikimiz de biliyoruz." Birlikte geçirdiğimiz bir zamanda su şişemin kapağını açamadığım için böyle diyordu. Ya da bilek güreşinde ona yenildiğim için. Çoğu zaman o da bilek güreşinde yenildiğinden benimle yapıp kazanmayı sevmişti. Neredeyse gülümseyecekken kendimi tuttum.
"Ya! Taeminle takılırken birden geldin diye seninle arkadaş olacağımı mı sanıyorsun bebek suratlı?" Önce suratı asılsa da sanırım bebek suratlı dediğim için Gülümsedi. Ağzımı tutmalıydım. Ağzımı tutmalıydım.
"Sürekli karşılaşıyoruz Cornelia. O yüzden arkadaş olmaya çalışıyorum. Düşman olmayı sonraya bırakırız." Buraya zorla gelen oydu. Gideceğimiz zaman Taemin benimle yalnız konuşmak istemişti ama jimin yalnız konuşmamıza müsade etmemişti.
Küçük bir kafede oturmuş taeminin söyleyeceği şeyi bekliyordum. Yanımda Jiminle.
"Bak Cornelia. Ben. Uzatmayacağım. Senden hoşlanıyorum. Çıkmak ister misin?" Jimin sinirle soludu. Ama onu umursamadım. Şimdilik. Taemin bunu söyleyerek beni şoka sokmuştu. Cevap vermek için iki kez konuşmayı denemem gerekti.
"Taemin. Sen iyi birisin ama senden o şekilde hoşlanmıyorum. Üzgünüm." Kalkmak için hazırlandığım sırada jimin kolumu tuttu .
"Corni. Ben de senden hoşlanıyorum." Ağzım şaşkınlıktan bir karış açık bir şekilde ona bakakaldım. Kalbim şuan 3000 atıyor olmalıydı. O kadar hızlıydı ki sanki az sonra göğüs kafesimi yırtıp çıkacak ve Jiminin göğüs kafesine girecekti. Onu affedebilir miydim? Gerçekten seviyorsa sanırım edebilirdim. Ne söylersem söyleyeyim onu seviyordum. O benim için birçok şeyin ilkiydi. Yine de heyecanımı bastırmaya çalıştım.
"İkiniz birden, dalga mı geçiyorsunuz benimle?" İkisi de kafalarını hayır anlamında salladılar.
"Bu şakaysa kötü olur." Yine başlarını salladılar.
"Cevap vermeyecek misin?" Jimin sorunca çantamı aldım.
"Hayır. Sana tekrar kanmayacağım."
"Böyle söylediğine göre hala bana karşı birşey hissettiğini düşüneceğim?" Huzursuzca omuz silktim.
"Bir kızı kalbine sadık olduğu için suçlayamazsın. Ama seni unutacağım park jimin. Sen de unutsan iyi olur." Alayla güldü. İkisini yalnız bırakıp kafeden çıktım.
Hemen dianayı aramam gerekiyordu. Elimi çantama atıp karıştırdım. Kahretsin. Kafede unutmuştum. Geri dönüp telefonumu almak için kafeye girdim.

"Ona bunu yapmamız kötü. Biliyorsun değil mi?" Taemin konuşunca büyük kolonun arkasına saklandım. Kime ne yapmanız kötü?
"Biliyorum. Ama böylece hala benden hoşlandığını öğrenmiş oldum. Onunla olacağımı düşünmüş olamaz öyle değil mi? Gerçekten inanmış olmamalı. Ünlü olacak ve ona koşacağım yani? Haha. Kadınlar cidden." Biliyordum. Benden hoşlanmayacağını tahmin etmeliydim. Ona ondan hala hoşlandığımı söylemem büyük bir aptallıktı. Ama taeminden bunu beklemezdim. Hem de hiç.
"Onunla gerçekten ilgileniyordum jimin. Neden yoluma taş koydun?"
"Benimle bir geçmişi var. Seninle olmayacak Hyung. " kırılmıştım. Jimin onun olmamı istemiyordu. Ama başkasının olmamı da istemiyordu. Gerçekten kırılmıştım. Yakınımda olsalardı kalbimden gelen sesi onlar da duyabilirdi.
"Neden yaptın jimin?"
"Ünlü olarak benden intikam aldığını düşündü. Ona intikam nasıl olur göstereceğim. Bana tekrar aşık olacak. Ve sonunda o kadar üzülecek ki tazminat ödeyecek olsa bile gidecek." Daha fazla dayanamadan ortaya çıktım. Beni gördüklerinde yüzlerinde oluşan ifadeyi fotoğraflamak için neler vermezdim. Yüzümde en şeytani gülümsemem vardı. Oyun oynamayacaktım. Bu sefer değil. Bu sefer yüzlerine söyleyecektim. Ben onlar değildim.
"Ah corni. Neden döndün?"
"Telefonumu unutmuşum orospu çocuğu. Ama iyi ki dönmüşüm." Yüzü asıldı. Jimine olan sevgimin kalbimden akıp gittiğini hissettim. Cidden. Nasıl böyle bir alçaklık yapabilmişti? Telefonumu masadan aldım. Yüzlerine baktım.
"Siz iki orospu çocuğu bir daha gözüme gözükmeyeceksiniz. Hayatımda tanıdığım en aşağılık insanlar sizsiniz. Jiminin bir şerefsiz olduğunun farkındaydım ama senden hiç beklemezdim Taemin. Jimin. Seni cidden sevmiştim. Küçük beyninin almayacağı kadar. Kalbim çıkar gibi sevmiştim seni. Yıllarca uzaktan yüzüne baktım. Yıllarca her üzgün olduğunu farkettiğimde yanında olup sana sarılmak istedim. Sonunda sarıldığımda ne kadar mutlu olduğumu sana anlatabileceğim kelimeler yok. Sonra beni bir paçavra gibi attın. Evet. Senden intikam almak için döndüm. Ama canını acıtmayacaktım jimin. Kalbinde birşeyleri öldürmeyecektim. Böyle söyledim ama yapamayacaktım. Kısacık bir an için sana sarılmayı aklımdan geçirdiğim her ana lanet olsun jimin. Sen kalpsizin tekisin. Sen sandığım adam değilsin. Ne bok yersen ye. Şu saatten sonra senden intikam almak için kılımı dahi kıpırdatmam. Çünkü senden şimdi en büyük intikamı alıyorum. Seni bırakıyorum. Kimle olursan ol. Nereye gidersen git ben yokum. Seni affetmeyeceğim." Konuşmak için ağzını açtı ama gözlerimden akan yaşlar onu susturdu.
"Beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum. Ben yalnızca..." susması için elimi kaldırdım.
"Sen yalnızca diğerleri gibi olduğumu mu sanıyordun? Beni tanısaydın olmadığımı bilirdin. Ama beni hiç tanımadın jimin. Hiç tanıyamayacaksın. Buna izin vermeyeceğim."
"Cornelia ben..."
"Eğer birazcık erkeksen çeneni kapatırsın. Size iğrenç hayatlarınız ve sefil kalplerinizle mutluluklar." Başka birşey söylemeden kafeden çıkıp gittim. Göz yaşlarımı tutamıyordum. Durmadan akıyor, görüşümü bulanıklaştırıyorlardı. Bizimkileri arayıp toplanmalarını söylemek bile içimden gelmedi. Sadece hepsine mesaj attım. Onlara anlattım. Hatta Kook ve Hoseok a bile anlattım. Kardeşlerinin ne kadar aşağılık olduğunu öğrensinler istedim. Kalbim o kadar acıyordu ki acının geçmesi için herşeyi yapardım.

Bir taksi durdurup sahile geldim. Gözyaşlarım içimde bir tsunami gibi yükseliyordu. Bedenim bu üzüntüyü kaldıracak kadar güçlüydü ama kalbim değildi. Tekliyordu. Jimin için tekliyordu. Düzelmesi için kaç kere yumruk attığımı bilmiyordum. Ama düzelmiyordu işte. Nefesim daralıyor, gözlerim kararıyordu. Jimin için bayılmak istemiyordum. Bayılırsam duyacaktı. Biliyordum. Ama engel olamıyordum. Bilincim kapanmadan önce ağzımdan son kez adı döküldüğünde boku yediğimi anlamıştım. Ama yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

DANSÇI|Park JiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin