Aylinde itiraf etmişti sonunda. Ona cevap vermek istesem bile kalakalmıştım. İtiraf etmesini beklemiyordum. Tuvalet kapısından bir şeyin yere düşme sesi geldiğinde kafamı o yöne çevirdim. Enes şaşkın şaşkın Ayline bakarken elindeki ilk yardım çantasını düşürmüştü. O bizi duymuş muydu?
Gözlerimi ikisinin arasında gezdirirken başım döndüğüne yemin edebilirim. Bunlardan bir cacık olmayacağını anladığımda kalkıp, yerde duran bir oyunu elime aldım.
"Bak bu güzel oyunmuş hadi oynayalım" diyerek yatağa atladım. Onlarda kendilerine gelemeselerde yatağa oturup ortadaki kutuya bakmaya başladılar. Sadece bakıyorlardı. Ruhları bedenlerinden çekilmiş gibi öylece duruyorlardı.
"Heey! Kime diyorum ben" dediğimde ikiside kendilerine geldiler ve gülümseyerek açtığım kutudan eşyaları çıkardılar.
Oynayacağımız oyun Enes'in başka bir ülkeden getirttiği love letter adlı bir oyundu.
Ve aldığından beri hiç bıkmadan oynadığımız sayılı oyundan biri haline gelmişti. Oyunun konusu kendini kuleye hapsetmiş bir prensese aşk mektubu yazıyorsunuz ve çeşitli yollardan bu mektubu prensese ulaştırıyorsunuz. Mektubunu prensese ilk ulaştıran oyuncu, oyunu kazanıyor. Bunu tur tur yapmak bizim için daha eğlenceli ve uzun sürdüğü için genelde hep 3 tur kazanan oyunun galibi olur.
Herkes kendi adamını seçince oyuna başladık. Burada gerçek mektuplar devreye girdiği için herkes içinde her şeyi barındırabilen bir mektup yazıyordu. Tabii bizde bu oyuna eklemeler yaptığımız için kazanan kaybedenlerden birine mektubunu okutuyor eğer okumazsada kazananın bir sorusunu yanıtlıyordu. Bence çoook eğlenceli.
Şu an Enes hepimizden öndeydi ama bu benim onu geçemeyeceğim anlamına gelmiyordu. Sıra bana geldiğinde hamlemi yaptım ve Enes'in önüne geçtim. Aylin arkamızda kalmış öylece rekabetimizi izliyordu.
~~~~
"Hahaaa! Ben kazandım işte. Prensesim bu mektup sana" diyerek elimdeki mektubu ortaya attım. İlk turun galibi olmuş sevinçten yatakta tepiniyordum. "Yavaş ol lan kıracaksın yatağımı sonra beş ay senin yatağında yattım diye tavır yapacaksın" diyen Enesle sevincim kursağımda kaldı. Eneste düşen suratımı görünce üzüldüğümü anlayarak şaklabanlığa başladı. Bir anda açılan kapı ile ikinci tura başlayamadan hepimiz kapıya döndük
Gelen, Atlastı.
Ne işi vardı burada?
"Şükürler olsun!" diyerek adeta koşar adım yanıma geldi ve sıkı sıkı sarıldı bana. İyi miydi bu çocuk? Sarılmadan önce gördüğüm kadarıylada alnı boncuk boncuk terlemişti.
Benden ayrıldığında avuç içlerini yanağıma bastırarak alnını alnıma dayadı. Bense ne yaptığını şaşırmış anın şoku ile öylece kalakalmıştım.
"Ne diye açmıyorsun telefonlarımı Nira?" Dediğinde suçlulukla gözlerimi kaçırdım ondan.
Ama telefonunu açmayabilirimde, bu bana kalmış bir şey ki zaten daha neyim olduğu bile belli olmayan bir insandan bu konuda azar yiyemezdim.
Ama babama hafif tavır yapacağım diye Deren ve Atlasa da haksızlık etmiştim sanırım.
Belki babamada haksızlık etmiş olabilirdim.
"Neredeyse bin defa aradım seni Nira. Deren ablayı aradım meşgul çaldı. Neden bakmıyorsun telefona?" dediğinde cevabımı sertlikten esirgemeyerek verecektim fakat Enes "Kendimi şimdiden fazlalık gibi hissettim" diyerek öfkeyle Ayline sokulduğunda konumumuzun, sonumuzu etkileyecek olmasından korkup, alnımı Atlastan çekerek "oyuna dalmışım pardon. Hem nereden öğrendin burada olduğumu?" Diye bir soru yönelttim. Yani beni bulabilmesi için baya uğraşmış olmalı ki surat ifadesinden bu belli oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORTAKAL KOKULUM
Teen FictionHer güzel şeyin bir sonu vardır derler ya hani. İşte o son, yeni bir hayatın başlangıcı olacaktı. Nira, annesinden babasına kalan bir emanet. Daha 18 yaşında iken Niraya hamile kalmıştı annesi ve aynı anda beynindeki tümörü öğrenmişti. Aynı gün, bu...