letter seventy | day five hundred forty-one

263 33 20
                                    

mektup yetmiş | gün beş yüz kırk bir

Draco'nun Bakış Açısından:

 Uzun zamandır olduğu gibi odamda oturuyor ve gönderemeyeceğim mektuplar yazmaya devam ediyordum. Bu benim için bir alışkanlık olmuştu.

 Odamın kapısının açılmasıyla yazdıklarımı hızlı bir şekilde çekmeceye koydum ve kilitledim. Bakışlarımı kapıya çevirdiğimde annemi gördüm.

 "Draco, aşağı gelmen gerekiyor. Bir şüphelimiz var ve onu teşhis edebilecek kişi sensin." Annemin söyledikleriyle başımdan vurulmuşa döndüm. Eğer gerçekten şüphelendikleri kişiyse benim düşündüğüm kişi de burada olmalıydı. Umutsuzca öyle olmamasını diledim.

 "Tamam, geliyorum," dedim. Annem odadan ayrıldığında mektuplarla dolu çekmecemi açtım ve uzun zamandır sakladığım belki de kurtuluşum olabilecek o mektubu çıkardım. Sonrasında ise mektubu ceketimin iç cebine koydum. Asamı da aldıktan sonra odamdan ayrıldım.

 Merdivenleri inerken kalp atışlarımın hızlandığını yeni fark ediyordum. İçimde kötü bir his vardı, bugün iyi şeyler olmayacaktı.

 Büyük salona geldiğimde gözlerim hemen yüzleri taramaya başladı. Bellatrix yüzü yamulmuş birini tutuyordu sıkıca. Bakışlarımı diğerlerine çevirdiğimde tanımadığım bir adamın Ron ve Hermione'yi tuttuğunu gördüm.

 Lanet olsun.

 Gözlerimiz buluştuğunda ne hissettiğini bilmek istedim. Nefret, öfke, tiksinme? Bunları hissediyor olması gayet normal olurdu.

 Daha fazla dikkat çekmemek adına Bellatrix'e doğru yürüdüm. Her ne kadar yüzü yamulmuş olsa da, bunun Harry Potter olduğunu anlamak zor değildi. Sadece alnındaki yara izine bakarak bile anlaşılabilirdi. Ayrıca bu üçlü her zaman beraberdi. 

 "Ee?" diye sordu Bellatrix. Anlaşılan bilmemezlikten gelme kozunu oynamam gerekiyordu.

 "Emin olamıyorum," dedim sesimin titrek çıkmasını önlemeye çalışarak.

 Babam bana doğru yaklaştı, elini enseme koydu. "Draco... Daha yakından bak, evlat. Harry Potter'ı Karanlık Lord'a eğer biz teslim edersek her şey affedilir, her şey eskisi gibi olur, anladın mı?"

 Artık eskinin nasıl olduğunu bilmiyordum. Anlamış bir şekilde başımı salladım, bu sırada tanımadığım bir ses doldurdu salonu.

 "Onu asıl kimin yakaladığını umarım unutmayız, Bay Malfoy."

 Babam başını çevirmeden adama cevabını verdi. "Ne cüretle kendi evimde böyle konuşursun?" Sesi sonlara doğru yükselmişti ve bu ortamın daha kasvetli olmasına neden olmuştu. Bu sırada annem devreye girerek babamı sakinleştirmeye çalıştı.

 "Çekinme, tatlım. Yaklaş..." Bellatrix beni Harry'e yaklaştırdı iyice. Benden o olduğunu söylememi istiyorlardı ama bu zevki onlara tattırmayacaktım. "Şimdi... Eğer bu düşündüğümüz kişi değilse Draco ve onu çağırırsak hepimizi öldürür. Kesinlikle emin olmalıyız."

 İkinci kozum olan oyalamaya gelmişti sıra. "Yüzüne ne olmuş?"

 "Evet! Ne olmuş yüzüne?" Sesi her zamanki gibi yüksekti.

 "Bulduğumuzda böyleydi, ormanda kaptığı bir şey olsa gerek."

 "Ya da bir Sokma Büyüsü'dür... Sen mi yaptın, tatlım?" Bu soruyu kime yönelttiğini anladığımda yanlış kozu oynadığımı fark ettim. "Asasını verin, bakalım son büyüsü neymiş." Ben Harry'nin yüzüne bakmaya devam ediyordum, şu an herkes Bellatrix'e odaklanmıştı. Her ne kadar riskli bir hareket olduğunu bilsem de, ceketimin iç cebine koyduğum kâğıdı çıkarttım ve hızlıca Harry'nin kapşonlusunun cebine koydum.

100 letters | dramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin