Üstten müziği açalım ve okumaya devam edelim..
24. Bölüm:"Sevgi, umut, hayal"
"Çünkü umudu olmazsa ölür insan.."
Elimi neye sürsem gitmeye meyilli bir hal alıyor. Kimi sevsem ölüyor... Sokakta ki çiçeğe bile su versem çiçek kuruyor... Söylesenize nedir bende ki bu belirsizlik? Ben hiçbir zaman mutluluğu elde edemedim kendi karanlığıma hapsoldum ve orada kendimi her şeye karşı korumaya aldım. Bulunmak istemedim belki de, kimse bulamasın istedim... Ama yinede hep dik durmaya çalıştım. Ayakta kalmaya yola devam etmeye çalıştım her ne olursa olsun yılmamaya, yorulmamaya özen gösterdim. Hayat işte sen dik durmaya çalışırken ardından kuyu kazar ve seni o kuyuya hapseder, çıkamazsın o kuyudan.. çıkmak için çaba sarf edersin ama olmaz! bir kez düşmüşsen bir daha çıkamazsın. Yalnızca aklını kullanırsan işte o zaman bir umut o kuyudan çıkabilirsin.
Dön ve aynaya bak! kendinle hesaplaş, mesela kimim ben? kimsin sen? ne yapıyoruz burada ya da ne yapmaya çalışıyoruz? Neden geldim bu dünyaya bir amacım mı var benim? benim tek bir amacım vardı o da yaşamak, yaşatmak.. ne yazık ki ne yaşayabildik ne de yaşatabildik. Öyle ya neye elimi sürsem kurudu Ay'a, Güneşe aşık oldum battı. Birini sevdim öldü.. Çiçeğe su verdim çiçek soldu. Ee hani yaşayabildik mi, yaşatabildik mi? Hayır! yapamadık.. Bak güzel kardeşim hayatta her zaman istediğimiz olmuyor. Sen ne yap ne et yinede hayırlısı değilse olmuyor. Boşa çabalamamak gerek, buna boşa kürek çekmek denir. Ben her zaman umudumla yaşadım bu güne kadar ama hep kırıldı. Hayallerim var benim dedim. Yıkıldı.. Ha! birde tabi ki de ne hayallerimden ne de umutlarımdan asla vazgeçmedim. Olmuyorsa zorlamadım demek ki nasip değilmiş dedim.
Kübrayı eve bırakıp annemlerin evine geçmiştim. Artık dağ evinde tek başıma kalmak istemiyordum biraz kendime çeki düzen vermeli ve bu kasvetli havadan kurtulmalıydım. Mutlu olmaya ihtiyacım vardı mutsuzluk beni bitirmişti çünkü.. Bence insan tek başına kalmamalı hani derler ya ''Yalnızlık Allah'a mahsustur.'' aynen de öyle bir insan mutsuz da olmamalı çünkü hayata bir kez geliyoruz ve kısacık bir ömrü tadıyoruz neden mutsuzluğu hayatımıza sokup hayatımızı rezil edelim ki?
''Kızım, gel biraz bana yardım et.'' annem mutfaktan bana seslendiğinde odama geçmiş telefonumu elime almış öylece sosyal medyalarıma bakınıyordum. Meriç'in instagram hesabı da bende bir zamanlar birbirimize hesabımızın şifrelerini vermiştik öylece duruyor kimse dokunmamış hesaba, çünkü hesabın şifresi aynı zamanda abisinde de vardı.
''Geliyorum anne!'' telefonu masamın üzerine bırakıp aşağıya annemin yanına indim. kendi kendine yemek masasını kaldırmaya çalışıyordu.
''Anne ne yapıyorsun?''
''Kızım yemek masasının yerini değiştireceğim de sende bana yardım ette çabucak bitirelim şu işi.'' Yemek masasının bir ucundan tutmuş bir yandan da benimle konuşurken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümün İntiharım "111518"
Non-Fiction(Gerçek hayattan kurgulanmıştır.) '111518' Ekin ve Meriç, çocukluklarından beri hiç ayrılmayan, her zaman beraber vakit geçiren bir çifttir. Peki bu hep böyle sürdümü dersiniz? Her arkadaşlık gibi her dostluk gibi ya da hiç ayrılmayan çiftler gibi...