"Uyanık mısın?"
Steve başını kitabından kaldırıp önce kapalı kapısına, sonra komodindeki saate baktı. "Evet."
Tony kapıyı açıp elindeki lambayı Steve'in çalışma masasına bıraktığında, Steve kitabını kenara koymuştu. "Beş gün önce sana yarın getir demiştim"
"Yenisini alman konusunda oldukça ısrarcıydım, bunlar çok baş ağrıtıyor" Tony bilmişçe gülümseyerek karşılık verdi. "Dünkü olay için teşekkür etme fırsatım olmadı"
"Sen mi teşekkür edeceksin?" Steve neredeyse samimi bir gülüş sunacaktı, neyse ki kafası hala yerindeydi ki bunu yapmadı.
"Ağabeyim yapmazsam tezek üstünde uyanabileceğimle tehdit etti beni. Etik anlayışı... değişiktir. Neyse ne... lamban, teşekkürün..."
Steve yataktan kalkıp çalışma masasındaki yarım içkilerden birini açtı. "Berlin miydi? Oraya mı gönderiyorum seni? Çok bela olmaya başladın"
Tony onun kendine doldurduğu bardağı önünden alınca Steve, sütü alınmış kedi gibi kalmıştı. Bozuntuya vermeden neyse ki toparlayabilmiş, su içtiği bardağa, kendisi için içki doldurmuştu. "Ağabeyin var... babanla annen yaşıyor mu peki?"
"Dalga mı geçiyorsun? Sana mı söyleyeceğim sence?"
"Panik yaptığına göre yaşıyorlar" Steve kalçasını çalışma masasına dayadı. "Gerilmediğine göre tehlikede değiller..."
"Iki kardeş misiniz?"
Tony kısa bir süre duraksayıp başıyla onayladı.
Steve tek kaşını kaldırdı. "Hayır, şüpheli bir sessizlikti bu"
"Çok sıkılıyor olmalısın" Tony boş bardağını şişeye değdirince Steve, şişeyi açıp doldurdu.
"Fazlasıyla. Kardeşin mi var?"
Tony gözlerini devirerek sessiz durdu.
"Yakaladılar mı?"
"Öldü." Tony dik dik baktı ona. "Ama sevinme, alman askerlerin başarısı değil"
Tony, Steve'in bardağıyla bakıştığı saniyelerden sonra fark etmişti nasıl tuhaf bir atmosfer oluşturduğunu. Ama suçu kendinde görmüyordu, konuyu kapatmamakta o ısrar etmişti. "Bacağın nasıl?"
Steve gözlerini bardaktan yukarı kaldırdı. "Tek parça, nispeten az ağrılı. Stephen iyi bir doktor gerçekten"
"Öyledir. Gerçekten harikadır. Bir seferinde hastanedeyken-" Tony neden birden anılarını anlatmaya başladığını bilmiyordu. Çenesini kapatıp boş bardağı elinde salladı. "Bunu mutfağa indireyim. Burada işim bitti"
Steve kendi bardağını da ona uzattı. "Anna yarın odama temiz bardak çıkarsın"
***
"Hemsworth aklanmış." Natasha gururla bakıyordu sandalyeyi çekmiş Bucky'e. "Yüzbaşının bunu yapacağı aklıma bile gelmezdi""Çok iyi tanıyor gibi konuştun" Bucky garsona hızlı bir yemek siparişi verip tekrardan Natasha'ya dönmüştü.
"Babası ve babam arkadaştı. Onlarla da Howard..."
"Howard yahudi, nasıl iki Alman subayıyla yakın arkadas olabilir?"
Natasha elini Bucky'nin pantolonunun cebine sokunca, Bucky irkilmişti. Sarışın, sigara kutusunu çıkarırken gülüyordu. "Teğmen, ne zamandır bir kadına dokunmadınız? Yüzünüz kızarıyor"
"Dalga geçmek hiç yakışıyor mu?" Bucky de bir dal sigara almıştı.
"Bunu eminim halledebiliriz"
Bucky bu sefer güçlükle yutkunmuştu. "Konuyu çok pürüzsüz değiştirdin ama bana söyleyeceksin. Howard gelmeden önce"
"Howard eline alabileceğin en iyi silahları üretiyordu teğmen. Bir askerin hayallerini süsleyen bütün silahlar onun elinden çıktı. Bir şekilde borcunu ödemek istiyor olmalı şimdi"
"Nazilerle..." birden kendini bu grupta hissetmemisti teğmen. "Nazilerle çalışmadığına emin misin?"
"Teğmen, biz sadece dört kişi değiliz. Arkamızda sağlam bir ekip var, bana güven. Birisi ihanet etmeye çalışırsa, benim de insan öldürebildiğimi bilmeni isterim" Natasha masumca gülümsedi. "Mektubu verene kadar biraz vaktimiz olduğuna göre... seni arkaya çeksem... biraz tanışsak..."
"Herkesin içinde nasıl bu kadar açık-"
"Eğer gelmezsen karşı masadaki adam bana içki sipariş edecek gibi bakıyor... bir de gerçekten en son ne zaman bir kadın gördüğünü çok merak etmeye başladım" Natasha yürüyen garsonu yakalayıp sessizce konuştu. "Masamızı on beş dakika tutar mısınız? Önemli bir işimiz çıktı ancak hemen döneceğiz"
***
Verandada oturmuş gazete okuyordu, önünde Tony'nin gözü gibi baktığı filiz vardı ve hava fena değil gibiydi. Huzurlu bir gün geçireceğini düşünüyordu onu görene kadar."Yüzbaşı Rogers" Chris çiti açarken Steve, suratını asarak onu izledi. Bir yıla yakın süredir görmüyordu onu. Yine görmeyebilirdi. Gazetesini yüzü hizasına tekrar kaldırıp duymazdan geldi.
"Benimle yakından ilgileneceğiniz için Weimar'a tayin edildim. Sizi ziyaret etmeden olmazdı."
Steve bıkkınlıkla gazeteyi katladı. Resmi olarak çalışmıyor olduğu son gündü, daha güzel geçeceğini ummuştu. "Etmemeni dert etmezdim"
"Etmeliydim. Sonuçta bir yıldır hain olarak ilan edilip eli kolu bağlanınca insan huzur buluyor"
Steve oturduğu yerden kalkıp ona doğru iki adım attı. "Umarım bulmuşsundur. Çünkü bir dilekçemle seni huzura geri kavuşturabilirim"
"Barış ilan ettiğimizi düşünmüştüm. Bucky için yapmadınız mı bunu?"
"Başını derde sokarsa arkasında durmayacağını bildiğim için yaptım."
"Sen durur musun?" Chris resmiyeti kenara itip başını eğerek sormuştu. "Sana bu kadar ters bir amaç uğruna, onu koruyacak mısın?"
Tony çıkmış çiviyi çakmak için verandaya yürüdüğünde ikisinin buz gibi sohbetini görmezden gelememişti.
"Bucky hata yaptığını fark edecek"
Chris başını iki yana salladı. "Sen hata yaptığını fark ettin, egon geri dönmene izin vermeyecek kadar büyük. Yoldan çıkarsan ihanet ettiğin insanların seni istemeyeceğini biliyorsun"
Steve elindeki gazeteyi sinirle yere attı. "Ben bunu onaylamıyorum. Bunu onaylamayacağım. Yaptığınız şey hainlik, bunu savunmamın imkanı yok"
"Merak etme yüzbaşı, biz seni ihbar etmeyiz. Hatta arkadaş bile olabiliriz ne dersin?" Chris alay ediyor gibiydi.
"Lanet olası kıçını buradan dışarı çıkarıp Ingiliz ibnenle-"
"Yüzbaşı, yemeğiniz hazır" Tony aniden ikisi arasına girip söylemişti, yemeğin hazır olduğunu sanmıyordu.
"Beni davet edecek misin yemeğe?" Chris meydan okur gibi başını yana yatırmıştı. Tony pek diline hakim olamıyordu bu günlerde, yine o günlerden biriydi. Adamın doğru tarafta olduğunu biliyordu ama Tony, etrafında huzursuz hissetmesine engel olamadı.
"Etmeyecek. Misafiri var"
![](https://img.wattpad.com/cover/196261705-288-k647344.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Memoirs of Holocaust | Stony Au
Fiksi PenggemarBaşlangıçta Tony, yıllardır davasını gururla yücelten bu Nazi askerine pek tehlikeli gözükmemişti. Oysa, bütün evi içten içe tüketip yıkılmasına yol açan tahtakuruları da oldukça zararsız görünürler. Anlıyorsunuz ya?