"Aklındakini cevaplayayım, kimse seni zehirlemedi. Üşütmüşsün" Tony, Anna'nın hazırladığı çorbayı komodine bırakıp içeriyi havalandırmak için balkonun kapısını araladı. "Yıkansan iyi gelir, bacağına basmakta ısrarcı olduğuna göre kendin yıkanabilirsin de"
Steve gözlerini ovalayarak yanındaki kaseye baktı ama onun yerine suya uzandı. "Kokusunu sevmedim, al şunu yanımdan"
Tony bardağı ondan alıp içermeden yerine koydu ve yüzbaşının üzerine eğildi. "Emin ol, o çorba da kendini en son içenin sen olmasını isterdi ama çok adil bir dünyada yaşamıyoruz. Huysuz bir velet olmayı kes ve nadiren de olsa söyleneni yap"
Steve alayla güldükten sonra sağ elini onun boğazına dayayıp sıkmıştı. "Bu kadar saygısızlığı neyden cesaret alarak yapabiliyorsun?"
Tony dişlerini göstererek gülümseyip aynı şekilde karşılık vermişti. Sağ elinin parmakları altında, adamın boynundaki damarların hareketini hissedebiliyordu. Kendisi geriye çekilse kurtulabilirdi ama Steve'in kaçacak pek yeri yoktu.
"Güzel laftan anlamayan bir piçsin"
"Bu lafları ayağa kalktığımda münakaşa etmek isterim"
"Hasta olduğunu duydum" ikisi de birbirlerine ait olmayan ses yüzünden ışık görmüş tavşana dönmüştü. Bucky, odaya girdiğinde, onları gördüğü konumda kalakaldı. "Ne yapıyorsunuz?"
Tony geriye kendini güçlüce çekince yüzbaşının elinden kolaylıkla kurtulmuş ve elini çekmişti. "Yüzbaşına çorba getirmiştim. Gidiyordum"
"Ah hayır, yemem konusunda yardım edeceğini söyledin sanıyordum" Steve'in gözleri şeytanice parıldamıştı.
"Tony..." Bucky işaret ve orta parmağı arasında tuttuğu haki yeşili zarfı ona uzatınca esmer adam yutkunmuştu. "Sana vermem söylendi"
Steve'in ne diyeceği umrunda değildi belli ki. Tutsağına zarf veriyordu, her türlü şey yazıyor olabilirdi.
Tony duraksamadan almıştı zarfı. Alt kata inerken Bucky, suçluluk dolu bir şekilde onun peşinden bakmış, sonra ise Steve'e dönmüştü. "Bu halin ne senin? Ne zamandır hasta oluyorsun?"
"Belli ki üniformamı giyemediğimden beri"
"Arkadaş mı oldunuz?" Tony'i kastederek sordu.
Steve'in ağzından küçük bir kahkaha bile çıkmıştı. "Sana arkadaşların yapabileceği bir şey gibi mi göründü?"
"Söz konusu sen ve bir yahudiyse... evet, arkadaşa en yakın hareketindi" Bucky komodindeki çorbaya bakıp cevapladı.
"Onun için geldin. Hasta olmamla pek alakası yoktu. Rol kesmene gerek yok"
Bucky kırılmıştı. "Ben rol kesmem."
"Eve gelmen için oldukça erken değil mi? Gitsen iyi olacak"
"Senden bir şey isteyeceğim." Bucky şimdi yapacağı seyin riski yüzünden ölecek gibi hissediyordu ama onun arkasından iş çevirmenin yükü altında kalamazdı. "Chris Hemsworth'un suçlamasını geri çekmelisin."
Steve'in yüzündeki alaycı ifade yok oldu. Doğrulup sırtını yaslamıştı. "Sen beni bitirmek mi istiyorsun?"
"Eğer seni riske sokacak bir şey görürsem, üstüme alacağım."
"Bucky, odamdan defol."
"Bunu sen olmasan bile bir şekilde yapacağım Steve. Sadece yardımcı ol"
"Odamdan şu anda çıkmazsan gerçekten iyi şeyler yapmayacağım"
"Steve-"
Steve'in eli, komodinde, kemerinin hemen yanında duran tabancayı bulmuş ve Bucky'nin yakınında alalade bir yere sıkmıştı. Teğmenin kalbi neredeyse ağzında atıyordu.
"Defol git yanımdan!"
Tony ses yüzünden yukarıya koşarken Bucky, hızla onun yanından geçmiş ve tek kelime etmeden merdivenlerin sonundaki kapıdan çıkmıştı.
Tony aralık kapıdan içeriye girip yerdeki paramparça aynaya baktı.
"Sen de."
***
"Haber almak seni rahatlamamış gibi" Stephen kağıdı onun elinden alıp bir kere daha okudu."Ölmediğini biliyorum..." Tony omuz silkti. "Ama hala bizden kilometrelerce uzakta. Bugün ölmedi, yarın ölecek mi bilmiyoruz"
"Gerçekten onun gibi birine ihtiyaçları olmalı"
"Bununla ilgili hoşuma gitmeyen bir şey var... nasıl mektup göndermesine izin verdiler? Önceki kadar mümkün durmuyor. Burada olduğumuzdan nasıl haberi vardı, teğmen o mektuba başkasından önce nasıl ulaştı?"
"Fazla düşünüyorsun"
"Sanki bunu o istiyor gibi. Ama neyi düşünmemi istiyor anlayamıyorum"
"Muhtemelen yaşamaya sorunsuz şekilde nasıl devam edeceğini düşün istiyor kereste kafalı." Stephen mektubu yok etmek için yanına aldı. "Lütfen yüzbaşıyla dalga geçmek bu maddelerin içinde yer almasın"
"Sen de nefret ediyorsun ondan. Hazır ayağa kalkıp bizi öldüremiyorken biraz eğleniyorum. Sonra zaten öldürecek"
Stephen başını yana eğdi. Gözü toprağın üstündeki ince filizlere kaymıştı. "Biliyor musun, ben nefret etmiyorum"
"Dalga geçiyor olmalısın"
"Senin kadar rasyonel düşünemediğimden belki. Etmiyorum ama. Başkasının eline düşseydik... çok farklı olurdu. Inan bana"
"Aynı bokun laciverti"
"Rütbeli insanların evlerine gidiyorum... hastane olayından sonra beni çağıranlar oldu ve... aynı eve iki kere gittiğimde çalışanlardan bir tanesi bile önceki gidişimle aynı olmuyordu. Bir, belki iki gün hayatları var"
"Bu, bizim yaşadığımızı daha haklı yapmaz"
"Bizi daha şanslı yapar. O adamı da nispeten merhametli. Anna'ya ne zamandır burada çalıştığını sordun mu?"
Tony gözlerini devirdi. "Kadının halini gördün mü? Tek kelime etmiyor"
"Sordun mu?" Yineledi Stephen.
"Hayır sormadım." Tony pes ederek omuz silkti. Stephen gözlerini onda gezdirmeyi durdurmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Memoirs of Holocaust | Stony Au
FanficBaşlangıçta Tony, yıllardır davasını gururla yücelten bu Nazi askerine pek tehlikeli gözükmemişti. Oysa, bütün evi içten içe tüketip yıkılmasına yol açan tahtakuruları da oldukça zararsız görünürler. Anlıyorsunuz ya?