Üstten müziği açıp öyle okuyunuz. İyi okumalar sevgili okurlarım.
28.Bölüm: "Her son bir başlangıç değildir."
Hayat bazen inişli çıkışlıdır. Bazense azgın bir deniz gibi hırçın... İlk olarak fırtına öncesi sessizliğine bürünür, sonra ise dalgalarıyla gürler ve dayanılamaz bir hal alır. Hayatta böyledir aslında, tam her şey yoluna girdi diye rahatlarız ama bir bakmışsın, hayat tam da bitti dediğimiz yerden vurmuş bizi... sonra dalgalarıyla kıyıya savurtuvermiş. Sen daha ne olduğunu bilemeden çakılıverirsin denizin kenarındaki o sıcak kumlara... sonra bakarsın etrafına, senden geriye kimse kalmamış. Tek başına geldiğin bu dünyada yine tek başına ilerlemişsin sonra da dalga seni bir kıyıya vurmuş.
Bizim de denize vurmuş dalgalarımız var. Okyanusa açılmış gemilerimiz... liman liman dolaşan teknemiz...
(Saatler sonra...)
İşte o gün geldi. Kübra'nın kemoterapi alacağı gün... Bu sabah apar topar hastaneye geldik. İki günlük kısa tatilimizden sonra hastane hiç çekilmiyordu ama yapacak pek bir şey de yoktu.
Kübra'yı odasına aldılar ve kemoterapi için hazırlıyorlardı. Ben de yanlarında onları izliyordum. Kübra'nın yüzünde garip bir ifade vardı. Mutlu desem değil üzgün desem değil. Sanki ne yapacağını, nasıl davranması gerektiğini bilmiyormuş gibiydi.
Oturduğum yerden kalkıp onu sakinleştirmek ve yalnız olmadığını hissettirmek için yanına gittim. Saçlarını okşadım.
"Sakin ol. Ben yanındayım her şey çok güzel olacak. Merak etme ben hep senin yanında olacağım."
Onu biraz olsun sakinleştirmiş olmalıyım ki derin bir nefes alıp gözlerimin içine baktı. O yatağında oturur pozisyonundayken, bende yanı başında ayakta beklerken.
"Ekin, beni bırakma."
"Olur mu öyle şey, ben seni hiç bırakmayacağım."
Artık bütün hazırlıklar tamamlanmış ve kemoterapi alma zamanı gelmişti. Bu alacağı ilk kemoterapi olacaktı. Doktoru kemoterapi sonrası mide bulantısı, halsizlik, el - kol uyuşması gibi şeyler görülebileceğini söyledi. Kübra ise doktoruna, saçlarının dökülüp dökülmeyeceğini sormuştu. Saç dökülme, kemoterapi aldıktan yirmi dört saat sonra belli olacağını söylemişti.
Bu duruma o da bende çok üzülmüştük. Her ne kadar belli etmemeye çalışsa da...
"Evet Kübra hanım kemoterapi vakti geldi. Sizi kemoterapi odamıza alacağız."
Doktor odaya girdiğinde kemoterapi zamanının geldiğini söylüyordu. Kübra'nın eli bir anda elimi bulduğunda sıkı sıkıya tuttu. Korkuyordu. Bu her halinden belliydi. Yamacına oturdum ve iki elinden de sıkıca tuttum. Her şeyin iyi olacağını bu tedavinin belki de onu iyileştireceğini anlattım ona. Keza doktor bey de benimle aynı cümleleri sarf ederken, Kübra'nın az da olsa rahatladığını gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümün İntiharım "111518"
No Ficción(Gerçek hayattan kurgulanmıştır.) '111518' Ekin ve Meriç, çocukluklarından beri hiç ayrılmayan, her zaman beraber vakit geçiren bir çifttir. Peki bu hep böyle sürdümü dersiniz? Her arkadaşlık gibi her dostluk gibi ya da hiç ayrılmayan çiftler gibi...