"İslâm, bekle."
Küçük kız önce ismiyle seslenmesine şaşırdı. Çünkü genelde Yusuf Selim ona bücür, küçük gibi sinir bozucu lakaplarla hitap ederdi. Daha sonra elindeki kolyelere kaydı gözü. Gümüş renkli iki zincir ve ucundada yine aynı renk küçük me...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
•
12. Bölüm|Düğüne Çeyrek Kala
İki haftayı bayağı bir dolu geçirmiştik. Zaman kısıtlı olduğundan her gün bir şeyler için çıkıyorduk. Her ne kadar çok fazla şey almak istemesemde evdi bu, illa ki uğraşılması gerekiyordu.
Gelinliği daha önceden instagramdan bulduğum bir sayfadan almaya karar vermiştik. O da bugün gelecekti. Kasnaksız, çokta dar olmayan sade bir gelinlik istemiştim. Çok fazla abartılmasını hiç bir şeyde sevmezdim. Özellikle de düğün günüm gibi böyle önemli bir günde abartılı makyaj olsun, gelinlik olsun beni mutlu etmez aksine üzülürdüm. Hem akıl vardı nizam vardı bir günlük giyilecek bir kıyafete o kadar para vermek ne dünyasını düşünene ne ahiretini düşünene mantıklı gelirdi. Bu sıralar tesettürlü(!) kardeşlerim moda diye ne olduklarını bile bilmedikleri bir şeye bağlanmış gidiyorlardı.
Moda neydi gerçekten?
Sizcede zevkler ve renkler tartışılmamalı değil miydi? E o zaman ne diye ben Fransa'dan bana bu ay giyilecek şeylerin listesini bekler gibi moda denilen şeyi takip edecektim ki? Hemde bir müslüman hanım olarak! Yok canım, yemezler. Biz her ne kadar nefsimize uyup gaflete düşmüş olsakta kafirin bize moda diye itelediği şeyleri giyecek değildik! Her insanın kendi seçimi ve kendi iradesi vardı en nihayetinde. En azından öyle ümit ediyordum.
Konumuza dönecek olursakta, düğüne çok az kalmıştı, umudum sorunsuz olarak gelinliği elime almaktı. Amcam bugün evde kalacağını söylediği için kargoyu ona postalamıştık.
Irmak, yengem, annem ve bende Yusuf Selim'i ikna ettiğim o eve gidecektik. Temizlik için. Yusuf Selim, hafif boya yapılacak yerler vardı oralarla uğraşacaktı. Ev gerçekten çok temiz ve güzel olduğu için bizi çok uğraştırmayacaktı inşaAllah.
Bu sefer ben erkenden hazırlanıp yengemi şaşırttığımda Irmak benden daha büyük bir olay yapıp üstüne ferace giymişti. Başında olan renkli şal çokta önünü kapatmasa bile ferace giymesi ağzımı açık bırakmaya yetmişti. Bu benim eski feracemdi. Onu nereden bulup giymişti acaba?
"Irmak!" diye cırlayıp üstüne atladım ve sımsıkı sarıldım.
"Seni yerim kızım! Hanimiş benim kardeşim hanimiş bakalım!" diye yanaklarını sıkıyordum ki konuştu.
"Ne var, temizlik yapmaya gidiyoruz birde süsleneyim mi? Senin eski feracenin bazanın altını karıştırıken bulunca bende bunu giyeyim dedim. Fena mı ettim?"
"Neyse canım buda bir şeydir."
"Ay İslâm, sanki açığım gibi davranıyorsun.."
Kardeşimden lafımı esirgemezdim. Yine esirgemedim. "Açık değilsinde kapalılığın da kurallarına uymuyorsun."
"Ay tamam bir şey demedim." dedi her zaman ki ruhsuz haliyle. Bilemiyorum belki de bize karşı böyle ruhsuzdu. Irmağı bırakıp çalan telefonuma yöneldim.