18

664 87 8
                                    

Ekteki şarkıyı biliyorsunuz, benim kaos şarkım kendisi 😄

Işe dönmek onu hep gururlu hissettiriyordu. Ceketini her giyişinde yüzü gülümserdi, kemeri takarken hep ilk seferki gibi heyecanlanırdı yüzbaşı.

Bu seferki istisna, içini darlamıştı Steve'in. Nedense düğmeleri, bileğine bağlanan ipler gibi hissettiriyordu. Kapana kısılmış gibiydi.

Kapıyı açtığı an Stephen'la burun buruna geldi. Stephen geriye doğru sendelemek zorunda kalmıştı. "Ilaclarınızı unutacaksınız"

Haklıydı, unutmuştu bile.

Elini uzatıp şişeyi aldı ve avucunda sektirdi Steve. "Pekala..."

Steve çok konuşmadan merdivenleri inip salondaki dizili masaya baktı. Bucky erken çıkmamıştı, masada oturuyordu. Yemeğe de başlamamıştı belli ki, Steve'i fark edince başını kaldırdı.

"Yemek yedikten sonra kampa beraber geçeriz dedim"

Steve ceketini askıdan alınca Bucky oturduğu yerden kalktı. "Yemek yemeden mi gideceksin?"

"Anna, Tony pencereme baksın. Kapanmıyor" genç kızla konuştuktan sonra evden çıkmıştı. Bucky de ceketini alıp peşinden koşmuştu.

"Steven! Olduğun yerde dur!"

Erler birden işlerini bırakıp ikisine dönmüştü. Birisi arabanın başında kapıyı açmak üzereydi ki duraksamıştı. Steve yürümeyi kesip ona döndü.

"Efendim teğmen?"

"Arabayı ben süreceğim" askere gayet net bir bakış atıp anahtarları almıştı.

"Sürmeyecek."

Er, yüzbaşı ve teğmen arasında kalıp Bucky'nin elindeki anahtara uzanmıştı. Bucky kaşlarını çattı. Anahtarı avucunun içinde sıkıyordu.

"Teğmen!"

Ikisi de aniden kendi tartışmalarını bırakıp sesin geldiği yöne dönmüşlerdi. Steve, daha çok huzursuzlanmış gibiydi.

"Bana eşlik etmez misiniz? Bu tarafları çok bilmiyorum, yüzbaşının meşgul olacağına eminim" Chris samimi sayılacak bir gülümsemeyle bakıyordu. Steve bundan faydalanıp, anahtarı Bucky'den aldı ve ere attı.

O, arka koltuğa geçerken Bucky başını iki yana sallayarak diğer kapıyı açmıştı. "Üzgünüm, ilgilenmesi için birini yollacağım" ardından Steve'in yanına binmiş ve kollarını birleştirmişti. Ikisi de kendi önüne bakıyordu.

"Kampa gideceğiz." Dedi Steve sessizliği bozarak. Asker oyalanmadan arabayı çalıştırmıştı.

Yolun yarısına kadar oldukça sessizdi Bucky. Steve yapacaklarını not ettiği defterini inceliyordu. Toprak yola çıktıklarında da aynı sessizlik devam etmişti ama Bucky'nin az sonra yapacağı şey yüzünden kalbi ağzındaydı.

Ceketini yukarı kaldırıp silahının kilidini açtı ve direksiyon başındaki erin kafasına dayadı. "Durdur arabayı. Silahını ver"

Steve ağzını araladığı an ona çevirmişti tabancayı. Boş elini uzattı. "Seninkini de uzat"

"Dalga mı geçiyors-"

Bucky dirseğini onun gırtlağına bastırıp belindeki silahı aldıktan sonra askerin uzattığını da alarak arabadan inmişti. "In aşağı Steven"

Steve diğer kapıdan inerken söyleniyordu. "Sen aklını mı kaçırdın?!"

"Konuşmak gibi bir niyetin yoktu. Artık olduğuna göre konuşalım."

"Silah çektiğin er, her hafta üstlere rapor yolluyor, sence benim lafımla sessiz kalacak mı? Ikimize silah çektiğinin farkında mısın?" Steve'in ikna edemeyeceği tek askerdi belki de, binbaşı bizzat yerleştirmişti onu.

"Bunların fazlasıyla farkındayım, ve sorumluluğunu da alacağım. Şimdi konuşacak mıyız?"

"Hayır, ciddiyeti fark ettiğini sanmıyorum. Silahın bu sefer sıkıyor mu bari?"

Bucky yere ateş edip Steve'e tekrar doğrultmuştu silahını. Steve aynadan askere bakıp başındaki kepi indirdi ve diğer elini saçlarından geçirdi.

"Bizim konuşacak bir şeyimiz yok ki Bucky. Neyi konuşacağız?"

"Bizim Tony ve Stephen'dan bir farkımız yok. Bizim arkadaşlığımızın sadece askerlikten ibaret olduğunu mu düşünüyorsun? Ben bundan fazlasıyız sanmıştım"

"Öyleydik. Öyleyiz sanıyordum ama kabul et tek sıçıp batıran ben değildim teğmen." Hayal kırıklığı ve kızgınlığın arasında kalmıştı. "Benim nasıl bir insan olduğumu biliyordun, birden ne değişti? Neden olduğum kişi sana bu kadar acı veriyor artık?"

"Çünkü önceden daha iyisi olabileceğini  düşünmüyordum. Neredeyse olabileceğine inanacaktım. Her seferinde aksini kanıtlamasaydın..."

"Ben de bunu söylüyorum sana, neyi değiştirmeye çalışıyorsun?! Benim bundan şikayetim yok"

"Baban gibi olmandan çok korkuyorum" Bucky'nin gözleri parlıyordu, neredeyse gardını indirip ağlayacaktı.

Steve ondan çok daha katı ve soğuk duruyordu. "Burada arkadaş olup olmama tercihini yapacak kişi ben değilim. Bu yüzden konuşacak bir şeyimiz yok, yollarımızın aynı olup olmadığına sen karar vereceksin" Bucky'nin elindeki silahı sakince alıp ön koltuktaki askere yürümüştü. Bucky olduğu yerde yere bakıp, boğazındaki yumrudan kurtulmaya çalışıyordu.

Steve kapıyı açıp askeri dışarı çekti ve tek kelime söylemesine izin vermeden kafasına sıktı. Bucky sesle yerinde zıplayıp Steve'e bakmıştı. Steve askeri tutmayı bırakınca kolundaki beden yere düştü. Tuttuğu nefesi böylece bırakabildi.

"Artık alman gereken bir sorumluluk da kalmadığına göre," kağıtlarını ve defteri ön koltuga alarak çekilmişti. "yürümende bir sakınca olmadığını umuyorum."

Bucky askere ve Steve'e bakarak başını iki yana salladı, oldukça sakınca vardı aslında. Steve, askerin tabancasını onun üstünden alırken Bucky engel olmaya çalıştı. "Benim hatamdı. Özür dilerim, özür dilerim Steve, lütfen ver"

Steve tabancayı almasına engel olup onu kendinden iterek uzaklaştırdı. "Sana defalarca söyledim bunu. Seni öldürme emrinin bana verilmesini istemiyorum dedim."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Memoirs of Holocaust | Stony AuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin