6

774 95 32
                                        

"Sana çok şey borçlandım..." Stephen karanlığın yeni yeni çöktüğü verandada otururken yakalamıştı teğmeni. "Kardeşime de aynı özrü diletmek isterdim ama söz dinletemeyeceğim kadar huysuz..."

Bucky, sözlerini dillendirmeden hemen önce gözlerini elindeki çakmaktan çekip ona dönmüştü. Sözleri dudağında kilitlendi, ona bir şey söylemeden sigarasını yaktı. Steve'in kendisine, istasyondan ayrılmadan hemen önce söylediği şeyi unutamıyordu,

"Çok yanlış bir yola sapıyorsun Bucky. Eğer bu yolun sonunda, karşı karşıya gelirsek, seni asla affetmeyeceğim"

Bucky boştaki eliyle alnını ovup yüzündeki düz ifadeden ödün vermeden konuşmaya çalıştı. "Sorun yok. Sonuçta bana lazımsın"

"Bu," Stephen parmağını ikisi arasında gezdirip sözüne kaldığı yerden devam etti. "...çıkar ilişkisini anımsatmıyor bana. O aşamayı geçeli bir süre oluyor. Teşekkür ederim teğmen, başını farklı şekilde derde sokmamak için uğraşacağım"

"Adım James Buchanan."

Stephen verandadan uzaklaşırken geri dönüp ona bakma ihtiyacı hissetmişti şimdi. Bucky omuz silkti.

"...ismimi kullanabilirsin demiyorum tabi. Sadece adım bu"

Stephen gözlerini kısıp orada sadece ikisinin olduğundan emin oldu. Aynı zamanda söyleyeceği şeye alacağı tepkiden ürküyordu ama geri adım atmadı. "Çok düşünmüşler mi? Yani isminizi?"

"Tabancam gerçekten yakınımda duruyor doktor." Sigarasını söndürürken gülümsemişti.

*

Steve omzuna attığı ceketini odasına girer girmez ahşap kollu koltuğun üzerine bırakmış ve bileklerini ovarak pencerenin önüne ilerlemişti. Koyu renkli perdeleri parmağıyla sadece bakabilecek kadar araladı, arka verandayı gören tek pencere burasıydı tahminlerine göre. Bucky, o adamla hep bu verandada görüşüyordu.

Güçlüce yutkundu Steve, sonrasında perdenin parmakları arasından kaymasına izin verdi. Odaya aralık perdeden giren gün ışığı kaybolunca içerisi yeniden kasvetli bir hal aldı. Kapısı da buna eş zamanlı olarak açılmıştı.

Bucky aşağıda olduğuna göre, kapıyı böyle açacak kimse olmamalıydı evde. Düşük rütbeli askerlerden birisi olduğunu düşündü önce. Gözleri perdeden kapıya kayınca, en görmek istemediği kişiyle göz göze geldi.

"Ne halt ediyorsun?" Kaşları o kadar çatılmıştı ki, neredeyse başına ağrı giriyordu.

"Radyonun çalışmadığını söylediler" Tony bozuk olduğunu düşündüğü radyoyu işaret etti. "Odanın boş olduğunu sandım"

"Sesini bu kadar uzun süre duymak istediğimi söylemedim, öyle değil mi? Daha kısa konuş" Koltuktaki ceketini hışımla alarak kapıya yürüdü. "Başka bir şeye kalkışırsan seni... ağabeyini...geriye kalan bütün aileni tarihten silerim"

Önüne denk gelen subay, şanssız gününde olduğunu bilmeden Steve'in gazabına uğrayacaktı belli ki. Sanki tamirden anlayan başka tutsak yokmuşçasına Tony'i yollayan akıllıyı bulabilirse...

Doğru.

Steve tamirciyi vurmuştu dün. Bundan sonra insanları öldürmeden iki kere düşünürdü belki.

Tatsız durumu umursamamaya çalıştı ama Tony'den iliğiyle kemiğiyle nefret ediyordu. Tony'nin, O, odadan çıkar çıkmaz seğiren sol gözü de duygularının karşılıklı olduğunu kanıtlıyordu.

Elindeki çantayı açıp içindeki aletlere göz gezdirdi. Tornavidayı yüzbaşının alnına saplasa ne olurdu ki? Kimse onu hayata döndüremezdi. Başına gelecek diğer şeyler pek de umrunda değildi genç adamın.

"Steve" Bucky kapı arasından Tony'i görünce dikleşti. Konuşup konuşmamak konusunda emin değildi, ancak bir yol seçmişti kendine. Bu yüzden yüzündeki sert ifade, başkalarına karşı, çok uzun bir süreden sonra ilk kez yumuşadı. "Yüzbaşı burada sandım"

Tony de onunla konuşmak konusunda şüpheliydi. Radyonun vidalarını çevirirken göz ucuyla ona bakıp tekrar önüne döndü. "Çıkalı iki dakika olmadı"

Bucky başıyla onaylarken Tony, onun iyiliğini ödemesi gerektiğini düşünüyordu. "Camdan bakıyordu. Hesaba katmıyorsunuz galiba"

Bucky tek kaşını kaldırıp pencereye ilerledi ve perdeyi aralayıp aşağıya baktı. Steve gözlerini rahatsız ettiği için perdelerini hep kapalı tutardı, çalışacağı zaman da çalışma odasında olurdu. "Belli ki katmıyorum..."

"Bu ağabeyimi tehlikeye atar mı?"

Bucky kendisini tehlikeye atmayacağından bile emin değildi. "Hayır." Kapıya doğru giderken Tony, sözlerini bitirmedigini hissetti.

"Bir şey sormak istiyorum"

Bucky kapıyı kapatıp topukları üzerinde ona döndü ve ilerledi. "Karşılığında ben de soracağım"

Tony bununla kaybedeceği bir sey olmadığını düşündü başını sallarken. "Demiryolunda yüzbaşının silahı ateşlemedi, beni vurmak üzereydi... Silahı tamir eden bendim, yani sabote edildiğini pekala biliyorum"

"Bu sana ne kazandıracak?"

"Size ne kazandırıyor Teğmen?" Tony ona bakarken aynı zamanda parmağı altındaki vidayı çeviriyordu. Belli ki bu adam diğer askerler gibi değildi, Tony hala nefes aldığına göre...

"Daha az işgücü kaybı. Ortalığı temizlemek zorunda kalmamak."

"Tatmin olmadım, ama sorunuzu sorun"

Bucky'nin dikkati sürekli onun oynadığı vidaya kayıyordu, gözlerini alması bir süre almıştı. "Howard Stark kim? Bağın ne? Neyle uğraşıyor?"

Tony irkilerek vidayı çevirmeyi kesti. Kendisini tehdit mi ediyordu?

Bucky'ye Münih'te ulaştırılan mektupta bu isim vardı. Eğer Bucky baş kaldıracaksa, arkasında güvenebileceği insanla olmalıydı, kendisinin şüpheleri olsa da bu isim verilmişti.

Tony radyonun düğmesini çevirince radyo, cızırtıyla açıldı. Düzeltmesi için tuşu biraz daha çevirmesi gerekmişti. Teğmen ise hala cevabını almayı umuyordu.

"Ne yaptığını kim bilir? Sizin elinizdeydi" elini yanındaki beze sildi. "Beklediğiniz cevap neydi emin değilim... ama babam uzun süredir size çalışıyor. Eminim onu benden iyi tanıyan askerler bulursunuz"

"Anlıyorum..."

*
Steve odasına döndüğünde saat gece yarısını biraz geçmişti, ceketini yine her zamanki gibi koltuğun üzerine bıraktı. Masasının başına, yığılırcasına otururken tek eliyle radyoyu açmış, diğeriyle de kravatını gevşetmeye başlamıştı. Radyodan fısıldayan ses, her zaman açık olan kanalından farklı geliyordu kulağa.

Şüphesiz eminim ki kalbim beni bir gün oraya götürecek, kıyının ötesinde buluşacağız...

Yoğunluktan kapattığı gözlerini aralayarak radyoya bir bakış attı. Haberleri dinlediği kanalın değişmesinden pek memnun değildi, Tony'i bunun için vursa mıydı?

Mutlu, denizin ötesinde olacağız ve bir daha asla denize açılmayacağım.

Gözünü tekrar kapatıp iç çekti. Belki başka bir sefere...

Bir daha denize açılmak yok...

Memoirs of Holocaust | Stony AuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin