"Gidip onunla konuşacağım. Ondan bunu saklayamam."
"Seni affedeceğini mi sanıyorsun? Yüzüne bir daha bakmayacak." Onun karşısında dimdik dikilmeme rağmen içim eziliyordu. Olabilecekleri bilmemem gibi bir şey yoktu. Ama ben onun gözünde de kendi gözümde de bir yalancı olmayacaktım. Her bedele, hakarete, ihtimale hazırdım ve hazır olmak zorundaydım. "Her şeyi mahvetmeyi zaten başardın. En azından ağzını tutmayı başarabilirsin."
"Ona yalan söylemeyeceğim."
"Sana yalan söyle demedim zaten. Hiçbir şey söyleme dedim." Karşımda gözlerimin içine bakarken onun dediklerine hiçbir zaman karşı çıkmamıştım. Lakin bu, onunla önceden tartıştığımız hiçbir konuyla benzerlik taşımıyordu. Bu benim yaptığım en büyük hataydı ve ancak bunun hakkında sadece ben karar verebilirdim. Ki benim kararımda aşık olduğum adama yaptığım şeyi anlatmaktı. Onun nefretini kazanabilir ve onun tarafından bir daha asla sevilmeyebilirdim ama en azından yalancı olmazdım. Ve bu onunla bir yalanın üzerine bir hayat kurmamdan daha onurlu olurdu. "Senin daha küçük olduğunu söyledim. Evlenmek ve sen birarada düşünülemezsin bile. Doğruyu söyleyecekmiş. Bir ilişki nasıl ayakta tutulur, nerede susulur nerede konuşulur gibi en önemli şeyleri bile bilmiyorsun."
"Sen iyi biliyorsun, değil mi? Belki de Nisa Hanım ile dedemin ayrılmasının sebebi de nerede susulacağını iyi bilmendir."
Ağzımdan çıkan şeyin ne anlama geldiğini bilmeden söylediğimde tek görebildiğim onun gözlerinde ilk önce geçen şaşkınlığın ardından beliren öfke ve nefret oldu. Tokadı hiç beklemediğim bir anda yüzümde patladığında kendimi yerde bulurken gözlerimde zaten akmayı bekleyen yaşlar, dökülmeye başladı. Onun sözleri yüzünden sinirli olsam da onun kalbini kırdığımı biliyordum. Ama bende kırılmıştım. Ne yaparsam yapayım, ne yaşarsam yaşayayın onun gözünde büyümeyen bir çocuk olmaktan bıkmıştım. Acılarımın ya da değer verdiğim şeylerin onun tarafından anlaşılmamasından, küçümsenmesinden bıkmıştım.
"Hiçbir şey bilmediğin konularda bir daha sakın konuşmaya cüret etme. Sen ne Nisa hakkında ne de hayatla ilgili hiçbir şey bilmiyorsun."
"Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?"
Kerem'in sesini duyana kadar kafamı yerden kaldıramamıştım. Onu sesi yüzünden bir an ona bakabilmiş olsam da utancımla yeniden yüzümü çevirdim. Bu utancın nedeni yediğim tokat değildi. Bu yaptığım şeyi yeniden hatırlamış olmanın utancıydı. Onun karşısında nasıl ayakta duracağımı, yüzüne nasıl bakacağımı bilmiyordum. Yere bakmaktan başka bir şey yapabileceğimi sanmıyordum. O yanıma gelip eliyle yüzümü kaldırmaya çalıştığında ise bir anda geriye kaçtım. Bu kaçışım ondan değildi. Ona dokunmak, sarılmak en sevdiğim şeyken bunu yapmamın nedeni artık onun sandığı Masal olmamamdı. Ona ihanet ederken ben de onun olmaktan çıkmıştım.
"Özür dilerim."
"Sen bir şey yapmadın." Kaçmama izin vermeden sarıldığında aynı şeyi yapmadım. Ona karşılık verip ona dokunamadım. O öyle kusursuzken, öyle güzelken onu kirletemezdim. İkimize birden ihanet etmiş biri iken ona takın olamazdım. O gerçekleri bilmezken, beni affetmemişken yapamazdım. "Siz sinirlerinize hâkim olana kadar Masal benimle kalacak. Ona bir daha bu şekilde davranmanıza izin vermeyeceğim."
Kerem beni ayağa kaldırıp götürürken büyükannemin sakın diyen gözlerini son kez gördüm. Ona söylememi istemezken bu halde onunla gitmem onun için kabul edilemez olsa da bizi durdurmamıştı. Onun uygun gördüğü seçeneği yapacağıma hala inanıyordu. Her zaman onun dediğini yaptığımı bildiğinden bu defa yine aynı şeyi yapacağımı dülünüyordu. Ama ben bu kez onu dinleyemezdim. Bu konuda benimde bir fikrim vardı. Ve daha önemlisi benim de doğrularım ve vicdanım vardı. Yalan söyleyerek, saklayarak kendi vicdanımı, inançlarımı, değerlerimi yıkamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK
General FictionOna kalbinde öyle bir taht yapmıştı ki ne onu ne de onun yerini kimse alamazdı. Onu almak isteyen geçmiş ve gelecek karşısındayken şimdi bile o ellerinin sonsuza kadar kenetli olmadığının farkındaydı. Fırtına en güzeli yok etmek isterken onu elinden...