Hikaye Osmanlı döneminde 1600-1700 lü yıllarda geçiyor.Keyifli okumalar ❤️
********
Oduncu, geçen gün ormana yığdığı meşeleri bulmaya çalışırken bir yandan da küçük kızının bıcır bıcır konuşmalarını, sorularını dinliyordu.
"Baba, daha ne kadar yürüyeceğiz"
"Baba şurada bişey hareket ediyor. Aa baba bak uçuyor."
"Baba şuradaki renkli şey ne?"
"Baba ben de ağaç kesebilir miyim?"
Orta yaşlardaki adam kızının sorularına sabır ve hoşgörüyle cevap veriyordu. Yaşadıkları dönemde kız çocuklarına pek de rağbet olmazdı. Ama oduncunun biricik eşi doğumlarda çok zorlanmış ve kızlarından önce iki evladını kaybetmişti. Buna rağmen kocasına evlat verebilmek için çok çabalamıştı. Adam onun bu kadar çabalamamasını, her haliyle kadını seveceğini ve mutlu olacağını söylüyordu. Sonuçta adam kötürüm olsa kadın terk mi edecekti. Böyle böyle imtihanlardan geçerek evlat sahibi olmuşlar, şükür kurbanları kesmişlerdi. Kızlarını da el üstünde tutarlar kimseye ezdirmezlerdi.
Yavaş yavaş yola devam ederken kızı hala bıcır bıcır konuşuyor, gördüğü her şeyi babasına soruyordu. Patika yolda yürümeye devam ederken birden at kişnemeleri ve ayak sesleri gelmeye başladı. Adam kızını arkasına çekti ve baltasını öne çıkarıp savunma pozisyonu aldı. İçinden de kendine kızıyordu minicik kızın lafıyla ormana götürmeye ikna olduğuna.
Atlı sesleri yaklaştıkça tedirgin oldu adam. Ormanın derinlerinde, yüksek ağaçların içindelerdi. İnin cinin top oynadığı yere kim gelirdi ki. Kendisi sorun değildi de yanında şuncacık kızı vardı. Tehlike, her yerde tehlikeydi.
Yaklaştıkça ağaçların arasından net görünen adamlarla rahat bir nefes aldı oduncu. Bunlar valinin askerleriydi. Hayli de telaşlı görünüyorlardı.
"Bre Oduncu!"diye seslendi en önde olan bıyıklısı. "Vali Beyhan Beyi görür oldun mu?"
"Görmedim ağam. Hayrola?"
"Eşkıyalar esir etmiş diyorlar beyimizi. Tek başına ava çıkmış imiş. Tüm Edirne de ararız şimdik köşe bucak. Bu Eşkıyalar kellesini hiç düşünmez herhal."
Oduncu, askerin hem sinirli hem alaylı sözlerini kafasını sallayıp onayladı. Kızı da bir karışlık boyuyla bacağına sarılmış kene gibi bırakmıyor, arkasına saklanıyordu. Öndeki asker kızını görse de ses etmemişti. Arkalardan bir askerinse kızını eğlendirmeye çalışıp fark edilmeden hafif hareketler yapması gözünden kaçmıyordu.
Kızı Nazlı, daha bir utanarak yüzünü babasının bacağına bastırıyor, tek gözüyle kenardan kenardan komikli askere bakıyordu.
"Kolay gele oduncu. Bişey görürsen evvela beni bul."
"Eyvallah ağam. Size de."
Eşkıyalar buralara uğramazdı pek. Kim görmüştü ki valiyi eşkıyaların aldığını. Nerde görülmüştü eşkıyalarda vali kaçıracak yürek! O bunları düşünürken kızı yine az önceki olayla ilgili bıcır bıcır sorular sormaya başlamış adamın yüzünde gülümsemelere neden olmuştu.
"Baba askerler çok komik değil mii?"
"Komikler kızım."
"Çok büyükler dimi babaa?"
"Evet büyükler kızım."
Odunları yığdığı yere yaklaşınca otlar da biraz yükselmişti. Kızının önünü elindeki baltayla otları keserek açtı ve rahat yürümesini sağladı Veysel. Bir karış bacağıyla zar zor yürüyordu. Deniz gözleri, gittikçe koyulaşan fındık kabuğu rengi saçları vardı. Çok güzeldi biricik kızı. Annesi nazar etmesinler diye köy meydanına indirmeye kıyamıyordu. E haklıydı da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VALİNİN OĞLU (TAMAMLANDI)
Historical FictionValinin Oğlu| TAMAMLANDI Odunculuk işi yapan Veysel bir gün küçük kızının ısrarlarına dayanamayarak onu da yanında götürür ve askerlerin önünü kesip Vali'nin kaybolduğunu söylemesiyle tedirgin bir güne başlar.. Günün devamında odun için gittiği ye...