22.Bölüm:''Ay Işığı..''"Ya ben uyursam ve gün doğarsa..."
Evet... İşte tek başımayım. Bu dağ evinde yapayalnız kalakaldım. İçerisi oldukça tozluydu. Galiba ilk işim burayı temizlemek olacak. En azından biraz kafamı dağıtırım. Eh! hadi o zaman başlayalım...
Öncelikle perdeleri ve koltukların üzerine tozlanmaması için örttüğümüz örtüleri çamaşır makinesine atmakla başlayacağım. Sonra bir süpürge yardımıyla yerleri süpürüp, sileceğim. Eşyaların tozunu da aldıktan sonra makineye attığım, perde ve örtüleri çıkarıp asacağım örtüleri de kurutucuya koyduk mu tamamdır. Her yeri güzelce temizlemek için bir an evvel işe koyuldum. Sanki temizlik yapmak ya da bir şeylerle uğraşmak daha iyi geliyordu. Kafamdaki düşünceleri bu sayede susturuyordum.
Yaklaşık bir saat süren temizliğin ardından her yer pırıl pırıl olmuştu. Mutfağa geçip güzel bir yorgunluk kahvesi pişirdim. Kahvemi bardağıma koyup salona geçtim. Ardından televizyonu açıp, kanallarda dolaşıyordum. Yeni birbirinden güzel diziler çıkmış tek tek onlara bakarken bir anda kapının çalındığını duydum. Televizyonun kumandasını kanepenin üzerine bırakıp tedirgin bir halde kapıya doğru yöneldim. Kapının deliğinden baktığım da ise resmen şok oldum. Meriç'in ablası gelmişti. Hani bir zamanlar Meriç ile beraber İstanbul'a gittiğimiz dönemlerde beni kenara çekip tehdit eden kız, Ayşe... kapıyı bir kez daha çaldığında bu sefer bekletmeden açtım. Karşımda durup bana öylece bakıyordu ağlamak üzere gibiydi. Onun buraya neden geldiğini ve beni, burayı nasıl bulduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
''İçeriye girebilir miyim?'' Diye sordu bir anda masum ve bir o kadarda hüzünlü ses tonuyla, aslında onu içeriye almayabilirdim. Kapıyı suratına kapatabilirdim. Çünkü bana söylediği sözler hala aklımda beni tehdit edişi, kötü kötü bakışları... ama her ne olursa olsun acımız aynıydı onu bu saatte geri çeviremezdim.
''Tabii, buyurun.'' diye içeriye davet ettim. Ama ne olursa olsun pişman olmuş gibiydi şimdi benden özür dilerse şaşırmam yani. Ayşe abla önde ben arkada içeriye salona girdik.
''Lütfen oturun.. kahve var alır mısınız?'' gerektiği kadar samimi ve bir o kadarda uzak konuşuyordum. Çünkü onu tam olarak tanımıyorum sadece babası öldükten sonra psikolojik sorunlar yaşadığı için bana kötü davrandığını biliyorum.
''Hayır.. teşekkür ederim.'' dedi Ayşe abla ''Aslında buraya seninle konuşmak için ve bir de senden özür dilemek için geldim.'' diye devam etti cümlesine şaşırdım. O kadar yolu benden özür dilemek için geldiğine inanamadım. Yine de onu dinlemek istiyordum. Sonuçta her ne olursa olsun Meriç'in ablası bana anlatmak istediği bir şeyler var gibiydi ya da sadece içini dökmek için gelmiş gibiydi.
''Özür dilemeye gerek yok neden öyle davrandığınızı biliyorum ve anlayışla karşılaşıyorum.'' dediğim sırada başını kaldırıp merakla yüzüme baktı. Ve konuşmak için dudaklarını araladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümün İntiharım "111518"
Non-Fiction(Gerçek hayattan kurgulanmıştır.) '111518' Ekin ve Meriç, çocukluklarından beri hiç ayrılmayan, her zaman beraber vakit geçiren bir çifttir. Peki bu hep böyle sürdümü dersiniz? Her arkadaşlık gibi her dostluk gibi ya da hiç ayrılmayan çiftler gibi...