"Benim için uygundur, Selin hanım. Siz nasıl isterseniz" sesi ile kafamı kapıya doğru çevirdim ve sesin sahibine baktım. Bu Adrian olduğunu öğrendiğim çocuktu ve Türkçe konuşuyordu!!
"Tamamdır, Tatlım. Nira senin de onayladığını düşünüyorum ve odamdan çıkmanızı rica ediyorum. Hadi, çabuk çabuk benim de işlerim var." Diyerek beni Adriana doğru ilerletti. Ne yapmaya çalıştığını anlamamıştım ama yinede koltuğa bıraktığım çantamı alıp kapıya doğru ilerlemiştim. Arkamdan İtalyanca konuşan Selin'e kısık gözlerimle baktığımda bana göz kırptı ve elde ettiği zaferle gülümsedi fakat ben neyin zaferi olduğunu anlayamadım.
"Biraz şaşırmış görünüyorsun?" Diyerek konuşmaya başladığında, çoktan asansörün önüne gelmiştik.
"Evet, Türkçe konulabildiğini düşünmemiştim" diyerek gülümsedim ve katımıza ulaşan asansöre adımımı attım. O da gülümseyerek yanıma geldi ve "ben de, patronumun benden böyle bir şey isteyeceğini düşünmemiştim. Hatta kovulabileceğimi bile düşündüm." Dediğinde
"Böyle bir şey? Bundan benim de haberim yoktu. İstersen işine geri dönebilirsin yanımda durmak zorunda değilsin. Merak etme Selin'e söylemem." Dedim ve geldiğimiz katta yapacak başka bir şey olmadığını fark edip yanımda ilerleyen Adrianı takip etmeye devam ettim.
"Ne? Yok, hayır hayır. Sen beni yanlış anladın, zorunlu olduğum bir şey yok aksine her ne kadar tam olarak tanışmasakta seni tanıdığıma çok memnun oldum." Dediğinde beni tanışmaya teşrif ettiğini anladım ve uzun cam duvarlarla bölünmüş ofislerin bulunduğu koridordan geçerken ona doğru döndüm be elimi uzatarak "Ben Nira, Nira Soyer." Diyerek yürümeye devam ettim
O ise "Ben de Adrian, Mert Adrian Acar" diyerek elimi sıktı ve "Tekrardan memnun oldum" dedi. Mert mi demişti o? Soy ismi de Türkçeydi. Koridorun sonundaki camla çevrili ofise girdiğimizde ismiyle ilgili sorumu sonraya saklayarak "Neden buraya geldik?" Dedim. O ise odada ki masanın çekmecelerinde bir şeyler ararken "Ufak bir işim var onu halledip şirketten çıkmayı planlıyorum. Tabii sana da uygunsa?" Diyip odada bir şeyler aramaya devam etti
"Uygundur. Yardım edebileceğim bir şey var mı?" Dediğimde bana bakmadan tebessüm etti ve "burada bir yerlerde üzerinde İtalyanca avm hisse sözleşmesi yazan bir kağıt olacaktı." Diyip kollarını odayı gösterir gibi iki yana açtı. Bende ne kast ettiğini anlamak için gözlerimi gezdirmeye başladım odada. Tüm oda bir sürü kağıtlarla doluydu. Masa, raflar, dolaplar her yerde dosyalar ve kağıtlar vardı.
Ben de ilk olarak italyanca çevirisine baktığım kelimeleri ezberleyerek dediği sözleşmeyi aramak için işe koyuldum.
~~~~
Neredeyse yarım saat geçmişti ve biz kağıtların içerisinde boğulmuştuk en sonunda elimde kontrol ettiğim evrakları geri masaya bırakıp "bu kadar dağınık olmak zorunda mıydın?" Dediğimde bana şaka yapıyormuşum gibi baktı ve "Burası benim odam değil ki. Benim odamın önünden geçeli çok oldu." Diyerek dosyaları geri yerine yerleştirdi. Madem bir şey arıyoruz bunu sessiz bir şekilde yapmak işi daha da sıkıcı kılardı.
"İtalyada nasıl bu kadar iyi Türkçe konuşmayı öğrendin? Neredeyse benden bile daha iyi konuşuyorsun." Sorusunu yönelttiğimde vereceği cevabı biliyordum aslında. Kesin ailesinden biri Türk'tü çünkü soy ismi bile türkçeydi.
"Aslında çok karışık bir soyum var ama kısacası ben de Türk sayılırım" bir yandan konuşuyor bir yandan da dosyaları kontrol ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORTAKAL KOKULUM
Teen FictionHer güzel şeyin bir sonu vardır derler ya hani. İşte o son, yeni bir hayatın başlangıcı olacaktı. Nira, annesinden babasına kalan bir emanet. Daha 18 yaşında iken Niraya hamile kalmıştı annesi ve aynı anda beynindeki tümörü öğrenmişti. Aynı gün, bu...