9

680 93 36
                                    

Stephen, takılı olan boş serumu çıkarıp bir diğerini dikkatlice yerine taktı. Steve'in tam odaklanamayan bakışları kendi üzerinde dolanıyordu. Ilacın etkisi yüzünden, cavabını yirmi kere aldığı soruyu tekrar sordu.

"Bacağımı mı kestin?"

Bucky elini alnına vurup Stephen'a baktı. Genç hekim, yirminci kez bıkmadan cevaplamıştı. "Hayır."

Bucky, onun birçok ameliyatta bulunduğunu düşünmeden edemedi, hareketleri pürüzsüzdü, ne yapacağını neyle uğraşacağını hiç düşünmeden gerçekleştirebiliyordu.

"Özlemişsin" Bucky çenesini eline koyarak izliyordu Stephen'ı. Stephen gülümseyerek omuz silkti.

"Aksini bekleyemezdim."

"Teşekkür ederim..." teğmenin gözleri hala tam ayılamamış arkadaşına kaymıştı. "Tam bir pislik olsa da... o benim arkadaşım. Kurtarmak zorunda değildin. Ve bu onun daha farklı davranmasını da sağlamayacak"

"Tıp okumanın en kötü yanı da bu, yemin ettiriyorlar" gülerek söylemişti bunu.

"Onun yerine fabrikada olmam gerekiyordu... benim nöbetimdi. Ondan rica etmiştim. Presin altında kalması gereken kişi de bendim"

"Öyleyse çok şanslı olmalısın. Sana verdiğim ilaçlardan birisi kan sulandırıcıydı. Onu kurtarabildim ama muhtemelen seni kurtaramazdım." Stephen ona arkasını dönüp çekmece duran ilaçları inceledi ve iki kahverengi şişeyi alıp içini yokladı. Adımları, tekrardan teğmenin yanına dönmüştü sonrasında. "Iyice kendine gelince bu ikisini verirsin. Kapıdaki adamlar beni götürmek için sabırsızlanıyor."

Bucky şişeleri alıp teşekkür edecekken Steve tekrardan aynı şeyi mırıldandı.

"Bacağımı mı kestin?"

Stephen önlüğü çıkarıp kenara bıraktı. "Artık doktor değilim, sen uğraş biraz"

"Teşekkürler Stephen"

***
Hastaneden çıkacak kadar iyileşmesi dört gününü almıştı yüzbaşının. Hala acı, tahammül edilir bir seviyede değildi ama en azından bu acıyı hissedeceği bir uzuvu olduğuna seviniyordu.

Ahşap koltuk değneğini sıkıca tuttuktan sonra siyah arabadan uğraşarak indi, yardım istemiyor gibi bi hali vardı ama Bucky çok geçmeden onun peşine düşmüştü.

"Burada mı? Şu kardeşi olan"

"Adını bildiğinden eminim" Bucky mırıldanmıştı ama yine de cevapladı. "Buralarda olmalı, çağırtırım"

"Çağırt çünkü ağrı beynime vuruyor" kapıya yürümeye devam etmişti. Kapıdaki erin yanında durdu ve selamını izledi. "Fabrikadan birini getir buraya, adı Anthony Stark. Senden neden isteyecekler, yüzbaşı merkeze dilekçe iletmiş dersin"

Asker başıyla onaylarken Bucky hayretle ona bakıyordu. "Ne yapacaksın onu? Ne dilekçesi verdin?"

"Tesisatta sürekli sorun çıkıyordu, tam zamanlı birisi dursun istedim. Gecenin bir vakti su kesilirse sinirlenirim"

"Bizim tesisatımız hiç bozulmaz ki"

Steve aniden durup gözlerini kısarak ona dönünce Bucky dengesini toplayamayıp geriledi. "Bozuluyor."

Bucky içeri girip hizmetçinin hazırladığı yemeklere baktı ve ceketini yerine asarak kravatını gevşetti. "Ilaç içmek için yemek yemen gerek"

Steve kanepeye oturup bacağını uzattı. "Karnım aç değil benim"

Bucky tabağı onun kucağına bırakıp kanepenin başına ağırlığını verdi. "Arada sırada çaktırmadan iyi bir insan oluyorsun." Bucky, onun soru soran bakışlarına sırıttı. "Tony'i buraya getirtmen yani. Diyorum ya, aslında bir kalbin var"

Memoirs of Holocaust | Stony AuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin