"Çok sessiz kaldın. Sabah."
Tony karanlığın içinde arkasından gelen ses yüzünden titremişti. Biraz hava almak için çıktığı bahçede yalnız olduğunu düşünüyordu ama yüzbaşının mavi gözleri karanlıkta ışıl ışıl parlıyordu. Kalçasını çite dayamıştı, hemen gidecek gibi bir hali yoktu.
"Bir şey söylemem gerektiğini bilmiyordum, Stephen ve Anna'da pek konuşmadı hem. Bence algıda seçicilik yapıyorsun"
"Hayır, fırsat bulduğunda çenenin asla kapanmadığını biliyorum sadece." Steve kolunu yüz hizasına kaldırıp baktı ve bileğini kaşıdı. Sineklerin hedefi kendisiydi bu gece. "Pek şaşırmış gibi değildin, şaşırmayan tek kişiydin. Tabi nedenini biliyorum, ama o nedenin arkasındaki nedeni bir türlü bulamıyorum."
Tony soğuk hava yüzünden yakasını yukarı kaldırıp kollarını birleştirdi. Ona vereceği cevap hakkında hiçbir fikri yoktu.
Steve etrafına dikkatlice bakıp tekrardan Tony'e döndü. "Hiç tanımadığın bir adamdan neden, nasıl yardım isteyebildin? Askerdi. Beni sevmediğini biliyordun."
Tony daraldığını belli edecek şekilde iç çekti. "Teğmenle arkadaş olduklarını düşündüm, en azından beraber çalıştıklarından emindim. Teğmenin aklı pek başında değildi"
"Ama neden?"
Tony kaşlarını kaldırdı, neyse ki Steve'i şüphelendirecek kadar uzun süre düşünmemişti. "Senin evinde yaşıyoruz. Kendimi ve Stephen'ı riske atmak istemedim"
Steve tekrardan etrafına bakıp gözlerini ona dikmişti. Yakalarını o da yukarıya kaldırdı, yüzünü neredeyse saklamıştı bu şekilde. "Seni öpebilir miyim?"
Tony ileride bir ağaca dalmış bakışlarını yavaş yavaş ona kaydırıp kaşlarını çattı ve başını anlamamış gibi eğdi. Yanlış duyduğuna o kadar emindi ki kendine gülmek üzereydi.
Steve'in gözleriyse yukarı dikilmiş, dümdüz ona bakıyordu.
Tony ellerini ceplerinden çıkarıp kaşının üstünü kaşıdı. Yanlış duyduğunu düşünüp ne dediğini tekrar sorsa mıydı? Doğru duyduysa tekrar duymak istediğini sanmıyordu.
"Ne kadar içtin?" Dedi bunun yerine, gayet sakince.
Steve kaşlarını kaldırıp gözlerini yan tarafında bir şeye bakar gibi çevirmişti. "Fazla." Belki bardağın beşte biri kada içmişti oysa.
Tony bu dediğini başıyla onaylayıp yüzünü ovdu. Içeri girecekti. "Iyi geceler yüzbaşı"
Steve ellerini bacaklarının üzerine sürtüp ona bakmadan mırıldandı. "Iyi geceler Tony"
Tony adını duymayı beklemiyordu, yavaş adımları neredeyse koşarak uzaklaşmaya evrilmişti bunun ardından.
Gecenin kalanında Tony, yatakta uyumak için cebelleşirken Steve'in hiç sarhoş olarak karşısına çıkmadığını düşünüyordu. Bugün de nedense aynı durumdan farklı bir şeyin olmadığı kanısındaydı. Başına çok sert mi vurmuşlardı? Keşke Stephen'a kontrol etmesini söyleseydi.
Steve onun aksine eve oldukça geç girmiş, ayazda uzun süre oturmuştu. Kafasındaki düşünceleri kendisi bile susturmakta güçlük çekiyordu artık, öyle ki başı çatlayacak gibi ağrıyordu.
***
"Günaydın, sabahın köründe kalkıp fırından sana schnecken aldım, harika bir arkadaş olduğum için tabi" Bucky paketi masaya bırakıp Steve'in yanına oturduğunda gülümsüyordu. Steve'in gülümsemediğini görünce yüzünden neredeyse düşecekti kendi gülüşü."Hadi ama, bayılırsın buna"
"Tatlı bir şey yemek istemiyorum, teşekkürler ama. Güzel duruyor"
"Bir şey oldu...?"
Anna, Steve'in önüne kahvesini bırakırken sormuştu Bucky. Steve, sorudan kaçmak adına kahveyi içmeye yönelmişti ama dudağını yakınca küfrederek geri bıraktı.
"Kesin bir şey oldu" Bucky gergince tabağına döndü. "Başımız dertte mi?"
"Hayır. Hayır alakan bile yok"
Bucky şimdi daha endişeli bakmıştı, Steve'in hiç kendi derdi oluyor muydu ki? "Bunu endişe etmeyeyim diye söylediysen başarılı olmadın. Neyin var?"
"Yapma." Steve sağ gözünü ovmuştu. Pek uyku uyumadığından olsa gerek, gözleri yanıyordu. "Sadece yemek yiyip işime dönmek istiyorum"
Stephen koridorda yürürken Bucky'nin gözüne çarptı. "Stephen, Tony nerede?-"
Bunun üzerine Steve ikinci kez kahveden dudağını yakınca Bucky gözlerini kısarak devam etti sözüne. "Bu sabah göremedim?"
"Görmedin mi?" Stephen onun erken kalktığını sanmıştı. Bilmediğini belli etmek için başını iki yana salladı ve adımlarını merdivenlere geri çevirdi, hala uyuyor muydu?
"Çıksam iyi olacak" Steve kahvesinden inatla o yudumu içmek istiyordu ama üçüncü çabası da sonuçsuz kalmıştı. Yeni ütülü ceketini koltuğun üstünden alıp giyerken Bucky ağzını açmaya çalışıyordu.
"Tanrı aşkına, bekle de beraber çıkalım. Tamam yemeyeceğim, bekle"
"Otur yemeğini ye, ben yürüyeceğim. Arabayı alırsın"
"Hayır, beraber yürüyelim. Bana ne sorunun olduğunu söyle"
"Sorunum konuşamayacağım kadar büyük, izin verirsen altında yalnız ezileceğim" alayla söylemişti ama Bucky bunun üzerine elini daha çabuk tutup yüzbaşının peşinden koşmuştu. Steve gülerek arabaya yürüdü bu sefer, madem Bucky geliyorsa...
"Eşlik edebilir miyim?" Chris arabanın yanında bitince Steve'den çok net bir 'hayır' homurtusu gelmişti.
Bucky hiç karışmamak için arka koltuğa uslu bir çocuk edasıyla kuruldu.
Chris arabaya vücudunu dayayıp baktı Steve'e. "Ateşkes imzaladık diye düşünmüştüm"
"Tonyle aranda imzaladığın. En son ben böyle bir şey istememiştim"
"Yıllar geçti ama hala sinirlisin... ikimiz de gençtik, beni çömez yıllarımız için cezalandırıyorsan-"
"Seni beceremediğin askerliğin için suçluyorum" Steve kapıyı açacakken Chris aralanan kapıyı ittirdi.
"Beni kendinden uzaklaştıran sendin. Ben kendi tercihlerimin arkasında durabildim. Sen... fazla korktun."
"Kes sesin Chris." Steve dişleri arasından konuşmuştu.
"Tabi Tom'a kavuşmamı sana borçluyum bu durumda ama... bunu sen bu hale getirdin"
Steve sakinleşmek için yavaşça nefes aldı. "Bu arabaya binersen yol kenarında vururum seni Chris."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Memoirs of Holocaust | Stony Au
FanficBaşlangıçta Tony, yıllardır davasını gururla yücelten bu Nazi askerine pek tehlikeli gözükmemişti. Oysa, bütün evi içten içe tüketip yıkılmasına yol açan tahtakuruları da oldukça zararsız görünürler. Anlıyorsunuz ya?