25

914 86 22
                                        

Dünden beri neredeyse hiç uyuyamamıştım. Kook ve di'ye duyduklarımı söylemiş ve onlara oyunu devam ettirip ettirmediğini sormuştum. Cevaplarıysa oyun olmadığı, gerçekten beni sevdiği olmuştu. İnanmak istiyordum. Gerçekten inanmak istiyordum. Herşeye rağmen onu affedebileceğimi biliyordum. Salak gibi, en ufak şeyde ona koşabilirdim. Ama içimde öyle birşeyi yok etmişti ki güvenemiyordum. Bana o güveni vermiyordu. Beni bırakacaktı. Biliyordum. Sadece şimdi elde edemediği için bana karşı birşeyler hissediyor olmalıydı. Ona döndüğümde herşey bitecekti. Beni elde ettiği anda yeniden terkedecek, tekrar acı çektirecekti. Aynı şeyleri tekrar yaşamak istemiyordum. Ona dokunmayı çok özlemiştim. Omzunda uyumayı da. Noe ve ıreyle görüntülü konuşmuştum. İnanıyorlardı. Şans vermemi istemediler ama inandıklarını belirtmekten çekinmemişlerdi.

Hepsini ikna etmek kolaydı ama Noeyi inandırmak o kadar zordu ki, o inandığı için biraz yumuşamıştım. Bugün onu görmek istiyordum. Çocuklar ona duyduğumu söylemeyecekti. Sadece biraz onu denemek istediğimi, eğer inanırsam, onunla olacağımı söylediğim için bunu kabul etmişlerdi. Telefonumu çıkarıp bir zamanlar ezberlediğim numarasını tuşladım. İkinci çalışta açmıştı.
"Efendim?" İnce sesini duyduğumda derin bir nefes verdim. Sesi kırgın gibiydi.
"Jimin-ah, bugün biraz alışveriş yapacağım. Benimle gelir misin?" Direkt konuya girdiğim için biraz huzursuzlandım ama sabırsızlanıyordum.
"Tabii, şirket mi istedi?"
"Hayır. Ben istedim. İşin varsa daha sonra da..."
"Hayır işim yok! Gelirim. Sadece seni ne zaman almamı istediğini söyle." Gülümsedim. Sözümü kesmesi hoşuma gitmişti.
"Birazdan evden çıkacağım. Seni yurttan alabilirim?"
"Olur."
Telefonu kapattığımda çok heyecanlıydım. İçim içimi yiyordu. Onu iyice gözlemleyip bugün karar verecektim. Eğer gerçekten beni sevdiğine inanırsam, onu biraz süründürecek ama sonunda onunla olacaktım. Üzerime siyah yüksek bel bir tayt ve beyaz büyük boy tişört giydim. Ayağıma da spor ayakkabılarımı geçirip yurttan çıktım.

Yurtlarının kapılarını çaldığımda Jiminin açmaması beni şaşırmıştı. Taehyunga gülümseyip içeri girdim. Girdiğim sırada jimin de koşarak merdivenlerden iniyordu. Ona gülümseyip gidip hoseok oppayı yanağından öptüm.
"Bu kadar yakışıklı olmaya son vermelisin oppa." Yanakları anında kızarmıştı. Aigooo! Kızarınca çok tatlı oluyordu. Jimin suratını asıp yanımıza otururken söylendi.
"Ben de yakışıklıyım." Duymadığımı sanarak söylediği cümleye kıkırdadım. Aniden aklıma gelen şeyle mochinin yanaklarını ellerimin arasına alıp sıktığımda hoseok oppa tae ve tabii yanakların Sahibi bana ikinci bir kafam çıkmış gibi bakmaya başladı. Ama jimin elimin altında hareketsiz ve nefes almadan duruyordu. Bu kadar heyecanlanmış olamazdı değil mi?
"Öylesin mochi." Diyerek ellerimi yüzünden çektim ve ayağa kalktım. Bana anlam veremeyen heyecanlı bakışlarla bakıyordu.
"Gitmeyecek miyiz?" Sorumu duyar duymaz ayağa kalktı ve belimden tutarak beni kapıya yönlendirdi.
"Gideceğiz."

Üç saattir alışveriş merkezinde oradan oraya koşturuyor, beğendiğim bütün figürleri alıp ona taşıttırıyordum ama bana mısın demiyordu. Pes etmeden ve sesini çıkarmadan beni takip ediyordu. Böyle giderse onu süründürmeden beni sevdiğine inanıp onunla olacaktım. Arada sırada hayranlar etrafta yokken ona öpücük atıp, etraftaki insanları gösteriyordum. Aslında umurlarında değildik ama yine de böyle bahaneler işe yarıyordu. Şimdiyse paketleri şoförüme vermiştik. Avmnin üst katındaki kafelerin olduğu yere doğru el ele yürüyorduk. Öteki elimi de koluna koyup başımı omzuna yaslayarak yürümeye başladığımda şaşırsa da gülümsemişti.
"Jimin-ah, eğer işin yoksa kahve içtikten sonra sahile gidelim mi?" Elimi sıkarak sorumu yanıtlamak için ağzını açtı.
"İstediğin her yere gidebiliriz. Bütün gün boşum sevgilim."


Kahvemizi içmiş, otoparkta arabaya doğru yürüyorduk. Büyük siyah minibüsün arka koltuklarına karşılıklı yerleştiğimizde suratı asılmıştı. Büyük ihtimalle şimdi yurda döndüğümüzü, yaptığım herşeyin hayranlar için olduğunu düşünüyordu. Sürünecekti ama çok sürünmesine gerek yoktu. Gülmesini istiyordum.
"Sence sahile gitmeden üzerimize giyecek ince hırkalar almalı mıydık?" Soruma kaşlarını çattı.
"Gerçekten benimle sahile mi gitmek istiyorsun?" Sorusunu o kadar masum sormuştu ki güldüm.
"Evet, ama işin varsa ben..."
"Hayır! Gidelim!" Sözümü keserken bir çocuk gibiydi. Tatlı surat.

Saatlerce sahiple yürümüştük. İnsanlar geçtiği zamanlarda ona arkasından sarılıyor, bazen omzuna atlıyor ya da yanağından öpüp kaçıyordum. Bunların hepsini istediğim için yapıyordum ama o bilmiyordu. Sonunda insanlar bizi çekerken onları görmemiş gibi yaparak sarılmaya başlamıştık. Telefonuma mesaj geldiğinde cebimden çıkartıp ona gösterdim. İnsanlar bir süredir reklam ilişkimiz olduğunu düşünüyordu. Yani netizenler.
-eğer öpüşürseniz ilişkiniz hakkındaki şüpheleri azalır. Mesajı ona gösterdiğimde bir saniyeliğine gözlerinin parladığına yemin edebilirdim. Bana soran bakışlarla baktığında telefonumu kapatıp cebime koydum. Kollarımı boynuna dolayıp parmak uçlarımda yükseldim ve dudaklarımı onunkilere sürttüm. İç çekip beni belimden tutup kendine bastırdı ve bana uzun, derin ve duygu dolu bir öpücük verdi.

DANSÇI|Park JiminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin