Beyaz duvarların arasında gözümü açtığımda ilk dikkatimi çeken şey başımdaki pek dayanılacak gibi görünmeyen ağrıydı. Elim başıma gittiğinde de bez gibi bir şeyin alnıma yapıştırılmış olduğunu anlayıp atımın yanındayken ne olduğunu anımsadım. Hastalanmamak için o kadar savaştığım halde yine de başarısız olmuştum. Üstüne bir de yapabileceğim en kötü düşüşü yaşadığım için alnımda bir iz bile kalabilirdi. Yine de şanslı olduğumu bildiğim için kendime yüklenmeyecektim. Attan inmeyi ya da onu durdurmayı başaramasaydım şu anda olduğum hale arayabilirdim. Her nasılsa şansım yaver gitmiş ve kedi gibi dört ayak üstüne bir şekilde düşmeyi başarmıştım. Belki biraz daha şanslı olsam başımda da bir sargı olmayacaktı ama bu durumda daha iyisini aramamamın benim için faydalı olduğuna inanarak düşüncelerimi kontrol altına aldım.
Ayılmamın üstünden birkaç dakika geçmesinin ardından iki tane doktor ve hemşire girdiğinde hala doktorları sevmediğimi fark ettim. Annemin ölümünü bildirdikleri andan beri her birinden nefret ediyordum. Bu, onların suçu olmasa da haberi veren kişi onlardan biriydi ve her biri kötü bir haber verecek gibiydi. Yüzlerinde her daim sevimli bir ifade olması ise o günden sonra hakaret gibi gelmesine rağmen zorunlu kaldığım durumlarda onlarla anlaşıp beyaz esaret binalarında kalabiliyordum. Lakin bu asla birkaç saatten fazla olmuyordu. Fazla kaldığım her an boğulacağıma inanıyor ve en sonunda arkama bakmadan kaçıyordum.
"İyi misiniz?"
"Sanırım. Yani attan düşmeden yere inip sonra bayıldığım için daha iyiyim." Yüzlerindeki o mutlu ifadeden hoşlanmama rağmen onlarla normal bir tonda konuşabildim. Annemleri ölmesinde onların değil yanlış şeritte olan tırın suçu vardı.
"Bu ikiniz içinde gerçekten kötü olurdu." Önce atımı kast ettiklerini sansam da bunun onunla ilgisi olmadığını fark ettim. Cümlenin gelebileceği diğer ablamları hızla aklımdan geçirmeye başladığımda olabilecek tek ihtimal bana sislerin ardından göz kırptı. "Sanırım güzel haberi bilmiyorsunuz. Tebrik ederim, hamilesiniz."
"Anlamadım?"
"İki aylık hamilesiniz."
Söyledikleri şeyi zihnimin kabul etmesi uzun sürdü. Anlattıklarını dinlerken kafamda onlarca soru işareti olmasına rağmen söylediklerini anladım. Düşmem ve başımın acıkması dışında tıbbi bir sorunum yoktu. Bir süre kendime dikkat edip sağlıklı beslenmemin faydalı olacağı konusunda eminlerdi. İlk doktor kazamla ilgili konuşup bir süredir yaptığımdan farklı beslenmemi söyledikten sonra ikincisinin bebek yüzünden burada olduğunu anladım. Birkaç kısa bilgi verse de bunların tahmini olduğunu ve beni başka bir odaya alıp bebek hakkında daha net bilgiler vereceğini söyledi. Hemşire gitmemiz için hazırlanırken ondan Kerem'i bulmasını istedim. Onunla konulmam gerekiyordu. Şu an bu haberi tek başıma duymuş olsam da tek başıma kaldıramazdım. Yakın zamanlı planlarım içinde bu yoktu. En azından okulu bitirene kadar bebek fikri askıda kalmalıydı. Ama o anda tam da okulumu bitireceğim sınavlar döneminde bir bebeği doğuracağımı bilmek korkunç geliyordu. Ben henüz buna hazır olup olmadığı dahi bilmezken bir bebeği doğuramazdım.
Kerem en sonunda gelebildiğinde yüzünde endişe vardı. Onun nerede olduğunu sormam gerekirdi ama bunu yapamadım. İçimde her an büyüyen şey ile tek başıma kalamaz ve ona istediği gibi bakamazdım. Üstelik son haftalarda ne kadar sağlıksız bir dönem geçirdiğimi düşünürsek onunda sağlıklı kalmış olabileceğini düşünmüyordum. Bir gün elbette Kerem ve bana ait bir bebek istiyordum ama şimdi değildi. Yeni bir fırtınadan çıkmış ve yenileri beni beklerken ona gerektiği gibi bakamazdım. Nasıl Kerem'i üzmekten imtina ediyorsam ona ait bebeği de üzemez ve onu kötü şartlar veremezdim. Ama o artık vardı ve bu durumda onu yok edemezdim. Korkuyor, ne yapacağımı bilemiyordum. Lakin yapabileceğim tek bir şey vardı ve başka hiçbir seçeneği Kerem'e kabul ettiremezdim. Söylediğim anda ise bu defa tamiri mümkün olmaz bir şekilde benim tarafımdan kırılırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK
General FictionOna kalbinde öyle bir taht yapmıştı ki ne onu ne de onun yerini kimse alamazdı. Onu almak isteyen geçmiş ve gelecek karşısındayken şimdi bile o ellerinin sonsuza kadar kenetli olmadığının farkındaydı. Fırtına en güzeli yok etmek isterken onu elinden...