Ekim, 2019
Güneşgökyüzünde sonbahara rağmen sanki yazın ortasındaymış gibi parlarken bahçe hiç olmadığı kadar güzel görünüyordu. Ağaçların yapraklarının gölgesinin düştüğü o çimler, o bahçe bana cennet gibi geliyordu. Seslerini duyduklarım, oyunlarını izlediklerim benim için yeryüzünde cennetin kurulabileceğinin kanıtlarıydı. Çoğunlukla akşamlar yorgunluktan uyuyup kalsam da her bir anımı yanlarında, onlarla geçirmekten başka bir şeyi düşünemiyordum. Kendi hallerinde oluşları, oyunları bile varlıklarına her an şükretmemi sağlıyordu. Onlara sahip olabilmemin mümkün olamayacağını düşündüğüm zamanlardan sonra onlar benim hayatıma verilen en güzel hediyeler haline gelmişlerdi.
Altı yıl önce bir nisan gününde Sarıyer'de bir sahilde oturup denizi izlerken sonunda huzurun yeniden döndüğünü anlamıştım. Hayatıma zarar verenler artık çevremden bir bir uzaklaşacakken yeniden güzel günlerin çok yakınımda olduğunu hissediyordum. Korkunç haftalar ve sırların sonsuza kadar beni terk ettiğini bilerek yeniden yaşamaya, son ayların aksine gerçekten nefes almaya ve eğlenmeye başladım.Arkadaşlarım, okulum ve ailem yine, yeniden hayatımın merkezi haline geldi. Gülebilmenin, eğlenebilmenin ne kadar büyük bir lütuf olduğunu anladım. İnsanların elindekilerin değerini onları kaybedecekleri, onların başına bir şey geleceğini anladıkları zaman öğrendiklerini tecrübe ettim. Kaybetmeye ne kadar yakın olduğunu anladığında onlarla yaşadıklarının değeri, yaşattıkları mutluluklar teker teker gözünün önünden geçerken onlar olmadan tamamlanamayacağını, eksik kalacağını acı bir şekilde öğreniyordun.
O yıl yaz geldiğinde hayatım tamamen değişmişti. Sahip olduklarımı bir kış boyunca kaybetmenin sınırında bırakmıştım. Bahar gelirken uçurumdan uzaklaşmış olmama rağmen eksiklerim ve isteklerim vardı. Hayatımı, beni tehdit edenler vardı. Bilmediğim gerçekleri teker teker öğrenirken hayatımın ve mutluluğumun düşmanları da hayatımdan bir mucize eseri gibi uzaklaşmış oldu. Her şey düzene girerken elimden alınanların bana yeniden gelip gelmeyeceği tek derdim haline geldi. Ve bir haziran gününde kışın başlamasına sebep olan kaybımı telafi etmem için bir şans daha verildi. Tekrar hamile kalabilme ihtimalinin çok düşük olduğuna inanırken, çok uzun süreler uğraşmam gerekeceğini düşünürken yeniden bir bebeğim olacağını mutlulukla karşıladım. Ama durum benim sandığımdan farklıydı. Benim bir değil de iki bebeğim olacaktı. Bu kesinlikle ölçülemez bir mutluluk ve korku nedeniydi.
Korkularıma neden olan kötü zamanlarım çok yakındı. Fakat birkaç insan için bile çok fazla olabilecek şeylere çok kısa göğüs germiş olmam hayatın karşısında beni öne geçirmiş olmalıydı ki korktuğum hiçbir şey olmadı. İkizler için çok korkmuş olmama, her küçük sorunda telaş yapmış olmama rağmen kötü hiçbir şey olmadı. Onları öğrenmemin ardından geçen sekiz ay hayatımın belki de en sessiz ve sakin dönemi olabilirdi. Büyükannemin bile bebeklerden mutlu olmasından dolayı herkes bebeklere de bana da korunması ve her daim mutlu edilmesi gereken kırılgan bir kristal gibi baktı. Bazı anlarda bu korkunç hissettirse de olabilecekleri bilirken kendimi şımartılmanın keyfine bıraktım. Ve sekiz koca ay sessizce geçtikten ve bebeklerimi kucağıma aldıktan sonra hiç durmayan, susmayan bir hayat başladı.
Hamilelik dönemini doğumdan sonra fırtına öncesi sessizlik olarak adlandıracağımı hiç düşünmediğim bir şeydi. Ama evin içindeki kargaşanın başka açıklanabilmesinin bir yolunu göremiyordum. Doğumdan sonraki ilk altı ay boyunca ne kadar süre uyuduğum ya da ne yaptığımdan emin değildim. Aynı anda iki bebeğin evde olması ve onlara bakmam aslında sorunlu olmamalıydı. Uyutmak, altlarını temizlemek, emzirmek ve onlarla zaman geçirmek paha biçilemez olsa da biri uyuyup diğeri uyandığında bana nefes alabilecek bir an bile kalmıyordu. Bakıcıyla beraber koordineli çalışmak bile yeterli olmuyordu. Hiçbir şekilde düzen oturtamıyordum ve neredeyse çıldıracak noktaya geldiğimde elimden gelen onlarla beraber ağlamak oldu. Bu ne kadar Kerem için komik görünse de ne benim ne de bebekler için eğlenceli değildi. Yine de bir şekilde altından kalmayı başarmam gerekiyordu ve üçümüz ağlayarak hiçbir şeyi çözemezdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK
General FictionOna kalbinde öyle bir taht yapmıştı ki ne onu ne de onun yerini kimse alamazdı. Onu almak isteyen geçmiş ve gelecek karşısındayken şimdi bile o ellerinin sonsuza kadar kenetli olmadığının farkındaydı. Fırtına en güzeli yok etmek isterken onu elinden...