30 (Son)

985 86 65
                                    

"Biraz gülümsemen gerek, neredeyse ülkeni bıraktığına pişman olduğunu düşüneceğim" Bucky Bank of England yazısının önünde dururken uyarmıştı Steve'i. Steve duvara biraz daha yaklaşmıştı, tanrı aşkına nasıl hiç durmayan yağmurlarla yaşayabilirdi? Şimdiden Ingiltere'yle düşman kesilmişti.

"Yoksa Tony'i Chris'le bırakmaktan mı huzursuz oldun?"

Steve ne bilecekti Tony'nin York Dükü Prens Albert gibi İngilizce konuştuğunu? Hiç bahsetmemişti, sadece Almanca bildiğini düşünmekte haksız değildi.

Bucky'e gözlerini devirip kollarını birleştirdi. Tüm siniri yağmuraydı, Chris'i öldürmek falan istemiyordu.

"Yüzba-" Tom duraksayıp düzeltti kendini. "Steve." Elindeki beyaz zarfı ona uzatmıştı, sonrasında diğerini Bucky'e vermiş ve kendi çektiği parayı da iç cebine tam bir ingiliz gibi koymuştu. "Chris hala gelmedi mi? Beraber gideriz demiştim" ceketinin kolunu sıyırıp saatine bakmıştı.

"Geliyorlar," Bucky, sokağın karşısındaki ikiliye bakarak dillendirdi.

Steve'in dik bakışları o söylemeden önce takılmıştı zaten Tony'e. Tony'nin ona uzattığı paketi almayarak yerini netleştirdiğini düşünüyordu.

Tony oralı olmayınca fazla bozulmuştu bu yüzden. Esmer adam kendine aldığı çöreği ısırarak bakmıştı Tom'a. Tom, Chris'in uzattığı paketi aldı, ama belli ki en sevdiği şey değildi. "Arkadaşımın bulabildiği evler var, sonrasında ne yapacağınıza karar verene kadar kalabilirsiniz, aceleye geleceğini sanmıyorum"

"Beni evine alıyorsun değil mi?" Chris mırıldandığında Tom onu kibar olmayacak şekilde dürtmüştü.

"Anahtarları almam gerek ama Bucky, Natasha seninle kalmak konusunda oldukça ısrarcıydı" Tom'un gözleri onun üzerinde doladı, Bucky neredeyse kızarmıştı. "Önce seni teslim edip sonra anahtarları almak mantıklı gibi"

"Yüzbaşıyla kalmayı sorun etmem, yalnız ve ingilizce bilmiyor" Tony son parçayı ağzına tıkmadan önce önermişti. Steve homurdanıp onun elinden diğer paketi aldı ve bir parça koparıp geri verdi.

Tom yürümeden önce mırıldanmıştı. "Sorun etmeyeceğine nedense eminim"

***

"Kendi evimde ilk günümü böyle hayal etmemiştim" Tony anahtarları masaya bırakırken dillendirmişti. Almanya'daki evden çok farklıydı, nedense Tony çok daha huzurlu olduğunu hissetmişti. Hatta belki, yağmur kesilip de güneş açarsa şu anda olduğundan bile iyi olabilirdi.

Steve onun arkasından girip kapıyı kapatmıştı. "Nasıl hayal ettiğini merak etmemeliyim ama ettim açıkçası"

"Pepper vardı, annem onunla evleneceğime neredeyse emindi."

"Etmemeliydim." Steve etrafına bakınıp Tony'nin aksine yukarıya fırlamamıştı. Tony yukarıdan seslendi;

"Bu odayı ben istiyorum"

"Sorun yok, göğsümde yatabilirsin" Steve pencereleri acarken karşılık vermişti ona, yüz ifadesini görmek isterdi. Aşağıya tekrar indiğinde o anki yüz ifadesi yoktu yüzünde.

"Biraz gülümseyebilirsin Steve, izin veriyorum"

"Sadece ne yapacağımı düşünüyorum"

Tony onun yanına yürüyüp, onun gibi pencereden dışarıya baktı. Elini onun sırtına koymuştu ama Steve daha sırnaşık çıkıp elini onun beline koyarak vücudunu kendine çekmişti.

"Evet, ben de savaşa girdiğimiz ilk gün sormuştum bunu kendime" Tony gök gürleyince yüzünü buruşturdu, "kahve?"

Steve başıyla onayladı. Masadaki boş kağıtları kaydırmıştı parmaklarıyla, şimdi bunlara yazacak hiçbir şeyi olmaması canını sıkıyordu.

***
Birkaç hafta sonra Bucky ve Tom gelmeseydi Steve delirirdi. Tony'le rollerini değiştirdiğine inanmıyordu. Tony uyum sağlamakta zorlanmamış gibiydi, Steve ise masadaki tüm boş kağıtları evdeki eşyaların eskizini çizerek dolduruyordu.

Çalan kapıyı açtığında gözleri önce Bucky, sonra Tom sonraysa Tom'un elini tutan küçük çocuğa kaymıştı. İncelemeye çok fırsat bulamadan dalmışı Bucky eve, Tom ve çocuksa normal insanlar gibi girip kapıyı kapatmışlardı.

Bucky elindeki kağıt parçasını sallarken Steve, koltuğa oturan çocuğa bakıyordu.   Gazeteyi Bucky'den birkaç saniye sonra alıp açmış ve ne anlaması gerektiğini merak eder şekilde Bucky'e bakmıştı. Bucky onun elindeki gazetenin arkasını çevirip siyah beyaz resmi işaret etti.

"Hitler."

"Kim olduğunu biliyorum. "

Ikisi salonun ortasında dururken Tony içeri girmişti. Ziyaretçi beklemeyen bir diğer kişi de oydu.

"Intihar etmiş" cümlesini tamamladı Bucky. Steve'in tepkisinden emin olamıyordu ama kendisi içten içe deli gibi sevinmişti.

Steve sayfaya bir süre bakıp gazeteyi sessizce katlamış ve Bucky'e geri vermişti. Nasıl hissetmesi gerektiğini bilmiyordu.

"Ben kelepçelerim bileklerimden tamamen çıkmış gibi hissediyorum" koltuğa atmıştı kendini. "Almanya teslim olacak, birkaç gün veriyorum en fazla"

"Ülkene hiç üzülmüyor musun?" Steve yargılar gibi sormuyordu, sadece hislerinin normal olup olmadığını bilmek istiyordu.

"Üzülüyorum. Ama Almanya toparlayacaktır, arkasında bıraktığı enkazın işi daha zor"

"Sen kimsin?" Tony ortadaki çocuğu sadece kendisinin görmediğini kanıtlamak için sormuştu, ingilizce dillendirmişti ama salondaki herkesin bu seviyede dil bilgisi vardı.

Çocuk Tom'a bakıp ondan onay alarak cevaplamıştı. "Peter."

"Arkadaşımın oğluydu. Yakın zamanda kaybettik. Bende kalmasında bir sorun yok ama... istemiyor gibi. Muhtemelen babasını hatırlatıyorum, beni suçluyor bile olabilir" Tom Almanca konuşarak cevaplayınca Peter ellerine baktı. "Ona uygun bir yer bulana kadar sizinle kalsa? Gerçekten çok sakindir"

"Güvendiğin kişi ben miyim gerçekten? Muhtemelen Tony'e bakarak konusmalisin" Steve karşısındaki koltuğa geçmişti.

"Iyi bakacağınızı bilmesem sormayacak kadar akıllıyım. Uzun sürmez. Sadece bir süre."

Tony Steve'e bakmıştı. "Kardeşimi büyütmüştüm, boyut olarak ayniydilar"

Steve buna gülüp başıyla onayladı. "Bir süre kalmasında sorun yok"

Gerisini hayal gücünüze teslim ederek noktalıyorum. O yüzden yarım gibi duruyor ama isteyen peri masalı gibi isteyen ruh hastası kişiliğini konusturarak bitirsin, kendinize iyi bakın 😘

Memoirs of Holocaust | Stony AuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin