Ne yapıyoruz?

366 49 8
                                    

Sona doğru birkaç açık seçik cümle içerecektir.

İyi okumalar...

***

Gece seviştiğim adam, Mark, yanı başımda yatarken, elimdeki kitabı kapatıp yatağın yanındaki komodinin üstüne koydum. Eve getirdiğimiz kedi, Mark'ın isteği üzerine salondaydı. Odalara girmesi yasaktı. Kediye bakmak ve Mark'ı izlemek arasında gidip gelirken, Mark tarafım ağır bastı.

Günün ağarmasına da az kalmıştı, hafif açılan gökyüzünün rengi gecenin karanlığını yararken, sabah olmamasını diledim. Bakışlarımı kısa bir süreliğine pencereden çektim, tercihimi ondan yana kullandığım Mark'a baktım.

Çıkık elmacık kemikleri, yerini ezberlediğim için tam görülememesine rağmen gördüğüm yanağındaki beni, kapalı göz kapakları, sivri çenesi... Gördüklerimi mi sayıyordum, sürekli izlediğim için ezberlediklerimi mi, bilmiyordum.

Bilmezdim ki ben hiçbir şeyi, değil mi?

Eğilip dudağımı yanağına değdirdim. Üşümüş müydü? Neden soğuktu yanakları?

Yorganı bacaklarından boynuna kadar çektim, bir kez daha öptüm yanağını. Burnumu sürttüm saçlarına...

Geriye çekildim; daha fazlasına hakkım yoktu.

Geceleri seviyordum. Gecenin sessizliği ruhumun kanayan yaralarının akış sesini işittirirken kulaklarıma, insanların güneş ışığını aya tercih etmesi işime geliyordu.

Yaralarımın yerini bilmeli, acılarımın yankılarını duymalıydım.

Bir fikrim daha vardı: Her gece sevişmeliydik Mark'la. Her gece, yıldızlar alırken gökte yerini biz birbirimize koşmalıydık, birbirimizle uçmalıydık.

Ölmeden önce istediğim tek şey, Mark'la sevmenin, sevişmenin doruklarına ulaşabilmekti.

Olmayacağını biliyordum; sevmeyeceğini biliyordum. Birilerinin önceliği olamayacak kadar değersiz biriydim ben.

Hep ikinci seçenektim, hep yedek plandım.

Ölümünü hatırladıkça hüzün dolan içimle birlike andığım Ten Hyung'un bile ikinci planıydım.

Ten demişken yine aklıma düşmüştü, Ten Hyung'un ölüm nedenini, Mark'a soramıyordum. Sormaktan korkuyordum. Duyacağım yanıttan korkuyordum...

Her gece, sessizlik sararken yaşamı, ölümü andırırken evren, yarını düşünmeye başlamıştım. Ben ki, ömrüm boyunca eskinin pişmanlıklarından kurtulamayan ruhuma rağmen, yarını düşünmeye başlamıştım.

Olasılıklar, ruhumun kapılarını tıklatıyor, zihnimin sınırlarını zorluyordu.

Mark beni sevseydi, bir şeyler değişebilir miydi? Mark beni sevebilir miydi?

"Ne düşünüyorsun?" Mark, düşüncelerimi keserken o güzel sesiyle sordu. Kelimelerinin telafuzuna göre değişiyordu ses tonu; kimi zaman kalın, kimi zaman ince. Her bir kelimeyle artıp azalan vurgusu, tonlaması, beni onunla seviştiğim gecelerden kat ve kat daha fazla doyuma ulaştırıyordu.

Sesini dinlemeyi seviyordum ve yasağı deliyordum; güzel beyniyle, kalbiyle harmanlayarak bana yazacağı şiirleri, o güzel sesiyle bana okuduğunu hayal ediyordum.

Ölüme gidiyorken, katilimin bana bir şeyler yazıp okumasını hayal edecek aptallıkta bir romantiktim.

Bu işin sonunu düşündüğümde, çıkmaza sürükleniyordum işte. Bu olanlar, olan biten her şey, ölümden başka bir şeyi istemeyen hastalıklı ruhuma, bulanık bedenime cezası mıydı Tanrı'nın?

Ölüm Kapanı (MarkHyuck) ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin