23

702 83 15
                                    

"Senin hayatını kurtaran adamın bile önünde sonunda bu gaz odasında can verecek olması üzücü..."

Bucky, saatlerdir Chris ve Steve'in misafirlerinin birbirleriyle atışmalarına şahit oluyordu, o yüzden bu seferki lafta da, yarım saattir yaptığı gibi umursamadan rapor yazmaya devam etmişti.

Ama farklı olarak bu sefer gözlerinin önünde uçan bir defter vardı.

Chris son anda eğilip kafasına gelecek defteri ıskaladığında gülüyordu. Öyle ki, samimi bir keyifti bu. Pes edenin o olacağını biliyordu bu savaşta.

"Ya da önden senin denemene izin veririm"

Bucky oturduğu yerden yerdeki defteri kayıtsızca Steve'e uzattı, Steve defteri hışımla alıp önüne dönmüştü. Berlin'e ya da Münih'e gitmek istiyordu. Buradan ayrılmaya ihtiyacı vardı.

"Umarım onları buradan kurtarabiliriz" Chris bu sefer alaylı değildi, Bucky'nin kağıtları üstüne eğilerek söylediği için, Steve bunu kendisine söylemediğini varsaymıştı.

Steve kurtaramayacağını neredeyse kesin olarak biliyordu. "Bitti mi burada işimiz? Hala ne yazıyorsun Bucky, daha fazla burada durmak istemiyorum" Steve çalışmayan odada huzursuzlanmıştı.

"Ruhları mı dürtüyor seni? Sorumluluk almalısın tabi ki yüzbaşı"

"Chris gerçekten ters tarafıma denk geleceksin, gerçekten seni hırpalayacağım"

"Bunu kim sabah yataktan itti? Sen mi?" Chris Bucky'i dürtünce teğmen yüzüne düşen saça bıkkınlıkla üfledi. Steve gayet sinirleri bozulmuş halde çıkmıştı odadan, Chris cidden bozulmuş olabileceğini düşünmemişti.

"O adamdan mı hoşlanıyor?"

Bucky şakaya güldüğünü sanıyordu ama Chris ciddi duruyordu. Bucky daha fazla güldü. "Steve bir erkeği seveceğine intihar eder. Hele Alman olmayan..." ama nedense Chris dillendirdiği için Bucky'nin de içine bir kurt düşmüştü.

"Doğru, bir erkekle o-" burnunun yanını kaşıyıp kaşlarını çattı Chris. Kendisi en azından Steve'le yürütememişti, ama başkasının da yürüyeceğine hiç inanamıyordu. "Isin bitti mi, çıkalım biz de"

"Evet, çıkalım."

***
Steve neden geceleri kabuslarla uyanmaya başlamıştı?

Elini göğüs kafesine bastırarak doğrulmuştu yatakta, nabzının kulaklarında atışını hissedebiliyordu, neredeyse canını yakacak gibiydi.

Hayatında en çok utandığı dakika olabilirdi, otuzlu yaşlarına gelmişti ama annesinin eksikliğini hissetti yanında. Çocuk gibi ağlamasına da saniyeyeler kalmıştı zaten.

Annesi, hep babasi ve Steve'e ters düşüyordu, en son istediği şeydi oğlunun asker olması. Steve evden giderken yalvarmıştı, evde kalması için koluna yapışmıştı. Steve kolunu silkişini dün gibi hatırlıyordu,

Şimdi ise yanına gidip sadece her şeyin iyi olduğunu duymaya ihtiyacı vardı. Oysa nerede yaşadığını bile bilmiyordu artık.

Gözünü ovalayarak kalkıp pencereyi açtı ve boş sürahide göz gezdirdi. Aşağı inmek için fazla üşengeçti, tekrardan yatağın kenarına kuruldu ama gece boyunca uyuyamadı.

***
Anna, hala üstünü değiştirmemiş askere bakıp tabakları masaya götürmek üzere eline aldı. "Yüzbaşı, siz gitmiyor musunuz?"

Steve, başını iki yana sallayarak gece içemediği suyu almıştı mutfaktan, Anna'yı strese sokuyordu hareketleri. Genç kadın neredeyse kaçarak çıkmış ve salona ilerlemişti.

"Günaydın yüzbaşı" Tony gayet normal bir şekilde selamlamıştı onu. O geceden sonra ilk görüşüydü, Steve başka bir şey der diye beklemişti ama Tony sadece çekmeceden eski gazete kağıtlarını almıştı.

"Sabah sabah yapacak ne iş buldun?" gazete kağıtlarından yola çıkarak sormuştu Steve. Tony, çöktüğü yerden başını yukarı kaldırmak zorunda kaldı onu görmek için.

"Hiçbir şey bulamadım. O yüzden verandadaki sandalyeleri cilalayacağım, eğer ampulü kırmak gibi bir harekette bulunmayacaksan..." tek kaşını kaldırmıştı.

Steve gözlerini devirdi ama yüzü gülümsüyordu.

"Günaydın" Bucky salona dalmıştı ama sonrasında arkasını dönüp ikisini mutfakta görünce oraya yöneldi. Steve ve Tony birbirlerine bakmayı kesmişlerdi, Tony çekmeceyi kapatıp ayağa kalkacakken Steve de bardağı bırakmaya yeltelenince birbirlerine çarptılar.

"Oldu..." dedi Bucky kendi kendine, gitme sinyali miydi bu?

"Günaydın teğmen" Tony hemen sıyrılmıştı,

Steve ise avuçlarını tezgaha dayayıp esnedi. "Günaydın Bucky"

"Evde misin bugün?" onunla beraber salona yürürken sormuştu. Steve yerine oturup tabağındaki sosisi keserken onaylar gibi mırıldandı. "Ne yapacaksın ki evde?"

"Oturacağım. Gazete okurum... Hatta bir saniyeliğine sandalye bile cilalamayı düşündüm. Anlıyorsun ya, oldukça yoğun bir programım var"

"Sandalye cilalama işinin Stephen'ın kardeşiyle bir ortaklığı var mı peki?"

Steve kaşlarını kaldırdı. "Onun da mı sandalye cilalama günüymüş?"

"Vazgeçtim, kes sesini duymak istemiyorum" Bucky gözlerini devirerek bitirmişti konuşmayı, zaten geç kalmak üzereydi. Iki lokma yiyebilirse bu gün tok gitmek istiyordu. "Bu arada, Chris akşam yemeğe gelecek"

"Hayır gelmeyecek!" Steve gözlerini büyüttü.

"Geleceğine seni temin ederim, gidip yıkan."

Memoirs of Holocaust | Stony AuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin