Tony, fabrikada çalışırken uyumuyor ve yemek yemiyor olsa da ne iş yapması gerektiğini biliyordu.
Burada ise... uyumuş ve uyanmıştı. Güzel bir ilerleme sayılırdı ama sonrası boştu. Ne yapacaktı? Gevşemekte olan musluğu düzeltmişti, bunu ondan kimse istememişti ama burada kalıyordu ve...
Bir şey yapması lâzımdı. Koltukta yayılmak için burada kaldığını hiç sanmıyordu.
Bodrum katından yukarı çıkıp evdeki tek ses gelen yere, mutfağa yürüdü. Gördüğü yüz pek tanıdık değildi, oldukça çelimsiz, esmer bir kadındı. Üstündeki elbise dökümlü olmasa muhtemelen daha da zayıf görünecekti. Tony kapıdan tam girmeyip duvara dayandı ve kollarını birleştirdi.
"Yardım edebileceğim bir şey var mı burada?"
Kadın başını hafifçe ona çevirdikten sonra iki yana salladı. Pek konuşmuyordu, eh anlaşılır gibiydi.
"Sen onu doğrarken ben ocağı gözleyebilirim"
"Gözleyemezsin" Steve oturma odasına ilerlemeden önce mutfağın önünde duraksamıştı.
Tony yaslandığı yerden doğrulup sesin geldiği yöne dönmüş ve yüzbaşıyla göz göze gelmişti. "Yapmamı istediğiniz bir şey..." etrafa bakındı. "Var mı?"
"Gözüme gözükmemen" Steve konuşurken göz teması bile kurmaya tenezzül etmemişti.
"Gözünüze gözükmeden yapacağım bir şey var mı?" Sesi fazla iğneleyici çıkınca, merdiveni inen teğmen olduğu yerde duraksamış ve ikisine bakmıştı.
Steve ağırlığını tek taraftaki değneğine vererek ona baktı. Bir şey söylemiyordu, Tony'e zıt olarak bakışlarıyla iğneliyordu onu. Bucky, bu tavrın sadece Tony'e özel olduğunu o an fark etmişti, bir duygu vardı bakışlarında. Iyi ya da kötü olması önemli değildi, Steve yahudilere nefret bile beslemeyecek kadar katıydı. Stephen'a da böyle davranmıyordu.
Değneğin birini kaldırıp tepesindeki ampule sertçe vurdu. Her taraf saniyeler içinde cam parçaları içinde kalmıştı.
Değneği duvara dayayıp omuzlarına düşen cam kırıklarını aşağı itti.
"Mümkünse yapmak için hava kararana kadar oyalan."
Bucky trabzana dayanıp kaşlarını çattı. Tony gayet sakin bir şekilde kollarını silkelemişti. "Madem nefret ediyorsun, neden evine alıyorsun?" tıslayarak yüzbaşına döndü. "Merak etme, fabrikada kimse bizi ipek çarşaflarda yatırmıyordu"
Bucky merdivenden hafifçe sekerek inmiş ve ikisinin arasında durmuştu. "Bahçede çok fazla ot bitmiş, yüzbaşı son bahçıvanı da... infaz ettiği için. Gidip bak. Sonra da Anna sana yıkanacak yer ve kıyafet ayarlar. Anna sen de burayı temizle"
"O ağzını iğne iplikle dikeyim mi?" Steve sanki Bucky orada yokmuş gibi soğuk bakışlarıyla Tony'i izliyordu. Bu sefer esmer adam oralı olmadan uzaklaşmıştı. "Ben cidden hasta olmalıyım" cevap alamayınca Bucky'le konuşmuştu. "Hala yaşıyor olması, hasta olduğumun en büyük kanıtı"
Bucky duymazdan geldi. "Içeri yürü, ayaklarını keseceksin"
"Ciddiyim Bucky! Ateşim mi var?"
"Geç içeri, fabrikaya gitmem lazım."
Steve içeri geçecekken durdu. "Gitme. Yıkanmam gerek, bu şekilde küvette ölürüm" bacağına bakmıştı.
Bucky içten içe güldü. "Ben onu halledeceğim, hiç üzülme sen"
"Geç kalma ama, akşam yıkanmayı sevmiyorum. Erken dön"
"Sen onu bana bırak... her zamanki saatinde yıkanacaksın"
![](https://img.wattpad.com/cover/196261705-288-k647344.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Memoirs of Holocaust | Stony Au
FanfictionBaşlangıçta Tony, yıllardır davasını gururla yücelten bu Nazi askerine pek tehlikeli gözükmemişti. Oysa, bütün evi içten içe tüketip yıkılmasına yol açan tahtakuruları da oldukça zararsız görünürler. Anlıyorsunuz ya?