Bucky, eve dönerken, Chris'in evden çıktığını görmüş ve kaosun kokusunu uzaktan alabilmişti.
Chris ve Steve gerçekten en yakın iki insan sayılmazdı. Oysa çömezken pek bu kadar uzak değillerdi...
Bucky eve gitmeden önce istemsizce düşündü, acaba kendisi ve Steve de şimdi böyle düşman gibi mi olacaklardı?
"Steve?" Bucky anahtarlarını kapının yanına bırakıp salona ilerlediğinde masanın bir ucunda Steve'i, diğerinde Tony'i görmeyi beklemiyordu ki Tony'nin zorla tutuluyor gibi bir hali vardı.
"Arkadaşlarına söyle bana yanaşmadan ne yapıyorlarsa yapsınlar. Gerçekten elimden bir kaza çıkacak" çatalındaki patatesi ağzına götürmüştü yüzbaşı. Bucky sonrasında Tony'e döndü.
"Ikinize... afiyet olsun?"
"Eve gelmiyorsun diye yalnız mı yemek yemeliyim? Sanki öyle ima ediyor gibi sesin." Steve ağzını silip teğmene verdi dikkatini. Ama Tony bu masa eziyetinin 'misafir' sohbeti olduğunu biliyordu. Huzursuzca tabağındaki sebzeleri dürtükledi.
"Elbette hayır." Bucky düşünceli bir şekilde ona baktı. "Ben de katılabilir miyim?" Gözleriyle Anna'yı arıyordu ki Steve başını iki yana salladı. Teğmen yutkunmuştu.
"Başka bir yerde yemeni rica edebilirim bence."
Steve, Bucky'i gerçekten kendinden uzaklaştırıyordu. Korktuğu şeyin olmasını istemiyordu teğmen. Steve'in yanındaki sandalyeyi tutmuştu bunun üzerine. Çekecekti ama Steve hızlı davranıp ona engel oldu. "Israr ediyorum. Oldukça keyifsiz bir gündü ve ağzımdan çıkacak laflar seni mutsuz edecek"
"Çok düşüncelisin ama kalacağım sanırım."
Tony sanki orada yokmuş gibi davranıp tabağında didiklediği şeylere baktı ve birini ağzına attı.
"Chris'i karşılamaya git."
"Yemek yiyeceğim."
"Burada değil."
"Evet burada yiyeceğim"
Tony kaşlarını kendi kendine kaldırıp görünmez olmanın huzuruyla belki de uzun zamandır ilk güzel yemeğini yiyordu. Pek de keyifli bir ortamdı.
"Belki de kalacak yer talep etmelisin"
"Ah evimi seviyorum" Bucky ve Steve fazlasıyla hazır cevap konuşuyorlardı.
"Bu ev fazla kalabalıklaştı"
"Ben bir sorun görmüyorum"
"Muhtemelen. Çünkü kendisi benim karşımda duruyor" Steve noktalamıştı.
Tony kendisinden bahsedildiği hissine kapılsa da Bucky, sandalyeden elini çekip Steve'le bakışıyordu. Ikisinin de sinirleri çok gerilmişti, bu Steve için sıradandı ama Tony, Bucky'i ilk kez neredeyse bir şeyi parçalayacak gibi görüyordu.
"Anna" Teğmen sinirli bakışlarını yüzbaşından ayırmadan seslendi. "Yemeğimi odama getir"
Steve yapay bir gülümseme sunmuştu ona.
"Bu, konuşmanın sonu değildi Steven. Bu konuşmayı iki mantıklı insan gibi yapacağız" Bucky sandalyeyi hışımla masaya doğru itince, bardaklardaki içecekler taşarak beyaz örtüyü kirletti.
Tony, Bucky çıktığında gülmemek için parmağını ağzına bastırmıştı. Steve peçetesiyle, sakince kadehi silerken sormuştu. "Komik olan ne?"
"Söylersem beni vurursun"
"Silahım hayli uzakta, kaçacak vaktin olur"
Tony çenesini kaşıdı. "Uzun süre evli kalmış çiftler gibisiniz. Fazla komik çünkü bir erkekle evlenecek son kişi sensin"
Steve cümlenin başında gülüyordu ancak Tony konuşmaya devam ettikçe yüzündeki gülüş silinmişti. Sanki ne yaptığının farkına varmış gibi masaya bakıyordu, Tony'i buraya kendi elleriyle oturtup beslemişti.
"Sana eşcinsel iması yapmadım" Tony bu ifadeden ürkmüştü.
"Yapamazsın zaten" Steve soğuktu.
"Evet... muhtemelen" esmer adam bunu, bu kadar ciddiye alacağını düşünmemişti. "Gelen askerle konuşmanı duydum, eşcinsel diye nefret ediyor olmalısın"
Steve başıyla onayladı. Iç sesi çok daha farklı bir şey söylüyordu oysa; benim eşcinsel olduğumu bildiği için ediyorum.
***
Tony akşam üstü Stephen'ı bahçede yakaladı, Stephen elini Tony'nin sırtına koymuş ve kenara çekmişti onu. "Denk gelemiyoruz, değil mi? Yalnız mı hissediyorsun?"
"Hayır, konuşacağımız bir şey var." Tony korkuluğun üstüne oturunca Stephen karşısına geçip kollarını birleştirmişti.
"Yüzbaşı mı?"
"Hayır, hayır o iyi. Fena değil. Konu babam."
Stephen dikleşmişti. "Ne oldu?"
"Mektup aldım. Yeşil zarflı. Bize yalan söylediği bir mektup Stephen, babam söylediği yerde değil"
"Nereden çıkarıyorsun bunu?"
Tony yüzünü ovdu. "Biliyorum Stephen. Açıklayacak kadar kanıtım yok, sadece biliyorum. Bir fotoğraf buldum"
Stephen sırtını duvara dayamıştı. "Parca parça ne olduklarını sorayım mı?"
"Yüzbaşının babasıyla fotoğrafı vardı. Soyadı Stark değildi. Ama silahların üzerinde Stark yazıyordu."
Stephen ağzını aralayıp kaşlarını kaldırdı. "B-" bir şey söylemek istemişti ama konuşamadı.
"Arno... Arno söylemişti, hatırlıyor musun? Babamın göründüğü kadar iyi birisi olmadığını... belki de biliyordu, sadece kaldıramadı bunları"
"Bir şey yaptın? Babama ulaştın mı? Ben... bilmiyorum. Beynim durdu Tony. Neden daha önce söylemedin?"
Tony omuz silkti. "Sindimek istedim belki de.
"Hep insanları kollayan kişinin sen olduğunu biliyorum ama... Tony ben senin ağabeyinim. Korumak ve böyle şeyleri kafaya takmak benim işim olmalı... bir şey yaptın mı? Yapmadıysan..."
"Yaptım. Bir daha iletişim kurmamasını söyledim. Muhtemelen bunun üzerine dediğimin tersini yapacak ve ne olacağına bakacağım"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Memoirs of Holocaust | Stony Au
FanfictionBaşlangıçta Tony, yıllardır davasını gururla yücelten bu Nazi askerine pek tehlikeli gözükmemişti. Oysa, bütün evi içten içe tüketip yıkılmasına yol açan tahtakuruları da oldukça zararsız görünürler. Anlıyorsunuz ya?