letter fifty-six | day two hundred forty-three

259 35 20
                                    

mektup elli altı | gün iki yüz kırk üç

Draco'nun Bakış Açısından: 

Son zamanlarda çok sık geldiğim yerdeydim, İhtiyaç Odası'nda. Kendimi herkesten uzaklaştırmıştım, en yakınımdaki kişileri bile. Sadece Kaybolan Dolap'a odaklanmıştım, tamamen tamir olmasına az kalmıştı. Herhangi bir hata yapıp birisine zarar gelmesini istemiyordum.

Bir ses duyduğumda asamı elime aldım, yerde duran örtüyü büyüyle dolabı kapatmak için kullandım. Daha sonra asamı sıkıca kavrayarak sesin geldiği yöne doğru ilerledim. Karşımda onu görmeyi hiç beklemiyordum.

Uzun zamandır konuşmamıştık, o bana mektuplar yazsa da ben karşılık vermemiştim. Bunu bilerek yapıyordum, benim yüzümden zarar görmesini istemiyordum.

"Burada ne yapıyorsun?" diye sordum olabildiğince soğuk çıkarmaya çalıştığım sesimle.

"Seni arıyordum, birdenbire İhtiyaç Odası açılınca burada olabileceğini anladım. Asıl soru, sen burada ne yapıyorsun?"

Bu soruya nasıl cevap verebilirdim ki? "Yalnız kalmaya ihtiyacım vardı ve burayı buldum. Ama anlaşılan bu oda da yanılabiliyormuş." Üzgünüm, Hermione fakat bunu senin iyiliğin için yapıyorum.

"Bunları bilerek söylediğini biliyorum, beni uzaklaştırmak istiyorsun. Zaten birkaç haftadır bunu fazlasıyla yapıyorsun. Draco, neden yardım etmeme izin vermiyorsun? Önceden böyle değildin," dedi gözlerimin içine bakarak. 

"Çünkü bana hiç kimsenin yardım edemeyeceğini anladım," dedim titreyen sesimle. Hayır, yine onun önünde ağlayamazdım. Çaresiz olduğumu düşünmesine izin veremezdim. Bana doğru birkaç adım atarak aramızdaki mesafeyi azalttı. Ona baktığımda gözlerimin dolmasına engel olamıyordum bu yüzden bakışlarımızı buluşturmamaya çalışıyordum.

Daha da yaklaştığını hissettim. "Gözlerimin içine bakıp gerçekleri söylemeni istiyorum," dedi ve bir elini yanağıma koydu. Gözlerimi daha fazla kaçıramazdım, dayanamayarak bakışlarımızı birleştirdim. Gözleri parlıyordu, ardında canlılık vardı. Benim gözlerimin ise bir ölüden farklı olmadığını düşünüyordum.

Bir süre sadece bu şekilde durduk, sonra hiç beklemediğim bir anda Hermione'nin kollarını boynuma sarılmış bir şekilde buldum. Yüzünü göğsüme yaslamıştı, bunu beklemediğim için kollarım aşağı sarkmış bir şekilde duruyordum. Kendime geldiğimde kollarımı kaldırdım ve beline sarıldım. Çenemi saçlarının arasına koydum ve saçlarından yükselen kokuyla sarhoşa dönmüş gibi oldum.

Gözlerimin yanmaya başladığını hissedebiliyordum. Her ne kadar engel olmaya çalışsam da gözyaşlarım beni ele geçirecekti. Çok geçmeden sol gözümden süzülen gözyaşı, yanağımdan çeneme kadar yolunu izledikten sonra onun saçlarıyla buluştu.

Bu şekilde ne kadar durduk bilmiyorum ama bana hiç bitmeyen bir an gibi gelmişti. Kendimi toparlama gücümü bulduğumda beline sardığım kollarımı geri çektim, aynı şekilde çenemin başındaki baskısını da sonlandırmıştım. 

"Artık gitmelisin."

Söylediğim iki kelimelik cümleyle kolları gevşemişti. Benden uzaklaşmasıyla boşluğa düşmüş gibi hissettim. Kızarmış olduğuna emin olduğum gözlerime baktı, ardından cebinden bir kâğıt çıkardı ve bana uzattı. Tereddüt etmeden kâğıdı elinden aldım. Sonrasında ise sessizce uzaklaşmasını izledim.

Odayı terk ettiğinde elimdeki kâğıda çevirdim bakışlarımı. Daha sonra kâğıdı açtım.

Tek bir cümle ile yıkılmıştım. Bir damla gözyaşım kâğıda düşüp yazılmış tarihin siyah mürekkebinin dağılmasına neden olmuştu. Benim bile unuttuğum bu tarihi, o hatırlamıştı.

05.06.1997

Doğum günün kutlu olsun, Draco Malfoy.

H. G.

100 letters | dramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin